30 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TT L ğ ir 14 Sayfa Gâvur B B . : Mehmedin | — GİBALİ ZINDANLARI Yeni ı l ı Maceraları — Hem de.. Bu işde yalnız değildir. Avusturyadan gelen.. Cayri müslim kıpti, kemancı Fani de beraberdir. Hüsnü Bey, yerinde duramıyordu. — Allah... Allah... Gâvur Meh - met.. ÂAyol, sen neler bulup çıkar- mışsın. — Yaz Hüsnü Bey. — Söyle... — Yangın çıkarmaktan maksatları da.. Sırf senin evi ve meyhaneyi yak- mak içindir.. Ben.. Bu sırra tesadüfen agâh oldum... Sana, dostluk namına bildiriyorum:.. Bu heriflerin şerrinden korktuğum için.. Kendimi ortaya ata- miyorum.. Eğer bu sözlerime mazsan, sana bir haber daha vereyim.. Sizin, ve arkadaşlarınızın.. Kale be - denlerinin altında.. Zindan gibi bir yerde.. Gizli.. Ve müşterek.. Bir ema- netiniz varmış... Defçi İbo ile arkadaşı Fani... Bu emaneti, çalmışlar. Cibali taraflarında bir yere götürüp.. Orada, başka bir zindana kapamışlar... İşit - tiğim, bildiğim.. Bunlardan ibaret... Böylece malümun olsun. — Bitti mi?., — Bitti. — E.. Vallahi, Mehmet.. Şu mes - lekte saçımı, sakalımı ağarttım.. Eğer, bunları bana bir başkası söylese idi.. Defol şuradan herif; benimle eğleni- yor musun, diye kovardım.. Aşkol - sun birader. Sapına kadar zabıta me- murusun, vesselâm. Gâvur Mehmedin yüzü, pembeleş - ti. Başını, önüne eğdi. — Sayende yetiştim; Hügsnü bey. Dedi. Hüsnü bey; kalbinde derin bir se - vinç hissetti. Eserine karşı gürur du - yan bir san'atkâr gibi, bir kaç saniye gözlerini Gâvur Mehmedin yüzüne dikti. — Boynuz, kulaktan sonra çıkar amma; onu geçer, dedikleri doğru i - miş. Diye söylendi... Ve sonra mektubu Gâvur Mehmede uzatarak: — Bu mektub ne olacak?., Dedi... Gâvur Mehmet, cevab ver- di: — Ben de, şimdi onu söyliyecek - tim... Bu mektub, sizde kalacak... Bu- nu, bir zarfa koyarsınız. Zarfın üzeri- ne, hiç bir şey yazmazsınız... Yarın, akşamı beklersiniz. Ortalık kararın - ca, kıyafetinizi tebdil ederek doğruca Ayvansaray kapı karakoluna gidersi- niz. Bu mektubu, Hakkı çavuşa verir - siniz. Hakkı çavuş oradan emniyetli bir çocuk bulsun. Bunu Fotiye gönder - sin... Yalnız çocuk, bu mektubu ki - min verdiğini söylemesin. Tanımadı - ğım bir adam; elime beş küruş ver - Son Posta'nın zabıta romanı: 85 iman - di. Bu mektubu sana gönderdi. Mek - tub mühimmiş. Sakın yabancıya okut- masın. Candan bir adam bulsun, ona okutsun diye tenbih etti; desin. — Güzel plân.. çok güzel plân... Yaşa, Gâvur Mehmet... — Sonraaaa.. sizi oraya kadar yor- maktan maksadım, belki size ihtiyacım olacağı içindir. — Başka arkadaş alayım mı?. — Hayır. İstemez. İcabederse, Hak- kı çavuştan da istifade edebiliriz... Yalnız, siz oralarda kendinizi hiç kim- seye tanştmamaya gayret ediniz. — ÖOna, emin ol. — Şimdi, bir mesele daha kalıyor. — Hangisi?.. — Papaviç. — Haaa.. şu, Galatada Acem ha - nındaki tüccar, simsar Papaviç değil mı?.. — Evet. Onu da kaydedin. Bu da, bu kumpanya ile müşterektir... Eğer kadının elmasları, İzmirli Amorfiya - da tamam çıkmazsa, o zaman bu herifi de yakalar; biraz kulaklarını burarsı- nız. — Evet amma, Mehmet.. malüm ya, herif; tebaadan.. bilmem ki, nasıl yapabiliriz?.. — Eğer siz bir şey yapamazsanız; sefarethaneye haber verin. — Haaa.. bu, çlur. — Eh.. artık bana müsaade edin, Hüsnü bey. Daha bir, hayli işim var. Ne olur, ne olmaz helâllaşalım. x Gâvur Mehmet, Hüsnü beyi büyük bir heyecan içinde terketmişti... Ken- disi de, ayni heyecan ile Sirkeci iskele- sine gelmişti. Evvelâ iskelede durarak kayıkcıla - ra göz gezdirmişti. Sonra, birdenbire yüzü gülerek: Tek bir piyade kayığına atlamış: — Çek bakalım. İbrahim. Demişti. Genç ve gürbüz bir kayıkcı olan İb- rahim, kendisini tanıyan bu müşterinin yüzüne dikkatle bakmış; küreklere a- sılmıştı. Nârin kayık, ok gibi ileri fır-. lamıştı... Kayıkcı dikkatle Gâvur Meh- medin yüzüne bakarak: — Siz beni tanıdınız, amma ben si- zi tanıyamadım. Diye mırıMlanmıştı. Gâvur Mehmet, kayıkcı ile konuş- maya başlamıştı: | — Tanıyamadın, haa, İbrahim?. — Hayır. — E, öyle ise, sen ihtiyarlamışsın. — Bilmem. (Arkası var) bir zarar açacaktı. Bütün direktörler, mühendisler, ec - nebi şefler hepimiz şaşırmış, acz için- de kıvranıyorduk. İçimizde şaşırmıyan yalnız iki kişi vardı. Meclisi idare reisi Kont Divalis ve birinci drektör Şateno. Vaziyet çok nazikti. Ya büyük bir zarara göğüs gererek, madenden yer yüzüne açılan biricik delikten içeride kalan seksen ameleyi kurtarmak, ve yahut, içeride kalan seksen amelenin hayatı pahasına, yangını körükliyen menfezi tıkayıp zararın önüne geçmek.. İsşte Kont Divalis, hepimizin şaşır - dığı bu nazik anda bunları düşünüyor- du. Kont, korkunç bir soğukkanlılıkla, tercüman ile başmuhasebeciye, seksen amelenin ölümü için verilmesi icap e- den azami tazminatı hesaplattırdı ve neticeyi aldıktan sonra tereddütsüz e- mir verdi. — Artık çare kalmadı. Derhal ne - fesliği kapatınız!.. Yarım saat sonra nefeslik içeride ka- lan seksen amelenin üstüne taş ve çi -| mentodan bir duvarla sımsıkı örülmüş, yangının önü alınmıştı. * Bir kaç gün sonra Kant Divalis ya - zıihaneye geldiği zaman başmuhase - i Pu r — — —— beciyi kanter içinde buldu, Zavallı a- dam didinip duruyor, karalayıp çizi - yor, «kaza tazminatını»r nereden temin edeceğini bir türlü bulup-çıkaramıyor- du. Öyle ya bu seksen amelenin geride aç ve sefil kalan ailesine bir kaçar yüz lira vermek lâzımdı. Halbuki bu para müthiş bir yekün tutuyordu. Bunu ne- reden çıkaracaktı?. Bu sırada içeri girip te muhasebeci- nin sıkısına vâkıf olan Kont Divalis o- muzlarını lâkaydane silkti: — Bu, bir kaza tazminatı sayılmaz, dedi. Kaza tazminatı bizim bilmiyerek, istemiyerek elimizde olmıvan sebepler- le vukua gelen aksidanlar için verilen paradır. Halbuki bu öyle değil. Serma- yemizin.... Kont Divalis bunları söyliyerek, pe-. şinde başmuhasebeci ile beraber hizla direktörlük dairesine daldı. Aradan beş, on dakika geçti. Bu se - ifer kapıdan güleryüzü, rahat bulmuş hali ile başmuhasebeci çıktı. Sükünetle masasına geçip oturdu ve önündeki ka- lın kaplı muhasebe defierine yeni *l:uiı'J hane açtı: «Hesap. Numara 112. Canlı malze -| me,..» * Böylece «sağlâm ölüler» şirketin zi- yaa uğramış malzemesi sayılıp defter yapraklarında unutulup gitti. —» H n SON POSTA A Son Fosta'nın siyasi tefrikası * İttihatçılar Devrinde 4 MUHALEFET ©i Nasıl doğdu, Nasıl y_aşadı—. Nasıl öldü? — 89 — Abdülhamit, ismi etrafında garip velveleler cereyan eden Murat Beyi, huzuruna kabul etmek istememiş, maruzatını arzeden sözlerine, fena halde öfkelenmişti Yazan: Ziya Şakir .. A Bu vak'a, itjhatçıların gözlerini büsbütün açmıştı. Ve ayni günde de, Yıldız sarayından sızan bazı dediko - dular, ittihatçılar arasında korkunç a- kisler yapmıştı... Bu rivayetlere naza- ran; Murat Bey, bir gün saraya git - miş; mühim bir mesele hakkında ma- ruzatta bulunmak üzere Abdülhamit- ten hususi bir mülâkat talep etmişti. Abdülhamit; artık ismi etrafında ga- rip velveleler cereyan eden Murat Be- yi huzuruna kabul etmek istememişti. Buna binaen Murat Beyin odasına baş- mabeyinci Nuri Paşa gelmiş: — Şevketmeap efendimiz ferman buyuruyorlar. Maruzatınızı bana söy- leyin. Ben kendilerine arzedeceğim. Demişti. Murat Bey; bir müddet tereddütten sonra nihayet maksadını söylemiş; (başına, beş on bin kişi - topladığını.. Ve, meşrutiyet aleyhine kıyam için bir emri şahaneye hazır olduğunun ar- zını istirham | eylemişti. Nuri Paşa, derhal gitmiş; Murat Be- yin bu maruzatını Abdülhamide ay - nen ve harfiyyen arzeylemişti. Abdülhamit, bu sözlere fena halde öfkelenmiş: — Paşal.. Git. Murat Beye söyle... Ben, kanunu esasinin muhafazasına yemin ettim. Artık eski devre dön - mekten ise, ölümü tercih ederim. Cevabını vermişti. Nuri Paşa; sabırsızlikla bekliyen Murat Beyin yanına avdet etmiş; Ab- dülhamidin bu cevabımı bildirmişti. Aradan bir kaç gün geçmiş; rama- zan gelmişti. Padişaha — (ubudiyet) besliyenlerle, böyle görünerek çanak yalayıcılık edenlerin, ramazan ayında Yıldız sarayına giderek evvelâ tıka ba- sa karınlarını doyurmaları.. Tok kar- nına, padişaha birer (arizei ubudiyet we minnettari) sunmaları.. Ve ihsan buyurulacak parajarı öpüp başlarına koyduktan sonra, dağılmaları eski bir âdetti... Meşrutiyet; bu usulü ilga et- memişti. Meşrutiyet devri, artık padi- şahın nüfuz ve kudretini tamamile kayıt altına almış olmakla beraber; daha hâlâ bir çokları ikbal, feyiz ve is- tikbalini saraydan beklemektelerdi. O- nun için, bu ramazanda da iftara gi - denler az değildi. Ahrar katarının başında bulunan Murat Bey de - kulağına gelen bazı sözlerin hakikat olup olmadığını an - lamak maksadile - vakti gayet iyi he - saplıyarak bir arabaya binmiş.. Yıldız sarayıma gitmiş.. Tam ezana iki daki- ka kala, sarayın koltuk kapısının ö - nünde, arabadan inmişti. Ve.. dört süngülü nöbetçi bekliyen kapıdan içe- Fakat; karşısımna sarı bıyıklı bir tü- fekçi dikilmişti. O zaman - Murat Beyin şimdiye ka—l dar kiç görmediği (1) - bu tüfekçi ile aralarında şöyle bir muhavere geç - mişti: ; Tüfekçi — Efendiml!.. İçeri girmek yasaktır. Murat Bey — (Tebessüm ile) ya- sak, umumi midir?.. Yoksa, benim şahsıma mahsus muduy?.. — Sizin.. Murat Beyin şahsınıza — Bu, nadide cevheri kim yumurt- ladı?.. ; — Başmabeyinci paşa emretti. — Kendisine benden mahsus selâm ederek, teşekkür ediniz. Şu «hüsnü (1) Murat Bey bu hâdiseyi nakleder:- ken, o adamı o zamana kadar (hiç gür: mediğini) söyler. Murat Beyin bu ifa- kapıcılarını ve tüfekçilerini belliyecek derecede saraya gidip gelmiştir VS L . — T 7 ö Üa — zi İ ' hareketindeng dolayı, hini mülâkatta, kendisine ayrıca arzı minnet edeceği- mi de söyleyiniz. (2) Murat Bey bu sözleri, (her bir te - essürden hali olarak, mütebessim bir halde söyle) mişti. Ve, (hemen ara - basına bini) vermişti. Murat Beyin şimdiye kadar saray kapısında (hiç görmediği) bu sarı br- yıklı ve türkçesi kıt olan Arnavut tü- fekçinin; yukarıdaki tamtıraklı ve za- rifane manalı sözleri aklında tutup ta başmabeyinci Nuri paşaya - becerip - (2) Bu muhavere, aynen cereyan ıît— miştir. Nâkili de, bizzat Murat Beydir. Z Ş. |koduları, gazete sütunlarına kadar ak- te - aynen söyleyip söyleyemediğini — | bilmiyoruz... Ancak malüm olan bir ' dihet varsa, artık jttihahcılar Murad — beye ağır bir darbe indirmeye ve bu suretle de onun siyasi hayatını sön - dürmeye karar vermişler; (sıdku kiz- be) ihtimali olan böyle bir takım dedi- settirmişlerdi. O sırada, biri Beyazıt meydanına, ve diğeri de Fatih camisinin kapısına iki yafta yapıştırılmıştı. Bu yaftalar - | — da (hâin Murad, idama mahküm edil- .f, ğ miştir. Milletin selâmeti namına katl ve imha edilecektir) diye br takım şey- ler yazılmıştı. z TRANSVAAL GONSOLİDATED LAND AND EXPLORATİON COMPANY, (İncorporated in The Uion of Solt Africa) HiSSEDARLARA İLÂN Holfonteln (T. C. L.) Gold Mining , | Company, Limited. Kumpanya- sının beherl 10 s.lık 372,095 hisse senedinin mütesaviyen yani başabaş kayıd için teklif. Kayıt muamelesi 19 Eylül 936 da hitam bulan Transvaal Consolidated Land and Exploration Company, Limited kumpanya- sının esami defterlerine kayıt olunmuş his- sedarlar veya ayni tarihte tedavüle çıkan hâmiline muharrer şahadetnameler (Sha- re - Warrants) hamilleri, kendilerine ait Transvaal Consolidated Lan and Erıılnrı:tl- on Company, Lâmited kumpanyasının beş hizse senetlik beher Egrupu için €T. C. L) Golü Mining Company Limited larak teslim ve bütün îüsurlardah sarfına- zar edilmek üzere beheri 10 s. lk iki hisse senedi nisbetinde başa baş kaydolunmak Yukarıdaki tekliften istifade etmek iste- yen 19/Eylül/936 tarihinde tedavüle çıkan hâmiline muharrer şahadetnameler hâmil- leri, ya kendilerine aid tahvilâtın asıllarmı veya maruf bir banka veyabut bir noterden usulü nizamına tevfikan müsaddak ve ha- miline muharrer şahadetmamelerin sıra nu- maralarını ve sahiplerinin isim ve adresle- lerden birine depo olarak tevdi etmeleri ve ayni zamanda bu şahadetnamelerin 21 teş- rinitevvel 936 tarihine kadar muhafazasını taahhüt eylemeleri lâzımdır: A — Kumpanyanın esas devir ves$havale İ- ânrehanesine, & öme ötage, The Corner Ho- muse (P. O. Box 2058), Jhannesbure. B — Kumpanyanın Londradaki idarehane- sine, 4, London Wall Buildings, Londres, (E. C. 2. Bu bapta muktezi formüller, talep vuku- unda hemen takdim edilir. Hâmiline muharrer şahadetnameler hâ- milleri, şahadetmamelerini — veya usulüne tevfikan müsaddak depo — beyannamelerini 20 teşrinievyel 036 tarihine kadar tevdi e- Goöld Mining Company, Lımitad' kumpanya- sının hisse senetleri talepnamesi ayni ta- |rihte gelmiş bulunmahdır. Hâmiline muharrer şahadetnameler hâ-| millerinden vaki olacak talepnameler, ayni tahvilât hakkında hiç bir talep sebketme- miş olmak şartile nazarı itibara aâlınacak-i tir. Kaydedllen hisse senetleri tarifnamele-' rile kayıt ceüvelleri de ahar şahıslara devir ve hayvale ihtimallerini nazarı dikkate alan icmaller, esami defterlerine kaydolunmuş | Tnissedarlara gönderilmiştir. Ayni tTatatbualar| hâmiline muharrer şahadelnameler hâmil- lerinin de emirlerine ümade bulundurul- maktadır. Talepnameler, 20 teşrinlevvel 936 Salı günün den sonra Ktat'iyyen kabül olunmuyacaklar- dır. Bu tarihe kadar talepnamelerimi ibraz a. UU LA e Holfontein || kumpanyasının kayıd esnasında tamam O- |: rini müş'ir bir beyanname ile rirdeki aüres- || j edebilirler. Şu şartla ki He'>-in (T. C. L.) | etmemiş Hissedarlar veya imtiyaz sahipleri| l# SIHHİ KANZUK BAL- SAMiN KREMLERi Esmer, sarışın, kumral, her tene tevafuk eden güzellik kremleridir. Sıhhi usullerle hazırlarıdığından cildi besler ve bozmaz. Çil, leke, sivilce ve buruşuklukları kâmilen giderir. 4 Şekilde takdim ediliri i — Krem Balsamin yağlı gece için pembe renkli. 2 — Krem Balsamin yağsız gün- düz için beyaz 3— Krem — Balsamin — acıbadem y %îgînwıîıöalsamin acıbadem Kibar mahfellerin takdir ile kullan- dıkları yegâne sıllt kremlerdir. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ Beyoğlu - İstanbul NASIR iLÂCI * E KÖKÜNDEN CIKARIR . ŞişE 5i GÜ KA # BEŞİR KEMAL MAHMUT CEVAT yi ECZANESİ SİRKECİ tekliften istinkâf etmiş südolumacaklardır. — Yukarda yazılı 872095 hisse senedinin —— tamamının kaydını Transvaal Consolidated — Dana end Exploratlon Oompany Limitedthe, Central MWining and İnvestment Corporation : Limited, and Rand Mines, Limited kmnpan—.*'. yaları tarafından garanti edilmiştir. Lanlradaki kâtipler ..- A, öiğir A. Co, Londradaki yazıhaneleri 4, Kenden Wall Buildings, E. C. 2 ğ * vit - v n V-_ Lk 'Ş' . l l'İ '& Z AA İ b :ıc'Lg- çut J Pt l -

Bu sayıdan diğer sayfalar: