10 Ağustos 1963 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

10 Ağustos 1963 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAFTANIN İÇİNDEN "Alican Meselesi" yi bugünkü hükümet tarzıyla adam olmaya- cağı tezini kendilerine bayrak edinerek harekete ger - miş bir avuç maceracı, elinde silâhla sokağa fırlamış ve orada kıskıvrak yakalanmıştır. Şu anda bunların, adalet narda kalmış taraftarları., kıstırılmış elebaşılarını mazur gösterme gayreti içinde ellerinden geleni yapmakta ve zihinleri bulandırmak için kapalı, açık çalışmaktadır lar. İsyan gecesi oâsilerin radyoda okuttukları beyan- namede, harekete geçme sebebi olarak "Türk Silahlı Kuvvetleri İhtilâl Genel Karargâhı adına Talât Ayde- mir" şu memleket panoramasını çizmiştir: "Gayesi ve vazifesi milletimizin kurtarıcısı ve ocumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürkün ilkeleri ile çizdiği (o yolda yürümek ve milletimizi çağdaş uygarlık seviyesine u laştırarak refah, huzur ve güvenlik içinde (o yaşatmak olan Büyük Millet Meclisi ve onun hükümetlerinin mevcut anayasa ve kanunları hiçe sayarak partizan bir zihniyetle hareket etmeleri neticesinde oekonomik, sosyal ve politik hayatımızı tamamen felce uğratmış- lar, millet ve devletimizin bekasını tehlikeye (o düşür- müşlerdir". Bu panorama bir başından ötekine sahte olduğa ye memleketin sağlam kuvvetleri sahteliği (omükemmelen bildikleri içindir ki maceracılar kendilerinden başka her- kesi karşılarında bulmuşlar, bir kaç saat içinde kesin hezimete uğramışlardır. Maceracıların kenarda kalmış taraftarlarının şimdi zihinleri bulandırma (gayretleri, panoramanın gerçek çok tarafı bulunduğu ve sahiden de politikacıların birbirlerine girip memleketin işlerini bir kenara ittikleri, millete ihanet ettikleri inananı yaratma noktasında düğümlenmektedir. Duruşmaların bitmek, hükümlerin verilmek ve bir ihtimale göre me- selenin Büyük Millet Meclisi -hani, "millet ve devleti- mizin bekasımı tehlikeye düşüren" Büyük Millet Mecli- si- ününe gelmek üzere olduğu bir sırada bu propagan- daya kuvvet verilmiştir. Her hangi bir kimsenin iyiniyetinden şüphe etmek hakkı her hangi bir kimseye verilmemiştir. Başbakan Yardımcısı Ekrem Alicanın Iyiniyetinden şüphe etmek içinse, ortada gerçekten hiç bir kesin sebep yoktur. Ama, insaf ile düşünmek lâzımdır: Bir Başbakan Yar- dımcısı böyle bir konjonktür içinde fena niyetle hareket etmek istese, Ekrem Alicanın son davranışından başka türlü mü davranırdı? Eğer Alican bu konjonktürün farkında değilse gaflet içindedir, bu konjonktürü bildi- 8i halde böyle davranmışsa dalâlete düşmüştür. Her iki ihtimalden de Başbakan Yardımcısının devlet adamlığı vasıfları, bir iyi notla çıkmış sayılmayacaktır. Cumhu- riyet gazetesinden öteki Başbakan Yardımcısı Hasan Dinçere, iz'an sahibi herkesin Ekrem Alicana verdiği not bunun delilini teşkil etmektedir. Başbakan Yardım- cısını bu tutumunda tutan, Mümtaz Faik Fenikten baş- kası çıkmamıştır. Bu da her halde öyle, yüksek bir grado teşkil etmemektedir. Nasıl etsin ki, davranıştaki "takt noksanı" üzerin- den akmaktadır. Ekrem Alican, Başbakan İnönünün yardımcısı dır ve protokolde "I Numaralı Yardımcı" sıfatını istese Başbakanı görebilmek imkânına sahiptir. kim bu arzuyu izhar ettiği bir tek defa, ama bir tek de- fa Başbakan kendisini kabul etmemezlik oetmemiştir. Alican Başbakanı daima görebildiği gibi dalma bir ka- bine toplantısı veya Yardımcılar toplantısı da (talep edebilir. Bir zarfın içine konulmuş olmasından başka gizliliği kalmamış bulunan "Alicanın Muhtırası"nda bahis konusu edilen hususların tartışılma, görüşülme yeri buralarıdır. Tabii, eğer gerçekte böyle bir husus varsa ve gerçekten bu hususa bir hal çaresi bulun- ması hulüs ile isteniliyorsa. Kaldı ki böyle bir hususun bulunduğu da, Hasan Dinçerin aklığı vaziyet karşısın- da ciddi şekilde şüpheye düşmüştür. İdarenin partizan olduğu, bugün bütün partililerin ve bilhassa onların militanlarnın müşterek şikâyetidir. Ama bu şikâyetin esasını "Canım hep onlara, hiç bine yok" temasının teşkil ettiğini Alican nasıl bilmez? Ali- can nasıl bilmez ki C.H.P. Genel Başkanının derdi bu- dur, C.K-M-P. Genel Başkanının derdi budur ve bu iki Genel Başkan kendi partilerinin karşısına geçip eski tarz iktidarların artık tarihe karıştığını, Demokrat İk- tidarın D.P. ye verdiğini hiç bir iktidarın kendi taraf- tarlarına vermeyeceğini, veremeyeceğini, o kendilerinin de vermek arzusu taşımadıklarını söylemekle (o meşgul- dürler. Sadece A.P. Genel Başkanı, Allah selâmet ver- sin Ragıp Gümüşpaladır ki tıpkı Ekrem Alican tarzın- da, İktidarın ortağıyken bir Muhalefet Lideri gibi Hü- kümeti partizanlıkla suçlamış, bu işi İçişleri Bakanını ithama kadar götürünce "Yahu, İçişleri Bakanı sizin partiden. Nasıl iş bu?" diye, ziyadesiyle hak ettiği a- laylı cevabı Başbakandan almıştır. Şimdi Alican bir "Hükümete dahil Muhalefet Lideri" pozu ile umumi ef- kârın ve bilhassa kendi kompleksli partisinin karşısına çıkmaktadır ki hareketinin tam bir umumi tasvipsiz- likle karşılanmasının temeldeki sebebi budur. Alicanın asıl derdinin, Turhan Feyzioğlunun değil, memleketin sağlam kuvvetlerinin kendisine bir "I Nu- maralı Başbakan Yardımcısı" muamelesi etmemesinden doğduğu bilinmektedir. Alican, Başbakanın kendisini elinden tutup bu kuvvetlerin karşısına götürmesini' ve "Haydi bakayım, bu çocuğa güvenin!" demesini iste- mektedir. Bu, İnönünün yapmayacağı bir şey de değil- dir. İnönü, yetmişdokuzuncu yaşındadır. Ama elinden tutulan adam tavşana kaç, tazıya tut demeyi akıllılık sanırsa bunu başkası farketmez mi ve farkettiğine ge- re İnönünün kudreti böyle bir güven hissini yaratmaya yeter mi? - O İnönü ki bugün gerçek kuvvetini "Sözüne güve- nilen adam" olmasından almaktadır ve ' muhaliflerine kadar herkes, İnönünün ağzından bir lâf çıktı mı onun mânâ ifade ettiğini bilmektedir. Bu, Alican için hâlâ bir ders teşkil etmemeli midir? AKİS/7

Bu sayıdan diğer sayfalar: