5 Şubat 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

5 Şubat 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yıl "Oppenheimer,,e Kırk yıllık bir çabadan sonra Şehir Tiyatrosu, bir avuç sanat â- şıkıyla Tanzimat devrinin gerçek- leştiremediği oObir şeyi obaşardı. Batılı sisteme ve metoda dayanan modern bir tiyatronun Türkiyede tohumunu ekti. Elli yıl önce parmakla sayılan yerli oyun, bugün türk sahnele- rinde yıllık eser ihtiyacının üçte ikisini (karşılayabilecek bir ve- rimliliğe ulaştı. Tepebaşı sahne- sinde yirmi kişilik bir kadroyla işe başlıyan Şehir Tiyatrosu şim- di, İstanbulini dört semtinde, beş sahne üzerinde obütün mevsim çalışan, birkaç yüz kişilik sanat- çı, teknisyen ve idareci kadrosu- na sahiptir ve bir Şehir Operası- nın yoktan varedilmesini sağla- mıştır. Şehir Tiyatrosunun 90. yıldönü- münde, elde edilen bütün bu güzel sonuçlarda büyük şeref pa- yı olduğunu herkesin bildiği bir adamı, büyük sanat adamımızı) saygıyla anmamak haksızlık olur. Bu adam, Muhsin Ertuğruldur. Onun açtığı sanat ışığı, Onun -Batıdan aktarmış da olsa- her- kesten önce kurduğu ( disiplinli sanat düzeni, hele yılmak bilme- ra değil, bugünlere Mig bil- mem kolay olur m memlekete lar, bütün ömrünü Şehir Tiyat- rosuna harcamış, onu bugünkü seviyesine ulaştırmış ve yetmiş- beş yaşında hâlâ meşaleyi elin- den bırakmamış bir tiyatro a- damına, elli yıllık bir tiyatro ka- zandırdığı şehrin Şehir Meclisin- den yükselen falsolu sesler (oka- dar hiçbir şeye üzülmemiş olma- lıdırlar İstanbul Şehir Tiyatrosunun ellinci yıldönümünü gölgeleyen ve soyu tükenir gibi görünen ül- kücüleri umutsuzluğa (düşüren, bu kadirbilmezlik olmuştur. Lütfi AY 5 Şubat 1966 Oda Tiyatrosunda "Bal Sineği" Keçiboynuzu Oyun : "Bal Sineği", (1 perde). Yazan :Aydın Arıt. Tiyatro: Devlet Tiyatrosu (Oda Tiyatrosu). Sahneye koyan : Nihat Akçan. Dekor - Kostüm: Hüseyin Mumcu. Oynıyanlar: Elçin Şanal (Kız), Hâşim Hekimoğlu (Erkek), Tekin Akmansoy (Muslukçu), Mümtaz Sevinç (Vale), Konu: Konu var mi, yok mu, belli değil. Genç bir kadınla bir er- kek, evlendikleri günün akşamı, bir otel odasına giriyorlar. Soyunup dökülecekleri, başbaşa kalacakları sırada banyodan bir tıkırtı geliyor e... bir muslukçu çıkıyor ortaya. Erkek, bir sinir mütehassısıdır, ka- dın da eski hastası... Ama Muslukçu'nun da hasta olduğu çok geçme- den anlaşılıyor. İşte ondan sonra da işler bir acaip renk almağa baş- lıyor: Erkek, zifaf gecesi, hasta Muslukçu'yu tedaviye kalkıyor; der- ken, kendisinin de ondan geri kalır yeri olmadığı meydana çıkıyor. Kadında ise, geri gelen eski vehimlerin, korkuların buhranı başlıyor... Sahneye koyucu bunu, "yarı kalmış, bastırılmış isteklerin, arzuların traji- komedisi" olarak yorumluyor. Hangi isteklerin, ne gibi arzula- rın? Orasını açıklamağa lüzum görmüyor, "daha fazla anlamak isteyen Oda Tiyatrosuna buyursun" diyor. Beğendiğim : (Nihat Akçanın, bir çeşit "korku piyesi" gibi başlattığı oyunu, öyle olmadığı anlaşıldıktan -ve ne olduğu bir türlü anlaşılama- dıktan- sonra da merakla izlenecek bir sahne düzeni içinde sahneye çı- karmış olması. Muslukçu'da Tekin Akmansoyun, şimdiye kadar hiç göstermediği, ince çizgili, nüansh bir kompozisyon -ve dengeli bir oyun- içinde canlandırdığı ilginç tip. Beğenemediğim : Yazarın -Pinter'in etkisi sezilen- oyununu, psiko- lojik bakımdan açıkseçik bir yönde geliştirememiş, sahneye koyucu- nun da -kendi yorumunun sınırları içinde bile- onu karanlıktan kurta- ramamış olması. Öbür kişilerin, Kız ile Erkek'in, bu karanlıkta, boca- lamaktan ileri gidemeyen, silik gölgeler halinde bırakılmış olması. Sonuç : o Yerli oyun furyasında, mevsim başındanberi, boşuna tek- rarlanıp duran başarısız bir deneme. Naciye FEVZİ 33

Bu sayıdan diğer sayfalar: