Nokta 2 Mart 1986 sayfa 8 | Gaste Arşivi

2 Mart 1986 Tarihli Nokta Dergisi Sayfa 8

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- TİYATRO TOPRAĞI BOL OLSUN. İs- tanbul Devlet Tiyatrosu, Oda Tiyatrosu'nda Branis- lav Nusic'in “Toprağı Bol Olsun” adlı yapıtını Nihat Akçan sahneye koydu. Uç perdelik güldürüde zengin bir adamın mirasını elde et- meye çalışan uzak akraba- ların öyküsü işleniyor. TAM ROLÜNDE. İstanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi'nde Leonie Os- sowski'nin iki bölümlük oyu- nu sahneleniyor. GENELEVDE YAS. Enis Fosforoğlu'nun İrfan Yalçın'- dan uyarladığı ve yönettiği, Müziklerini Esin Engin'in dü- zenlediği oyunda Enis Fosfor- oğlu, Suna Keskin, Melahat Özekit başlıcarolleri paylaşı- yorlar. Oyun Kadıköy Moda Sineması'nda izlenebilir. AÇOK 1 Mart'tan itibaren Or- taköy Kültür Merkezi'nde Avrupaya Avrupaya adlı bir çocuk oyununu sergileye- cek. Yabancı ülkelerde çalış- mak zorunda kalan bir aile- nin dağılması ve çocukların durumu üzerine çağdaş bir deneme olan Avrupaya Av- rupaya'yı Umit Denizer yaz- dı, Turgut Denizer yönetti. RUMUZ GONCAGÜUL. Sarı- yer Halk Eğitim Merkezi Ti- yatro Kolu, Oktay Arayıcı'nın Rumuz Goncagül'ünü ser- giliyor.OyunuRüstem Ayral, M. Gürhan Başaran ve Ayşe Balın birlikte yönetiyorlar. SİNEMA Harem oğulu bir prens tarafın- dan kaçırılmak, binbir geceler yaşanacak altın ve mermerden gözalıcı bir sa- rayın gözdesi olmak, sürat çağının insanı robota dö- nüştüren maratonundan uzakta, çölün ortasında mutluluğu garanti eden, hu- zurlu bir başka dünyayı keşfetmek, tabii feminist ol- mayan Batılı kızlara egzotik bir düş olmaktan öte ilginç gelir mi günümüzde, kim bi- lir? 31 yaşındaki genç yö- netmen Arthur Joffe, ilk uzun filmi Harem'de Doğu 8 NOKTA 2 MART 1986 ile Batı, özgürlük ve aşk üs- tüne modern bir masal an- latmaya girişiyor. Ve Batılı için hep şaşırtıcı, gizemli bir yer olagelmiş, tombulluktan göğüsleri sarkan harem ağalarının ve toplu halde hep bir ağızdan uluyan bir kadın sürüsünün koşuştur- duğu haremin içine sokuyor seyirciyi. Daha çok Anglo- sakson ülkeleri için hazır- lanmış izlenimini veren, Fas ve New York'ta çekilmiş bu oldukça yeni Fransız filmi- nin kahramanları, iki apayrı kültürün arasında kalakal- mış, Doğu'nun gelenek gö- renekleri, efsaneleriyle Ba- tı uygarlığından nasibini al- mış, soylu bir hanedandan gelen hüzünlü bir Arap emi- riyle (Tarık Bin Selim: Ben Kingsley) New York borsa- sında çalışan, fıkır fıkır ha- reketli, başarılı çağdaş bir Amerikan kızı (Diane: Nas- tassia Kinski). Bu beraber- liğin kahramanlarını film bo- yunca tanıyoruz, masal bu Kingsley Kinski'yle bir masal çifti oluşturuyorlar ''Harem''de ya. Wall Street'ten çölün or- tasındaki bir hareme “kaldı- rılmış'”', güzel ve taptaze New Yorklu, özgür, başarılı ama mutlu değil, çünkü aş- kı tanımamış. Bereket tele- fon başında iş bağlayan, pi- yanoda Beethoven, Mozart çalan, “Lacoste”' gömlekler giyen, bezgin ve azıcık ke- le çalan prensimiz özgürlü- ğünü elinden alıyor da hare- me kapatılan Diane aşkı keşfediveriyor. Ve farklı de- ğer ölçülerinin geçerli oldu- ğu, başka bir dünyayı tanı- yor. “Pembe ya da beyaz dizilere”' özgü yavan duyar- lıkları perdeye düşürmeye girişen Arthur Joffe, bu ilk filminde sözümona değişik anlamlara çekilebilecek, şa- şırtıcı bir hikâye anlatmak is- temiş ama bu üstün yapım- la ilk kez uluslararası sula- ra açılan Fransız yapımcı Alain Sarde'ın paracıkları kanımızca güme gidivermiş. Mantıksal zorlamaların bir duvar gibi önüne dikildiği, karşıtlıklar üstüne oturtul- muş bu hikâyeyi yazıp yöne- ten Joffe'nin anlatımı, yer yer akademik bir stil tuttur- masına karşın ağır, yüzey- sellikten sıyrılıp derinlik ka- zanamıyor bir türlü. Ama teknik kadroya diyecek yok. Visconti'nin kameramanı Pasgualino De Santis, Fel- lini'nin montajcısı Ruggero Mastroianni ya da ünlü de- korcu Alexander Trauner gi- bi ustalarla, hem de İlk fil- minde çalışmak her yönet- mene kısmet olmayan bir şans. Joffe konuşmasız gör- sel bölümlerle beylik klişe- lere fazla yaslanmadan, ra- hatlıkla izlenen ama bir “at- mosfer kuramayan”' olduk- ça üstünkörü bir film ortaya koymuş. Gandhi'likten ro- mantik bir Arap prensine dönüşmüş Ben Kingsley do- kunaklı bir oyun çıkarırken filmde 37 deve değer biçilen güzel Nastassia Kinski işi koyvermiş gibi donuk, Ma- ria's Lovers ya da Paris, Texas'daki parlaklığından eser yok. O finalde yeniden New York'a doğru hareket ederken mahzun ve tutkun prensimiz de bir çeşit intiha- rı yeğliyor. Çağdaş masalın sonu. Kısacası güzel “Nasti” hayranları nasılsa göreceklerdir Harem'i, fil- min adının da getirdiği da- vetkâr çağrışımlarlae ÖLMEZ AĞACI. Almanya'- da yaşam mücadelesi veren bir Türk ailesinin ve bir Türk kızıyla Alman gencinin (Necla Nazır, Hakan Bala- Mir) sınır ve Irk tanımayan aşkının konu edildiği Ölmez Ağacı, nihayet gösterilecek bir salon bulabildi. Bir süre önce TV'de izlediğimiz Ve Recep Ve Zehra Ve Ayşe'- nin yönetmeni Yusuf Kur- çenli'nin. mevsimin en ba- şarılı filmleri arasında göste- rilen bu ikinci yapıtı merak- la bekleniyor. POLİS OKULU 2 (Police Academy 2). Tüm dünyada iyi iş yapan birinci filmin re- çetesini aynen uygulayan yönetmen Jerry Paris'in, yi- ne Steve Guttenberg ve Bubbe Smith'le çevirdiği Polis Okulu 2 komedisi An- kara sinemalarında gösteri- liyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: