5 Kasım 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 21

5 Kasım 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hının dokuzbuçuğunda başlayan bu acıma hissi, sonra dalga dalga bütün vatan sathına yayıla- cak, 26 Mayıs gecesinin Menderesi hafızalardan tamamile silinecek ve "zavallı Menderes", “asılmış olan Menderes", "talihsiz Menderes" efsanesi Türkiyede demokratik rejimi tehlikeye sokacak en önemli unsurlardan biri olacaktır. 26 Mayıs gecesi! Bu Menderesin, Güvercin- lik hava alanına silahlı muhafızlar arasında süt dökmüş kedi gibi inişinin sadece on saat evveli.. Şeker Fabrikasının yemek salonu. Mükellef masalar kurulmuş. Buraların efendisi, Adnan Menderestir. Nerondan 1900 sene sonra gelmiş bir başka Neron. Etrafında dalkavukları, ağzı- nın içine bakanlar, büyük dağları da onun ya- rattığım söyleyenler ve buna inanmış o! Eski- şehirin bir tüccarı -yağ tüccarı mıdır, ne...- kalkıyor ve Menderes için yazmış olduğu deh- şetli bir "yağlama şiiri" ni son derece heye- canlı şekilde okuyor. Menderes bayılmıştır bu- na. Demokrat topluluk şiiri delicesine alkışlı- yor. Menderes o zaman ayağa fırlıyor. Bir nu- tuk! Profesörler "cübbe giymiş kuklalar" dır. Menderes, onların topuna gösterecektir. Onları ve onların "nümayişçi öğrenciler" ini hayatla- rının sonuna kadar takip edecek, burunların- dan fitil fitil getirecektir. "—Bu memlekette sanki Namık Kemalin devri hükümranmış, sanki Abdülhamidin dev- ri hükümranmış gibi karşıma geçip, Namık Ke- malin 'Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten' mısraını söylüyorlar. Bu, onların söy- leyeceği söz değil. Asıl, ben söylüyorum : Dö- nersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten! Onların hepsine göstereceğim.. Göstereceğim onlara, bakalım ihtilâl nasıl olurmuş.." Profesörler "Ebucebil inkârı" içindeydiler. Bakınız, şu topluluk kendisini ne güzel anlı- yordu! Halbuki, "Ebucehil inkârı" içinde olan- lar?. Menderesin bütün yüz adaleleri gerilmişti ve yumruğunu mütemadiyen masaya indiriyor- du. "—Biz ihtilâlin ne demek olduğunu bu so- kak çapulcularına göstereceğiz. Ben fırsatı ga- nimet bilerek bulvarlarda kabadayılık edenler- den değilim. Beşyüz metrelik mesafede ihtilâl yapacaklar! Gösteririm ben onlara ihtilâli.." Ziyafetin Demokrat topluluğu "kahrolsun- lar" diye bağırıyor. Burada, Menderese bir haber geliyor. Ken- disini Koraltan, Ankaradan telefonla aramak- tadır, önemli bir havadisi vardır. Havadis, İs- tanbulda profesörlerin sessiz yürüyüş yaptık- ları haberidir. Menderes, suratı büsbütün bo- zulmuş halde salona dönüyor. Gene ayaktadır ve gene, başta profesörler, herkese ateş püskür- mektedir. Bunların hepsini temizleyecektir. Söylüyor, söylüyor, söylüyor.. Özel sohbetlerin- de kullandığı küfürleri de kullanarak. Sonra yerine oturuyor. Alkış, alkış, alkış.. Heyecan son haddindedir. Neron, taraftarlarını bir defa daha çoşturmuştur. "Aslan Menderes!" narala- rı yükseliyor. Menderes yerine oturuyor. Ter içinde kalmıştır. Yüzünü siliyor. Hava, artık, savaş havasıdır. Orkestra marşlar çalmaya baş- lıyor. İlk marş, Dağ Başını Duman Almıştır. Menderes ayağa kalkınca herkes ayağa fırlıyor ve marş ayakta söyleniyor. Onu Annem Beni Yetiştirdi, Bu Ellere Yolladı takip ediyor. Ko- ro şefi, gene âhır zaman Neronudur. On saat sonraki, Güvercinlik meydanının Menderesi işte bu Menderesin eseridir. On saat fark! Ama, ne fark.. Başbakan ile yanındakileri Harp Okuluna götürecek vasıtalar hazırdır. Bir panel Mende- rese, bir panel Polatkana ayrılmıştır. Tahsin Yazıcı ile Zihni Üner bir cipe bindirilecektir. Menderes için gönderilen subaylardan üçü kara- cı, üçü denizci, üçü havacıdır. Uçak ile vasıtalar arasındaki yol genç Harp Okulu öğrencileri ta- rafından tutulmuştur. Subaylar Menderesi oto- mobile götürüyorlar. Yarbay Tezer : "—Buyurunuz, Beyfendi.." diyor. Menderes, melül ona bakıyor. Denizci su- bay Başbakanı kolundan öylesine tutmuştur ki kurtulmasına ve arabaya binmesine imkân yok- tur. Yarbay işaret ediyor. Heyecandan kendin- den geçmiş bahriyeli sıkmayı gevşetiyor. Men- deres panelin arkasına, Burhaneddin Uluç ile Fikret Kuytağın arasına oturuyor. Önde, şofö- rün yanında iki subay, arkada General Uluçun silahlı emir subayı vardır. Panel operdelidir. Perdeler kapatılıyor. Kafilenin önünde bir cem- se içinde Harbiydiler, arkasında, bir cemse için- de Harbiyeliler. Arabalar süratle hareket edi- yor. Arka asfalttan Harp Okuluna geliniyor. Menderes hiç konuşmamaktadır. General Uluç bir sigara ikram ediyor. Menderes içmiyor. Du- rumun ne olduğunu artık tamamile anlamıştır. Kütahyadakinin aksine, Güvercinlikte (Okimse kendisini selamlamamıştır. Bunun sebebi, Ge- neral Uluçun verdiği bir talimattır: "—Şaşkınlığa gelip adamı selamlamayın. Fakat her hangi bir kötü muameleye veya söze de müsaade yoktur.." Harp Okuluna gelirken Menderes bir ara, eşine bir pusula yazıp yazamayacağını soruyor. General Uluç, elbette ki yazabileceğini söylüyor. 39

Bu sayıdan diğer sayfalar: