Şer eT YS OT Ş t a LİRA B M ifie T D rşur J ü 14 Sayfa —- ——— SON POSTA Mart 3 TEMMUZ 1914 * "ııq—' 'l-v'ı K, '_Fıı' İ“!- İ » —W_J_WATFVĞŞP— ği * H mumi Harp Nasıl Patladı ? Nakleden: H. R. — Kiızım Doktor: Semi Ekreme — —l03— Yazan: Emil Ludviş İmperator: Artık Fırka Tanımıyorum, Şimdi, Yalnız Almanlar Var! Demişti Berlinde akibetin mukadder kâbusunu — evvelinden - hissedip hali anlatmak istiyenlerin sesi umumi velvele içinde boğuldu. Millicilik alâyişi göz alan projek- törlerinin zıya tufanını halkın üzerine tuttu. Damara, kana ka- rışmış olan esas askeri terbiye- nin tesirile her fert, her Prusya- limiın kalbini çarptıran bir harp kahramanı tavrını aldı. * Ağustosun birinci günü öğle- den sonra kamyon oötomobiller ile —Ihlamurlaraltı — caddesinden geçildi. Soluk ve kirli iş esvapları ile bitmez tükenmez delikanlılar alayı sokaklara, paketlerle, gaze- telerin yeni ilâvelerini atıyorlar; Halk bunu kapmak için canını verecek zannolunur. Her - bir ilâre en büyük zafer müjdesi varmış gibi her okuyanda şeta- ret neş'esi arttırmaktadır. Güya şetaret bir hastalıktır, ve umuma sirayet etmiştir. Elden ele dola- şan ilâve paketlerinin kâğıtları henüz rütubetlidir. * Akşamı, on binleri geçen halk saraya gidip imperatoru görmek istedi. İmperator balkondan: — Artık fırka tanımıyorum, artık yalnız Almanlar vardır!,, dedi. Mutantan — fikir, — muh- teşem söz, henüz tantana ve haşmet — zelzele — görmediğim- den halk inandı; iyi, doğru, bir şey söylenmiş olacağını ka- bul etti. Berlinliler için bu saray Viyanalılarda eksik olan temer- küz notasını teşkil — ediyordu. Prensler, otomabillerle sokaklara yayıldılar. Başvekil Bethman - Hollvey bir nutukunda Bismark'ın hatıra- sına imada bulunmıya cesaret ett. Herkes gülüyordu. Bütün bunlar bir zafer bayramı halini alıyordu. Yalanız, sokaklardan ge- çen Kayserin yüzü ciddi idi. * Berlin Jenerallerin hükmü al- tına geçmişti. Szögyeni son da- kikada Belçikanın istilâsı aley- hine söz söylemek istediği zaman hariciye nazırı kendisine tam Prusyalı ağzile şunu söylemiştir: — Söz şimdi askerlerindir. Artık kimsenin bir şey demiye hakkı yoktur. Moltke' Hariciye — nazırına siyasi telgraflar imlâ edip çek- tiriyordu; —zaten kendisine de bunlar, maiyeti zabitan tarafın- dan ilham olunmuştu. Ne yazı- lacağına, ne gönderileceğine ka- rar veren, bakan artık devlet vicali değildi, meselâ herhangi bir miralayın reyi İmperatorluğun reyi imiş gibi alıp yürüyordu. Erkânı harbiyenin emrile: “ Belçikayı biç bir vechile ha- vai bir vesile ile zabdetmek iste- miyoruz. Bu harp Almanyanın yalnız hayatını, İslav vahşetine karşı Cermen hars ve maneviyatı- nın da tahlisi ve muhafasasını da mevzu bahsettiriyor. ,, Bu metinle ve açık lisanla bir telgraf Londraya gönderil- mek isteniyordu; çünki bu bize zarar veremez; şifre olmasın da her tarafta duyulsun, deniyor ve filvaki bazı mertebe tadilâtla ve açık lisanla İngilizçe olarak siper içinde heyecanlı bir hücum hazırlığı Londraya gönderiliyor ve Alman- yaya zarar veriyor. Çünki bu, bir kere husumet âlemi nazarında hükümetin gururuna bir hüccet teşkil etmiştir. Sonra yine bu, he- yeti umumiyesi itibarile bütün komşuları gibi sakin ve samimi olan Alman milletinin tarzı muhake- mesi olarak telâkki edilmiştir, (Arkası var) İişilir Kluplern Silaktır İçindedirler Iktısadi buhran, İngiliz içtimal bünyesinin kuvvetini yapan klüp- lere de tesir yapmıya başlamıştır. İngilterede en çok ehemmiyet verilen müesseseler — klüplerdir. Denilebilirki İngiltere, — klüpler memleketidir. Orada en yüksek içtimat sınıfa mensup insanlardan tutunuz da en basit hayat yaşıyan insanların bile klübü — vardır. İngilizler, orada toplanır, orada, tanışır, orada yemek yer, orada 'vakit geçirirler. Hele bunlardan bazıları vardır ki yabancilar için oraya girmek ve aza yazılmak mümkün değildir. Fakat bu klüp hayatı, son zamanda sarsılmıya 'Bu Sıkıntı, İktısadi Buhrandan Doğmuş- *tur, Hükümet Vaziyeti Tetkik Ediyor ) başlamış, tasarruf mecburiyetinde kalan insanlar fazla masraftan kaçındıkları için klüplerin vaziyeti bozulmuştur. (3000) den fazla klübün teşkil ettiği birlik, hükü- mete müracaat ederek bu vaziye- te nazarı dikkati celbetmiştir. İn- iliz Hükümeti, iktısadi buhranın bir tecellisi olan klüplerin duy- duğu bu sıkıntıyı gidermek için çare aramaktadır. Fakat şimdilik bulunmuş- bir tedbir yoktur. Re- sim, son zamanda kapanan Ati- neon ismindeki klübe ait gümüş takımlarıma haraç, mezat satışını ÂYE Bu Sütunda Hergün Muharriri;: Osman Wari BİR BENZETİ İ Ş gel Günlerden biri idi. Selman ilk vapurla geçmiş, herkesten evvel daireye gelmişti. İşlerini çabuk bitirecek ve öğleden sonra bir işini takip için Bakirköyüne gidecek ve nişanlısına da uğrı- yacaktı. 12 ile arasına kariştı. beraber — kalahalıklar Treni — kaçırma- mak için insan kalabalıklarım yarmıya başladı. Aksi tesadüf yol kapanmıştı. Geçmenin imkâ- m yoktüu. Asgari beş dakika beklemek lâzımdı. Selman, bu vaziyet karşısında çok müteheyviç, çok meyus kaldı. Beklemek bir şey değildi. Trenin hareketine biraz kalmıştı. Tren kaçınca ikiye kadar bekliyecek matlup gaye tahakkuk edemiye- cekti. Selmanın korktuğu — başına geldi. Bileti almıştı. Heyhat tren son düdüğünü çalmış, kapılar kapanmıştı. Memura çok yalvardı. Fakat birşey elde edemedi. Gayriihtiyari — önüne — gelen çareyi takip ediyordu.. Gözleri mütemadiyen yerde idi. Gelen geçen herkes ve hiç birşey Selmanı alâkadar etmiyordu. Bin rica ile alabildiği bugün- kü yarım iznin böyle bir hiç uğuruna heba olmasına çok me- yustu. Erken gidecek işini göre- cek zamanında nişanlısına uğ- rıyacak onu alacak, kayalıklara oturtacak, aşkının ince ilhamla- rını kendine ait jestlerle anlata- cak, müstakbel zevcesinden sa- dakat yemini ve saadet istiye- cekti. Bu düşüncelerle Galataya ka- dar gelmisti. Gözlerini havaya kaldırdı. Önünde bir hanım, şık bir bey gidiyorlardı. Evvelâ al- dırmadı. Denizin serinliğile açılan gözlerini tekrar gidenlere dik- katle tevcih etti. Nişanlısıl... şeyi nekadar benziyordu. Sel- manı düşünceler aldı. Çoktar- beri gitmemişti. Bu gitmeyişi en aşağı üç ay olarak hesap ediyordu. Bu üç ay içinde oka- dar gitmek istemiş, işte böyle şeyler karşısına çıkmıştı. Gâh maaş çıkmamış, gâh hastalanmış, gâh böyle olmuştu. Kü Selman — gidenleri takip ediyordu. Aralarındaki — mesafe on metre kadar idi. Sokağı sap- tılar ve aradaki fasıladen bilâis- tifade kayboldular, * Ne acı bir gün yaşıyordu. Bu- nu ancak Selman hissedebilirdi. Treni kaçırdığını düşünmüyordu. Sevgilisi, nişanlısı onun olduğuna kail olduğu —müstakbel zevcesi bir başkasının kolunda işte s0- kaklarda gözü önünde kaybol- muştu: Pişmandı. Kendi kendine asabileşiyor karşılarına çıkip ne- den kendini bıraktığını sormak istiyordu. Kabahati ne idi gide- memesi mi idi?... Selman, © akşam ve gece orada dolaştı. Şüphelendiği evin etrafında gexzindi. Her kapıdan başı uzananlara ve her sokaktan geçenlere dikkktlice baktı.. Bu hisle birkaç kapıyı bir deli he- yecanile çaldı. Süheylâsını Sordu. Kapıya çıkanlara Süheylânın çıkmadığını görünce affedersiniz demeyi bile düşünemedi. Mecnun- du.. Oradan uzaklaştı.. Yörüyor ve yürürken de söyleniyordu. x Gecel.. Okadar gezmiş ve yürümüştü ki... Tam 11 olmuştu. Eyüpte oturuyordu.. Semtiniden nekadar — uzaklaşmıştı. — Vapur yoktu. Soğuk bir hava etrafı tehdit ediyordu. Taksimin büyük meydanlığı önünde birkaç kere gezindi. Her tarafı üşümüş, dom- muş idi.. Kararını verdi. Yürü- yecek ve eve yidecekti. Eyübü düşündü ve seri karar verenlere mahsus bir eda ile elini şakaklarına götürdü. Zihnine giren vesvese, şüphe, yok olma- lıydı. Bakırköy çok uzaktı. Fakat bir hakikat ve gaye için üç Ba- kırköy feda edemez, yürüyemez miydi. Gençliğe, zindeçiliğe mü- racaat etti. Ö manevi haslet Selmanın bu hareketine mesağ gösterdi. af Selman, üç saattenberi yol yürüyordu. Son tramvaylar daha şehirde iken çanlarını susturmuş- lardı. Gece - çalışan - fabrikaların kapılarında bekliyen salepçilerle bir kumarhaneden başka bir şey olmadığını anladığı kahvemsi bir yer soluk ışıiğile karşısında idi. Surları geçti. Artık bhayat, ge- cenin son karanlığı ile bugün için sönmüştü. — Köpekler bile gündüzün yorgunluğunu gidermek için istirehate dalmışlar görü- müyordu. Selmanı bir iki buysuz kö- pekten başka hiçbiri taciz et- medi. İlk şafak atmış idi ki Bakır- köy göründü. Fazla yürüyemiye- cekti.. Akşamdan ayakta yediği bir iki lokma yemek çoktan haz- molmuştu. Açlık ve soğuk ve bu uzun yol Selmanı epey bitap düşürmüştü. Nişanlısının kapısına gelmişti. Kapının tokmağına kuvvetsiz ve mecalsiz ellerile dokundu. Derin bir uyku şehir — gibi, ©o evi de esir etmişti.. Selman, ka- pının önünde dakikalarca bir ses bekledi.. ve olduğu — yere yıkıldı. * Evlendiklerinden üç — gece sonra Selman ve Süheylâ, bu hâdiseyi hatırladılar. Süheylâ o zaman da söydiği sözü tekrar etti ; — Bu'dünyada biribirine ben- ziyen okadar çok insan var ki... Sen de o gün birini bana ben- zettin. Selman rahat bir kalple gü- lümsedi. Süheylâ düşündü; “İnanıyor, — daima inanıyori , İkkz