29 Ocak 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

29 Ocak 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAFTANIN İÇİNDEN EKSİKLERİMİZ onyedi ayLIK bir tatbikattan sonra, çalışma hayatımıza düzen veren bir triojinin bugün muhasebesi yapılıyor. Triloji Sendikalar, Grev ve Lokavt kanunlarının verdiği haklardan teşekkül eden üçlüdür. Türkiyede böyle bir devire gelinmiş olması başlıbaşına bir mutluluktur. Bun- dan sadece beş yıl önce bu hakların muhasebesinin yapıl- ması değil, bu hakların sağlanabilmesi dahi kolay düşü- nülür bir husus olarak görülmüyordu. Her düzen, değişirken direnir. o Düzenin savunucusu olan kuvvetlerin çapı, mücadelenin ölçüsünü tayin eder. İşçilere haklarının verilmesi, karşısındakilerin elinde böy- le hakların bulunmasını sevmeyen ve buna alışmamış bir çevreyi çok tedirgin etmiştir. Ama bu çevre, yayılmak istenilenin aksine, öyle pek kuvvetli olmadığı için sadece homurdanmakla yetinmiştir. Bu homurtu bugün dahi de- vam etmektedir. Buna mukabil çok geniş birişveren küt- lesi kendisini - gönül rızası fazla kuvvetli bir kesime sayılsa bile- her halde anlayışla yeni düzene uydurmuş- tur. Homurtulu veya ohomurtusuz, işin mücadele faslı başlamadan kapanmıştır. Onyedi aylık tatbikat devresinin bir tecrübe saf- hası olduğunu bilmek lâzımdır. Sendikalar ile Grev ve Lo kavt kanunları, iyi bi linmeyen mekanizmalar olarak ade- bulup söyleyecekler, sonra da gerekli ayarlamalar yapılacaktır. Tüm olarak verim ile ücretler arasındaki denge, bir ser- bestlikten sonra kontrol altına alınacaktır. Kim ne der- se desin Türkiyede ücretler, belirli örneklerin dışında, son derece düşük bulunduğu için sendikaların canlarını diş- lerine takıp bir "göze göz, dişe diş"" mücadeleyle bu se- viyeyi, üzerinde konuşulabilir hale getirmeleri şarttı. Ser bestlik bundan dolayı gerekliydi. Bu devrede çok kimse e cengel kanunu tatbik ediliyor" diye feryat etmiş- . Ama kuwvetlinin zayıfa oOhükmetmesini sağlayan m yıllar yılı ters yönde işlediği hiç hatırlanmak istenmemiştir Şimdi, sosyal adaletin yanında iktisadi ve mali un- surların göz önüne alınması, bir senteze gidilmesi, çok taraflı bir düzenin kurulması imkânı belirmiştir. Çalışma Meclisi bunu yapacaktır. Bunu yaparken Çalışma Meclisinin bilgili kimseleri, memleketin iş hayatının iki sektöründe de mevcut bü- yük eksikliği bir temel mesele olarak ele almalıdırlar. Çalışmayan işçiye karşı bir tedbir bulunacak mıdır? Da- ha açık ifadesiyle, çalışmayan işçi kolundan tutulup atı- labilecek midir? Bunun son derece çetin bir mesele oldu- gu muhakkaktır. Ama bu, aynı derecede hayatidir. Çalt- şan işçiyi korumak için kabul edilmiş haklar çalışmama- nın paravanası olarak kullanılırsa iş yerlerinde verimin AKİS, 29 OCAK 1965 Metin TOKER artması imkanı kalmaz. Böyle bir kullanma onyedi aylık tatbikatta çok karşılaşılmıştır. gayretiyle Meselenin çetinliği şuradadır: o Çalışmayan işçiyi kolundan tutun atmak iyi.. unun ölçüsü ne olacak- tır? Bu hakkı kim kullanacaktır?Bu hakkın meli nasıl önlenecektir? Onyedi ay önceki düzenin bütün dü zensizliği zaten sadece bu hakkın bir anasazİNE ifadesi olmasından doğmamış mıdır? Bunun geri getirilmesi .es- kiye dönüşün ta kendisi olacaktır. Ama, bir ihtiyaç da memleketin iş sahibi "Birader, çalışmayanı kolundan tutup atamı- n ki.."nin ıstırabını çekmektedir. Gerçi kanunlarda böyle haller düşünülerek konulmuş kayıttar yok değildir ve demagoji yapılmak isteniliyorsa bunlar maddelerden çıkarılıp gösterilebilir. Gerçek şudur ki tedbir işlememek- tedir. Çalışmayan, çalışana ait hakların arkasın sığın- maktadır. karşısindadır. Çok İşçisi böyledir, memuru böyledir. Devlet dairelerinde, bir iş yapmamak sorumlu olmayı gerektirene kadar va- tandaşın memurdan şikâyeti devam edecektir. Halbuki Memurin Kanununda da buna karşı madde, hattâ mad- deler vardır. 10 Mart 1926 tarih ve 788 numaralı Memu- rin Kanununun 28., 29., 30. ve 31. maddeleri hep bu ko- nuyla ilgilidir. Ama fiiliyat, tipin çalışmayan işçiye olduğu gibi bir iş yapmayan memura da gereği gibi davranılmasına im- kân vermemektedir. Bu, millet hayatımızda bize çok pahalıya malolmak- tadır. Zira Türkiyede, gerçek bir iş düzeni ancak onyedi aydır işlediği in bir iş ahlâkı teessüs etmiş değildir. Bu- işçisinin, fikir işçisinin, memurunun içine sa "çalışmamaya verilen prim" memleket hayatının bü- tün sahalarından kalkar. Bizim yabancılarda gıpta ettiği- miz haslet, aslında budur. Demek ki böyle bir alışkanlığı mutlaka yerleştirmemiz lâzımdır. Bunun yolu nedir? Çalışma Meclisinin bilgili kimse- leri bu sorunun cevabını araştırmalıdırlar. Bunda işvere- nin payı bulunacaktır, sendikaların payı bulunacaktır, İşçi Sigortalarının payı bulunacaktır, iş mahkemelerinin payı bulunacaktır. Bütün bu müesseselerin kendilerine dü şen görevi yapabilmelerini engelleyen kanun eksiklikleri, kaçaklar varsa onları da teşrii organ düzeltecektir Bu, elbette ki kısa vadede gerçekleşebilecek bir husus değildir. Ama her yol daima bir ilk adımla başladığına göre bu ilk adım ne kadar erken atılırsa yolun sonuna o nisbette erken varılacaktır. Çalışmamanın bir fiili mü- eyyidesi olmadığı süre çalışma düzeni tam kurulmuş ol- mayacaktır

Bu sayıdan diğer sayfalar: