18 Eylül 1964 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

18 Eylül 1964 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nası kahvenin üstünde idi. Ama şimdi ilçelerimizden kadınlarımız geliyor kahvenin içinden geçip parti binasına giriyorlar ve orada siyasi konuşmalar yapıyorlar. CHP. Kadın Kolları siyasal, kültü- rel ve sosyal üç çeşit çalışma yapmak ta, Atatürk ilkelerinin her yerde ya- aynı zamanda kadınlar için bir siyasi ekol vazifesi de görmektedirler. Ka- dının kontenjanla değil seçilerek. Mec lise girmesi tezinin savunan teşkilat geçen bir yıl içinde büyük başarılar kaydetmiş, mahalli seçimlerde birçok belediye ve genel meclis üyeliklerini, seçim yolu ile elde etmiş ve son Se- nato seçiminde de yıllarca teşkilâtta çalışmış olan Mebrure Aksoleyi (gine seçim yolu ile, listenin başında Sena- toya göndermiştir. Mahalli seçimlerde. Değirmendere Belediye Başkanı olan Saniye Altuncu, Kocaeli İl Kadın Ko- lunda çalıştıktan sonra İl ana kade- mesine geçmiş, sonra da Belediye Baş kanlığına adaylığını koymuştur. Bu yıl bütün Anadoluyu dolaşan CHP. Merkez Yönetim Kurulu üyesi Zarife Koçak da Kadın Kollarında ye- tişmiş bir politikacıdır. Kadın Kolla- rı Başkanı avukat' Melâhat Akan, bir AKİS mensubuna : —Biz ana kademelerden o ayrı değil, onlarla beraber çalışırız.- Gaye- miz, kadın meselelerini yerinde tespit ederek, bunları üst kademelere ulaş- tırmak, kadın haklarının sonuncusu olan siyasi haklarımızın ileri bir şe- kilde İşlemesini sağlamak, bunun İçin gerekli sosyal ve kültürel | çalışmaları da yapmaktır' dedi Kadın kollarında çalışmak, ana kademelerde görev almaya engel de- ğildir. Meselâ son CHP Büyük Kurul- tayı kadın kollarının, teşkilâtı bulunan yerlerde, seçimle ana kademelere bir üye vermesini, ana kademenin işleye- bilmesi için şart olarak kabül etmiş- tir; Böylece işbirliği daha yakın bir şekilde sağlanmaktadır. Dernekler Avrupayı fetheden dernek Harfanın başında Salı günü, Türk El Sanatlarını Tanıtma Derneği, nin İzmir caddesindeki lokalinde bü- yük bir hareketlilik göze çarpıyordu Çok zarif ve şık hanımlar, ellerindeki ufak - tefek el sanatlarını birbirleri- ne gösteriyor, hararetli hararetli ko- nuşarak, satış mağazasından lokalin arkadaki toplantı odasına geçiyorlar» di. Dernek üyeleri, ölü mevsime rağ- men, yazın tatil yapmadılar, İzmir caddesindeki satış mağazasında, türk Belgeli Öğrenci, inleyici Öğrenci v5. Jala CANDAN Milli Eğitim Bakanı Dr. İbrahim Öktemin, tek dersten kalan öğrencilerin, bu ders yılı sonuna doğru alman bir karara uyularak, bundan sonra borçlu sıfatile bir üst sınıfa gidemiyeceklerini bildirmesi, bu durumda olan birçok çocuğu ve ailelerini hayâl kırıklığına uğratmıştır. Ama önemli olan bu değildir, önemli olan, bu kararın ve bu gibi kararları doğuran, bütün yükü çocuklara yükleyen bir eğitim politikasının, "başarısız çocuk" prob- lemine bir hal çaresi getirip getirmiyeceğidir. Memleketinizde, birçok alanda olduğu gibi, bu alanda ne yazık ki hiç. bir ilmi araştırma yapılmamaktadır. Ortada, gözle görülen bir gerçek var- dır: ortaokulun birinci sınıfından itibaren sokağa atılan belgeli öğrenci- lerle, sınıflarda, derslerden sorumlu olmadan, dinleyici sıfatile bulunan ço- cuklar, bugüne kadar dâvanın halline yardımcı olamamakla kalmamış, ayni meselesine bir de "dinleyici öğrenciler"in okul idarelerinin başına açtıkları dert- leri anlatmaya yetecektir. Bir öğrenciye başarısızdır diye (obelge vermek, onu, henüz küçük yaşta adam olmamaya mahküm etmek demektir. Oysa ki bir Milli Eğitim Bakanlığının ödevi, başarılı çocuğa diploma vermekten çok, bütün imkânları kullanarak, bütün çocukları başarılı kumaya çalış- mak, bunun için gerekti tedbirleri aramaktır. Çocuk okumuyorsa, suçu yal. nızca bir "okumama", psikozuna yüklemek bence insafsızlık olur. Ailenin, okulun ve eğitim sisteminin, okuma şartlarının ve hatta çocuğun eline verdiğimiz kitabın bundan en az çocuk kadar sorumlu olduğunu düşün- mek, meseleye başka bir yönden bakmamıza yol açacaktır. Amerikada sistem değişiktir ama, bir çocuk, mecbur tutulduğu derslerden iki tanesinden ge- çecek kadar not alamazsa gelecek yıl bir üst sınıfı, o derslerden borçlu ola- rak okur. yani gelecek yıl, hem almaya mecbur olduğu dört dersi alır, hem de bir aşağıki sınıfta kaldığı dersleri takip eder ve bunlardan sorumludur. Gördüğü ceza, ihtiyari olarak alacağı hafif dersler yerine, bu borçlu olduğu dersleri almasıdır. Ama asıl mesele, bir öğrencinin borçlu olarak sınıfını geçip geçmemesi değil de, öğretim ve eğitim sistemine yön veren zihniyet, tir. Çocuk okulu severse başarılı olur Çocuğu cezalandırmadan, ana okulu sevdirecek yolların bulunması şarttır. Başarısız çocuk yoktur, Çünkü böyle çocuklar pek nadiren doğarlar. Ama başarıya yöneltilmemiş, ziyan edilmiş çocuklar çoktur ve nüfus arttıkça, okul ve öğretmen yetersizliği sonucunda, çocukların başarısızlığı tabiatile artar. Öğretmenlerin bugünün şartlarına uygun olarak eğitilmeleri, zaman zaman kurslara tâbi tutulmaları, öğretim sisteminin nazariyatçılıktan kurtarılması, kitapların daha kolay anlaşılır, daha çekici hale getirilmesi ve başarısız öğrenci yanında başarısız öğretme- nin de dikkate alınması herhalde dâvaya büyük çapta yardım edecektir. Bir öğrenci, bir ders yılı içinde aynı dersten dört-beş öğretmen değiştirirse, başarılı olabilir mi? Bütün bu meseleler muallâkta beklerken, tek bir ders- ten zayıf not almış öğrenciyi sınıfta bırakmak veya orta 3'te ise, bütün bir ders yılı okula gitmekten mahrum edip, sokağa itmek ne aile ne okul, ne de toplum için yararlı bir iştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: