1 Ocak 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 15

1 Ocak 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gırmışlardır. Bu büroların kimseyi ar- tist yaptığı veya yapacağı yoktur. Bun lar olsa olsa ancak bazı filmlere figü- ran yollayıcı ve bu yoldan bir başka emek sömürücülüğü yapmaktadırlar ki, işin bu tarafı da ayrıca yürekler a- cısı bir durumdur. Evlere sermaye Artist ajanlığı büroları, artist olmak amacıyla saf saf, kendi ayaklarıyla gelip ağlarına düşen gençkızları prova filini çekimi diye kandırıp müstehçen sahneler çekmeye zorlamakta ve işi da- ha da ileri götürerek, elde mevcut bu sahnelerin fotoğraflarıyla adayları teh- dit edip onları randevuevlerine serma- ye olarak da satmakta ve bir başka ticaret kaynağına sahip oolmaktadır- lar. Gazetede çıkan ilana yalnızca İs- tanbuldaki gençkızlar kanmamaktadır: Anadolu bu işler için daha verimli ve daha besleyici bir kaynaktır. Gazetele- rin ve sinema magazini dergilerin kö- rükledikleri artist olmak hevesi, Ana- dolu insanı üzerinde çekici ve önüne geçilmez bir tutku halindedir. Büro kurucuları bu tutkuyu yakından bildik lerinden, hevesliler için mektupla ar- tistlik öğretiminden "yeni çevrilecek bir filmde başrol" e kadar her çeşit yemi bu sömürme denizine atmaktadır- lar. Çıkan ilanlara kananlar sürekli olarak bu yerlere para göndermek Zo- rundadırlar. Saf vatandaşlar kaydiye, ders ücreti, kimlik kartı, tecrübe filmi v.s. adı altında bir dolandırıcılık oyu- nunun çilesini sürekli olarak çekmek zorundadırlar. AKİS, 1 OCAK 1965 Bu çeşit tuzaklara düşen insanların kendilerine göre bir muhakemeleri ve dayanak noktaları vardır: Günün e çok para kazanan en ünlü artistleri de sokaktan gelmişlerdir ve dünyanın parasını kazanmaktadırlar! 1950'den sonra bozulan ekonomik düzende insanlar çabuk ve kolay para kazanma yollarını arayıp bulma der- dine düştüklerinden böylesi işler he- saplarına gelmekte ve ellerindekini a- vuçlarındakini ajan adı altındaki dolandırıcılara kaptırmaktadırlar. A- nadoludan kalkıp büyük şehre gelenle- rin büyük çoğunluğu -bilhassa gençkız ve kadınlar- evlerini ve ailelerini terket- mişlerdir. Geleceğin büyük ve çok pa- ra kazanan bir artisti olma hülyası içinde olduklarından, ajanların iste- diklerine kolaylıkla razı olmakta ve sonradan şantaj aracı olarak kullanı- lan film ve resimlerin çekilmesine kar- şı durmamaktadırlar. Ünlü yıldızların -yerli olsun, yabancı olsun- hayat hi- kayelerinde rastlantıların oynadığı bü- yük rolü bilen ve yalnızca bu rastlan- tıya belbağlayan saf anadolulular, bü- yük şehirde ne yapacaklarını bilmez bir durumda, sonunda giderek, kadın eti ticareti yapanların ellerine düş- mekte ve sonu belirsiz bir karanlık yo- la girmektedirler. Durumu önleyici hiç bir kanuni da- yanak yoktur. Polis, gerçi Adanalı gencin bürosunu nn kendisini tevkif etmiştir ama, gazete say- falarını boydanboya süsleyen "fuhşa sürüklenmiş kızlardan hiçbirisi çıkıp da artist ajanı hakkında davacı olma- mış, bu yüzden Koçoğlan yakalandığı YURTTA OLUP BİTENLER gibi serbest şi İnsan ticar Türk mi figüran bir derttir. Yeril film seyircileri, yılda çevrilen ikiyüz türk filminin ikiyüzünde de ka- labalık sahnelerde hep ayni kişileri gö- rürler. Figüran ajanları, artist ajanla- rına karşılık biraz daha namus çer- çevesi içinde çalışırlar ama, onlar da başka yönden adam sömürücüleridirler. Türk sinemasında figüranlar, kadınlar elli, erkekler ise otuzbeş lira ücret alır- lar. Getirip götürme ve yedirme, filmi çeviren şirkete aittir. Figüranların hep si de artist ajanlarının kazdıkları ku- yuya düşmüş kadınlar, erkeklerdir. Yıl- laryılı, kalabalık arasından kendilerini görüp, çıkaracak ve ellerinden tutarak artist yapacak sihirbaz rejisörü bekler- ler. Gerçi bir Muhterem Nur figüran- lıktan yetişmiştir ama, Nurun çıkması kaideyi kökünden bozacak bir istisna teşkil etmemektedir. Figüran ajanları, belirli ücreti film sahibi yapımcılardan alırlar ve figüran olarak gidenlere ortalama olarak on- beş ile yirmi lira arasında bir ücret ö- derler. Bu, gerçekte düpedüz insan ve emek ,sömürmeciliğidir. Bu çeşit bir ti- lı oldukları birlikler, sendikalar vardır. Herşey belirli bir düzen içinde işler, sömürmecilik yoktur. Kanunun ve kanun yürütücülerinin seyirci kaldıkları bu garip durumda iş iyiniyetli türk film yapımcılarına düş- mektedir. Yapımcılar, her fırsatta fi- güran yokluğundan dert yanmışlar ve acı acı şikayet etmişlerdir. Bunun için yapılması gereken tek şey, figüran işini bir formüle bağlamaktır. Bu da a cak bir sinema okulu yoluyla mümkün- dür, iyiniyetli yapımcıların da fikri budur. Son olaylarla ilgili olarak ya- pımcıların birçoğu bu fikri benimsemiş ve üzerinde durmuşlardır. Yapımcıların kontrolü altında açıla- cak bir figüran okulu, geri planlarda kalabalık edecek bile olsa, yürümesini oturmasını öğrenip bilecek, gerektiğin- de de iki satır konuşabilecek sinema insanı yetiştirecek ve bu arada da si- nemanın ne olduğunu, ne olmadığını öğretmiş olacaktır. Bu yapılmadığı takdirde, Adanalı gencin bürosuna benzer bürolar man tar gibi e gazetelerde "genç kızlarımız fuhşa sürükleniyor, artist ol mak vaadiyle kandırılıyor” haberleri- nin yanısıra "yeni çevrilecek bir film- de dolgun ücretli eleman aranıyor" i- lanlarına rastlanacak ve keşmekeş sü- rüp gidecektir. 15

Bu sayıdan diğer sayfalar: