29 Ekim 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 13

29 Ekim 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, İayıp çürümekte olan bazı mahfuzatımız. » bunun sikleti altında gürbüzleşememişti. , On senelik resim tarihini çizebilmek için bu on sene 2 a Türk resim â- İeminin hareketlerini hatırismek ve bı lerm etrafındaki akislerini şöyle bir hü- lisa etmek icap edecektir. Bu on sene içinde neler oldu? Bu sualin cevabını işte bugündelik hayatın hummalı faali- yeti arasına sıkışmış sergilerin gelici, geçici hatıralarında o bulacağız. Ne bir resim galerimiz, ne de o bu on senenin muhasebesini yapmamıza yarayabilecek vesikalarımız yok. Ressamlarımızın ço- ğu teşhir ettikleri tabloların tuvallerini bir sene sonra başka bir resimle boyarak tekrar sergileri Yeni tuval masrafına tekabül edemiyecek kadar kıt kazançları böyle Türk resim sanatinin tarihini yapabilecek vesikaların çoğu ortadan kaldırılmış bulunuyor. Burada dosyalar mı ve oldukça tozlanmış hafı- zamı karıştırarak çizeceğim bu on sene- nin bilançosunda size bildireceğimi eser- erin bir çoğu bugün yok olmuştur, Bununla o beraber bugün © Anka- rada — Etmoğrafya müzesinin o mahze- ninde sandıklar içinde uyuklamakla ve Ayaerini Kilisesinin rütubeti içinde çat- da yok değil. “Bu memleket için bir galeri lâzım dır., Bu iddinbu on sene içinde kaç bin defa söylendi. Bağrıldı. Çağrıldı. Sade ben beş senedir bir Fikrisabit ha- linde bundan şikâyet ettim durdum, Bu Deşriyatın uyandırdığı ekisler böyle bir Eslerinin hakikaten lüzumlu olduğu ka- maatinden başka bir & adım ileri gitmiş değildir. Bugün on senelik resmimizin muha- #ebesini yaparken © “haniya elinizde a- vuçlarınızda ne vardır?,, diyenlere atel- Yyelerimizin kapılarını açarak “işte,, di- Ye bir sürü soluk, çatlak tuvaletler gös- terebiliriz. Ressamlarımızın atelyeleri bu ©n senelik mesainin harman yerlerdi Sonra Türkiyede resmin tarih seneden öteye geçmez. Taassubun dişleri arasında parça parça olmuş istidatlar her biri bu kabiliyetlerini başka yollar. da israf etmek ıstırarında bulunmuşlar» dir. Kibrit kutularının üstündeki resim- in kazındığı bir devirde resim daha &vvel tekevvün ve inkişaf mazhariyetten uzak kalmıştır. Bin türlü müşkülât için- de kendisine yaşamak, nefes almak im- kânmı güçlükle bulabilen resim taassu- Fakat on senedenberi resim, baş w- ğu gerinmiş ve intibaha © doğr gözlerinin çapallarımı silmiş gibidir. 'ransada ilk resim sergisi (1663)de Türkiyede (1878) de açılmıştır. | Bu fark bize resim dünyasında ne ka- gecikmiş olduğumuzu göstermeye kâfidir. iş Ni & On senedenberi sergiler, irlikler, © münakaşa, dedik Muhtelif teşebbüslerle can ve hayat bu- ü ünyasında neler, m. Zaferin ilk sergisi Galatasaray ser- #ilerinin beşincisidir. Biz. vi dan başlıyabiliriz. 1923 senesinde açılan bu serginin resmiküşat günü mektebin konferans salonunda toplanan davetli ve ziyaretçi kütlesine hitaben Çallı İb- Yahım, ressamlarımızın ne büyük mahru- miyet içinde çalışarak bu sergiyi vücuda getirebildiklerini anlatmıştı. Bu sergide Gazi Hazretlerini temsilen bulunan Hamdullah Suphi Bey de ce- vaben: “Bellini,,den başlıyarak kendi mayi Nefise mektebimize hoca olarak ge- tirilen Valeriy'ye kadar Türk mevzuu- hun Türk olmıyanların fırçasından çık- tığını ve şimdiye kadar ressamlarımızın bu sahayı bizzat kendi ellerine aldıkla- rmı söyliyerek ressamlarımızın bu mu- vaffakiyetlerine işaret © etmiş ve onları tebrik etmişti. “. Hamdullah Suphi Bey (o sözlerini şu müjde ile bitirmişti. “Yeni Türkiyenin bütün sek temayüllerinin aziz bir Feisimizin mektubundan şu ben okuyorum. ““Sanatkârlarımızn mütemadi ve fey- Yaz mesaisinin daima tekdirkârı bulun- duğumu selim ve bürmetlerimle bera” cemiyet azasma tebliğ etmenizi rica- ”— Gazi Mustafa KEMAL Nutuktan sonra Gazi Hazretlerinin ar) zuları üzerine hakem heyeti tarafından ayrılan üç table kendi — Ramlarma satın alınmış tar, 240 p teşhir ediliyor- em SE Rİ ölenler simli tablosile Ruhi O Be; asil ve yük- timsali olan satırları ay- yordu. O zaman rahmetli Ahmet Haşim, bu sergi münasebetile yazdığı nefis bir ya- zısında diyordu ki: “Belçikalı o Edip Moris Meterling'in (Körler) ismindeki piyesinde anlatıl- maz bir fecaati haiz olan şöyle bir sahne cereyan eder. “Bir (rehberin peşinde, issiz ve büyük bir ormandan âmalar ge- ilemi ansızm ölüveriyor reh- berin bu ölümüle malar yeniden ve ikin- ci defa âma olmuş demektir. Şimdi gece . ölüm gelecek, ne yapmalı? zin gecesinde artik müsbbeden kaybolmuş olan bu zavallılar, derin bir facianın tüyler ürpertici haşyet ve sükü- tü içinde aramırlar, araşırlar. Ressamla- ımızın hali bana daima bu kasa facinyr atmıştır, Fakat hayır şüphesiz bakmakta. Ama değildir. Naslel sunlar ki onlar ne kulaktır, ne burundur. Ne ayaktır. Fakat yalnız, hayata, ziyaya ve esrarıhavaya doğru açılmış birer çift göremezler RESİM calayıp duruyorlar. Gözleri açık duran zihayat hiç bir çehre bir diğer çehreye müşabih değildir. o Dikkat edenler bilir ki biribirine benzeyen yüzler | ömala rın yüzleridir.,, 'Cümhuriyetin çocukları, gençlik coş- kun bir aşkla, imanla çalışıyordu. Ara- dan altı ay geçti. Genç nesil Cümhuri- yetten hız ve alev alarak büyük bir bom- ba gibi patladı. 1924 senesi mayısının on beşinci günü resim hayatımızın inkılâp günüdür. Cüm- ın bu teşekkül, “yeni resim vesgisini açıyordu. Genç neslin çalışma sahasımdaki sav- leti günden güne artıyordu, Üstatlar, o- zaman hükümet ki safında bulundukları için sergiye tahsis olunan paraları kendi diledikleri şekilde taksim ediyorlardı. Galatasaray sergilerinde. cskilere yeni kuvvet © ve hayat veren gençliği, mesaisine o devam (edebilecek kadar yanı boya ve toval parası tedarikini im- kân dahiline sokabilecek kadar olsun dü- şünmüyorlardı. Biz benizleri uçuk sanayiinefise ço- cukları gıdalarımızdan arttırıp aldığımız. boyalarla çalışıyorduk. Henüz o Cüm- huriyetin bu yeni neslin önüne açıverdi- ği feyizdar himayeden şevk ve hız ala- benim de müessisi olduğum bu bir- liğin temellerini atmıştık: — “Yeni Re sim Cemiyeti, ş Bu genç cemiyetin merkezi Türbede eski Hilâliahmer binasında bir küçük 0- dadan ibaretti. Gençler burada | topla- nıyorlar, konuşuyorlar, çalışıyorlardı. Nihayet 924 senesi mayısmın on beşinci günü işte sergilerini açmış bulunuyor. rd. Bugünkü Tayyare Cemiyetinin bulun- duğu binada o zaman “Matbuat Cemi- yeti,, vardı. O binanın alt kat salonlarını genç ressam bir- Bu sergi Türkiye-| de hiç bir sesim sergisine müyesser ol. mıyan bir rağbeti gördü. Salonlar binler- ce ziyaretçi tarafından dolup boşalıyor- du. Sergide bu genç nesil 115 resim teş- hir ediyorlardı. Matbuat günlerce bu ser gi ile meşgul oldu. Maarif Vekâleti bu sergide teşhir olunan — resimlerden bir çoğunu satım aldı, Buyün Güzel Sanatlar Akademisinde talebenin istifadesine ar- zolunmuş bu resimlerden mürekkep kü- gük bir müze mevcuttur. muvaffakıyeti uzaktan © yakın. olanlar Galata geldi. Altıncı sergi açıldı. (924). Bu ser- gide eski nesil restamlarını gayrete gel. i yorduk. Gençlerden derti ibret alan bu kafile artık © postekilere uzan- mış çıplakları, çini vazolara yerleştirik. iş krizantemleri rakmışlar milli mevzulara rağbet göstermişlerdi. Bu sergide Çallı İbrahim Beyin “Yu- nan üserasının Millet Meclisi önünden geçişi, o “Afyonkarahisarma akıncılar, “Alaşehirde zeybekler,i, Sami o Beyin “Anadolu harbinde cephane makliyatı,, kağnı arabası filân gibi tablolar boya- mak hevesine döşmüşlerdi. Ressam Şevket Beyin bir nutku İle a- çılan bu sergi bu milli çaşni ile hakika- katen diğerlerinden ayrılıyordu. Milli mevzularile etrafa meydan oku- mak istiyen bu sergiye (72) sanatkâr iştirik etmiştir. Bunların yaam fe. lası genç neslin £ çoculdarıdır. Mayı sergilerini güzel resimlerle daldurduk- tan sonra temmuzda tekrar yeniden ça- İışmış ve teşhir etmiş olarak ortaya çı kıyorlardı, Fakat ne yazık ki o zaman katalogta “efendi,, kaydile damgalanan bu gençliğin resimlerini in iltiza- men en karanlık köşelerine yerleştirirler- di. Burada bizden evvelkilerini gençliğe suikast yapmış olmakla ilham etmi rum, Sade bir bir hakikati tarihin kulağı na fısıldıyorum o kadar. O zaman ihmal ettikleri | gençliği, kendilerini — yükselten o ve kuvvet lendiren, sergilerini zengilleştiren bir varlık olduklarını inkâr ediyorlardı. Bugün on senedenberi kemale ermiş ve bugünkü Türk resim varlığını vü- cuda getirmiş olan nesil de onları in- kârkâr ediyor. Tarih bir tekerrür de olsa ben bu inkâr yarışmdan nefret ediyorum. Onları gençliğe karşı hak- tızlıklarından dolayı takbih ediyor- dum. Şimdi gençliği de öylece ayıp- yorum. “Memleket dalaşma değil, eser bek- liyor. Sergide teşhir edilen (321) eser- den bir çoğu Maarif Vekâleti ve bele- diye tarafından satm alınmıştır. 34 1925 te yedinci Galatasaray sergisi açıldı. ehe Açılır açılmaz gazeteler sanki itti- fak etmiş Gibi hepsi bu serginin fakir- liğinden bahsettiler. Merhum Avni Lifij bu neşriyattan sinirlenenlerin başında geliyordu. İk- tam gazetesinde bu hiddetini de ifşa etti. Ve serginin kemiyet itibarile de- * #fadesi olmalıdır. Teknik Bsan “Buh,,un nasıl an'adığı idi. Galatasaray sergilerinin yevali başla- mış bulunuyordu. in bizce malüm © olan sebe- bi şudur: Yedi sene oldukça çalışarak sergiler vücuda getiren ressamlarımız. biraz yorulmuşlar ve evvelce halka be #endirilmiş resimlerin âdeta birer kop- yası mahiyetinde addedilebilecek eser ler boyayıp teşhir etmeğe ve bunlarla sergiler vücuda getirmeğe başlamış İardı. Halk aldanmaz. Bellenmiş renk» ler,bellenmiş mevzular, bellenmiş efe- ler, o ezbere hissini veren etütler. Bu sergiye kar umumi nefret celp et- meğc sebep olmustu. Gazeteler sergi aleyhinde harekete geçtiler. Bilhassa o sıralarda İstanbul. da bulunan bir ecnebinin de nazarıdik katini celp eden bazı noktalar tercü- mesi Cümhuriyet gazetesinde neşedi- len bir makalede izah edilmişti. Kısa bir müddet için Almanyadan sehrimize | gelen "Frankfurt oOÇay- tung,, gazetesi heyeti tabririyesinden felsefe doktoru Her “Buh,,un Galata- #aray sergisi hakkında tercümesi Cüm- huriyette — intişar eden bu makale ot- rafında bir hayli dedikodu toplamış- tu. Doktor Buh, Türk © ressamlarmın biç birisini tanımadığı / için eserler la daha ziyade bitaraf kala- , sergiye bir Avrupalı gö Ziya Bey kendisine cevap verdi. Mü. nakaşa uzadı. Bu münakaşadan kısa bir istilrat yapmak fena olmıyacak, Bakınız Doktor Buh ne diyordu? “Ressamda aradığım orijinalite reasa- mın şahsma (o makur kalmamalıdır. Temsil ettiği milletin orijinalitesini tır. Ressamın hususiyeti ve asliyeti o kadar bariz olmak kio eseri sananle dünyanın öbür ucunda da tesadüf &- dilse müessirinin bir Türk olduğu an- Jaşılabilmelidir. Bu O seliyet, mahalli , geşme veya kubbe resimlerini yapmış olmakin temayüz © ettirilemez. Zira mahalli şekilleri bir yabancı ressam da yapabilir.,, Dedikten sonra talebe , resimlerini fevkalâde beğendiğini an- latıyor. “Fransız ve Alman sanayine fise talebelerinin mekteplerinde teş” bir edilen eserlerinden aşağı değildir. Diyor. Ayni makalden şu bir kaç satırı da- ha alıyorum. ir kademe daha yukarı çıkarsak * enteressan levhalara tesadüf ederiz. bu levhaların musavvirleri teknikte bi rer üstattırlar. Fakat çoğunda ressam o koca levhanın bir köşeciğinde olsun ruhunu — sikkede | kullanılan bir ta- bir ile diyeyim ki — darbetmemiş- Bakınız büyük kıt'a ile bir muharebe levhasi var, Şu çocuğa meme veren Johusa kadına, şu küçük kıt'ada Çinile- ri renklerile gösteren cami içerisine ba- kınız! Bu misal olarak saydığım ve hoşuma gitmedikleri için musavvirle- rinin ismini öğrenmediğim bu levha- fikrin- lar merkezi bir kompozisyon den mahrumdurlar.,, Sonra Namık İsmail ve Hikmet Bey- leri beğeniyor ve şayandiltkat şu satır- larla makalesine nihayet veriyor. “Aşağıda ismini ifşa edeceğim tek! bir müstesna üzere serginin . zikre şayan levhalarını yapmış, res- samlar Avrupada yetişmiş © ressamlar - dır. Yani Avrupada bulunmuş, tahsil etmiş veyahut Avrupa ekolundan isti- yerek veya istemiyerek müteessir ol- Bu ressamlar Avrupada ma z resim tahsil etmemişl, ri Aprupalı gö züyle görmeği de öğrenmişler. Bunun içindir ki sergide gördüğüm en kuv- vetli Türk o ressamı, bir talebedir. Bu talebenin mütevazi puşatları ser- ginin üzerinde bir Türk şaheser sana- ti olmak üzere hükümran bulunur. Hocalarının resimlerinin fevkinde bir mevki alıyor. Bu genç talebenin ismi, ati am ya nazaran (Eşref)tir. Eşrefin görüş” derinde bir asliyet var. Yalnız Eşrefin rının ve Türk insanların asliyetini seyrettim. Eşref, Türk sanatine yolunu ve hedefini gösteren bir üstattır.,, Türk ressamlarının resimlerinde Türke mahsus orijinalin görmek isti- yen doktor “Buh,, un bu makalesi oO© zaman resim muhitinde hayli akisler yaptı idi. Nitekim ressam Nazmi Ziya Bey İktamda “iki sual,, serlevhalı bir yazı neğretti, Nazmi Ziya Beyin sordu- ğu sualden biri: Türk sanatinin bir Av vupalı tarafından tahkir ve istihfaf edilmesine makaleyi neşreden gazete- nin nasıl delâlet edebildiği, ikinci sual de Türk büyümüş ve en aşağı yirmi beş senelik tahsil görmüş Türk ressam larının anlayamadığı Türk ruh ve his- sini üç buçuk gün zarfındaa doktor sözdür. Fekat er ve girilecek keyfiyet itibarile daha zngin | Fazla sinirli yazılan bu makaleye il ok ck süreli hendilerimde , külüyem |, Bi Fakatleeşüyet tüie e | eseri hikke OUMM Me Mensa Cümhuriyet gazetesi de cevap vermiş- . Gazete bu cevabında doktorun Al- manyada senelerdenberi Türkiye ve Türkler lehinde (o makaleler yazmış Türkiyeye tanlluk eden meseleleri bir Türk gibi mudafaa etmiş bir muharrir olduunu söylemişti. kii Halbuki doktor Buh o makalesinde Türk ressamlarının etrafı bir Avrupa- h gözüyle gördüğünü, gezmiş olduğu | e Galatasaray sergisinin sahip olmasını temenni ettiği orijinalileyi güremedi- ini söyliyordu. Avrupalı hocalardan inirlenmesine sebep olan şey herke ki bu hakikatin bel ki bir ecnebi ağzından işitilmiş olma- siydi, Yoksa bu hakikati hepimiz muh. telif vesilelerle söylemiş değil miyiz? Sekizinci resim sergisi 1926 da açıl dı. Bu sergide gençlerin şayanıdikkat bazı resimlerini zikredeceğim. Eşrefin “Yıldızlı gece,,si, Saim'in aktör “Beh- in portresi, ve Erzurum akşamı bu iki nefis eser serginin en güzel iki res- miydi. Ressam Saimin teknikte furçasına olan hâkimiyeti insuna hayret vere- cek derecededir. O Saim ki günün bi- rinde Erzurumda yalnız başına bir re- sim sergisi açmıştı. O sıralarda Maarif Vekili merhum Necati Bey (o Anadolu tetkik seyahatine çıkmış. Ercurumdan i i gezmiş, görmüş, Geğilemie ve Same Çevkalâdo iltifat l tarafından Sekizinci resim sergisinin muvaf- fak levhaları meyaanında Sabiha Rüş tü Haanım ile Hale Asaf Hanımın e- serlerini de zikretmek icap eder. Sabi ha Rüştü Hanım bu (sergide bir kaç çocuk başı, Hale Hanım bazı portre- İer teşhir ediyordu. Hatırladığıma gö- «re Sabiha Rüştü Hanımın eserleri ber- mütst gayet karanlık yerlere asılmış- tı. Zaten ziya taksimaltı gayet fena ©- lan bu salonlarda bir de böyle tertip heyetinin m ye resimlere karşı gadri çok Zira Sabiha Hanımın bu sergideki izel resimlerini rahatça seyredememiştik. dl Tam bu sıralarda “Güze) Sanatlar Bi tecssüz me Ve Ankara gi başlamıştır, İcra ser; Vekilleri heyetin 12 Eylül 1926 tarihli kararna- mesile “Sanayinefise isi,, her se- ne Ankarada açılacıktır. İşte bu tarih ten itibaren resimler Etnoğrafya müzesinde, bi Ocağı binasında teşhir edildi. Anka- radaki Sergiler gerek halkın, gerek hükümetin çok rağbetini kazanmış- tır. Pek çok resim satılıyordu. Satıl- mıyanlarin da (İstanbulda (Galatasa- ray sergisi vücuda getiriliyordu. Artık Galatasaray sergileri kendi. kendine açıp yor. olarak rağ” betsiz kalmış bulunuyordu. Buna mü- kabil Ankara sergilerine karşı rağbet başlamıştı. Zira bu resi © muhit içinde henüz yeniliğini muhafaza edi- yorlardı. 927 de açılan dördüncü Ankara ser- gisini biletle 1500 kişi ziyaret etmiştir. Gezenler mekteplilerle beraber 2500 ziyaretçiye baliğ olmuştur. Sergiden 34 tablo satın alınmıştır. Maarif Vekâ letinin sergiden satın aldığı tablola- rın kıymeti (2300) lira (tutmuştur. Meclis namına da 500 liralık tablo sa- tan Dahiliye Vekâleti ile An- kara Şehremancinin aldığı | Cbleler bu hesaba dahil'değildir. — Bu sırada ressamlara ve resme büyük bir rağbet Mein, bu rakkamlar bir delil olabilir. Bu serginin hatırda kalan eserleri Turgut'un © “sahne, si, İsmail” in Çankayadan yaptığı iki küçük pey- zajdır. Namık İsmail beğenmediği miz “İspanyol kadmı,, da bu serginin mahsullerindendir. Bu sergide iki genç ressam ayrıca, Mei e aym, ışmış bu g* ğ Ni manın talebesidir. Tarzı ifadesile di- ğer resimlerden derhal ayrılrweren bu Mi Türkiyede kr edilen ilk kübik resimler bunlardır. O zaman intişara başlayan meş'alecilerin mec- muasında bu resimler dolayısile Na- mık İsmailin söylediklerini o burada kaydetmelen secmiyelim: Namık İsmail, “yeni ve orijinal 0l- mak kaygusi'e dâhi, sanatkâr, mec- nun ve modacıdan mürekkep olan bu cuşan ve huruşan kafileye artık sü'gü- net gelmeğe başlamıştır. Hattâ bu ha- reketin alemdarı olan (o (Picasso) bile kübist ve dadaist tarzlardan geçtik- ten sonra şimdi klâsikten © daha eski olan akademik resim yapmaktadır.,, Diyordu. Bunları söyliyen Namık İsmail Griçenkonun (doğru resim yap- masını unutmak için © on sene çalış tam 1 Dediğini de hatırlıyordu. 28 Haziran 928 tarihli Son Saat ga- zetesinden &yen bir havadis alıyorum. «Daimi meşberin tanzimine başlandır gı ön Yıl zarfında Türkiye resim ı âleminde neler oldu? 1923-1933 Elf NACİ Yazan: «Ankarada resim sergisinde teşhir edilen resimlerden satılmıyanlar dün sandıklar derunünde şehrimize getiril- miştir. Bu resimler Sanayi Nefise liğinde resim salonuna talik ve teşhir €- dileceklerdir. Bu suretle birlikte daimi bir resim meşheri vücude getirilmiş ola caktır. Resim salonunun tanzimine baş- Isnmıştır, Haziranın yirmi beşinden iti- baren salon meraklıları açlıacaktır.» Aradan bu kadar zaman geçtiği hel | de bu havadis tahakkuk edememiştir. 1929 senesi Temmuzunun on beşin- de Avrupadan dönen genç neslin hare- kete geldiğin görüyoruz. Müstakil res- sam ve heykeleraşlar birliği tecessüs e diyor. Bu neslin açlığı sergiler Galata- saray sergilerine benzememekle bera ber garpta resim sanatinin yeni cereyan larından Türk mubitine bazı haberler ve- riyordu. Münekkitler derhal müstekille- ve «Kübik» damgasını vurdular. » Müstakiller ilk sergilerini Ankara Türk Ocağı salonlarında açtılar. Yüz- den fazla tablo ve (6) heykel teşhir et- tiler, Ankara ve İstanbulda bu sergi mü- tim bir resim hareketi olarak telâkki olundu. Maarif Vekili Cemal Hüsnü Bey sergiyi açtı. Sefir ve ekâbir küşatta hazır bulun- du. Gençler teşvik edildi. Hale Hanı- mın «Bursas sı, Şerefin zevcesinin por. tresi, Zekinin masa üstünde saksısı ilk defa bu sergide teşhir olundu. Bazı küçük hareketleri de kaçırmamak lâzımdır. Akademi arkadaşi şimdiye kadar isimlerini hiç işitmediği- miz bazı resim muhipleriyle beraber bir sergi açtı. Bahkesirde çıkan Türk Dili Gazete- sinde isimleri ve resimleri intişar eden meslektaşlar şunlardır: Kemal, Ragıp, Sırrı, Numan, Abidin Abbas Beylerle, Seniha, Fakise, Mual- lim Ahter Hanımlar... Yine 929 da Galatasarayda Güzel Sanatlar Birliği on üçüncü sergilerini aç- tılar.Ressamlar bu sergide yine ayni der- si tekrarlıyan bir ezberci vaziyette ii ler. Yalnız Çallı Ibrahim dört tane çi gek resmi teşhir ediyordu. Bunları o za, man belki «Bu sene Çallı'nın atelyesin de bahar var» ve «Bu çiçekler dökül- dükten sonra Çallı'nm oldun meyvele- rini bekliyebiliriz..> Demiştim. Maama fih bu zamandanberi Çallı bize bir ar- mut bile vermedi Bu sergide Talât Beyin Kayışdağı manzarasiyle küçük selvisini sevinçle hatırlarım, Keza Zahide Cemal Hanım- m Naturmortları, Ruhi Beyin «Sakar. yada sabah» isimli levhası, Güzel şey | hatırda kalıyor. Diğerlerini bütün gay- retime rağmen hatırlıyamıyorum. 930 da Ankarada evvelâ müstakil ressam ve heykeltraşlar, sonra da Gü zal Sanatlar Birliği birer sergi yaptılar. Celil Esat Bey müstakillerin sergisi işin yazdığı bir yazda, diyor kir riz, demek istiyorları. «Ne yaptık» de- miyorlar). Istanbulda tekrarlanan bu sergilere yi de Celâl Esat Beyin Hâkimi İiye'de çıkan bu yazının tuhaflığıdır. ki, Celâl Esat Bey için kübiğin manası hatlarda biraz mübalâğaya kaç da ben, Güzel Sanatlar Birliğin- kendi eserlerimden mürekkep bir sergi açtım. Bunu Türk Ocağındaki it Mustafanın sergisi ve bir kaç ay da Alay köşkündeki Sadi Beyin takip etti, 1 e gelince sanat sahasmda hayir- hı bir inkişafı işaret etmek lâzumdır. Zi- ra sergiler; münakaşalar, neşriyat bu se neyi hayli dolğun bir sene halinde gözü müzün önüne çıkarmaktadır. Milliyet gezetesinin Sanat mensup- larına tefrik ettiği sütunlarda ressamla- rımız davalarını söylemeğe başladılar. Eşrefin Erzurumdan gönderdiği tenkidi yazılar akademi mehafilimde şiddetli a- kisler yaptı, Namık İsmail, Meichel - Ange'i neşretti. Bu kitabin intişarı da etrafta hayli dedikoduya sebep oldu. İsviçreli Ressam M. Marsel Ammige İs- tanbula geldi ve Güzel sanatlar akade- | misinde bir sergi yaptı. Bu sergide ga- | yet kötü resimler teşhir eden bu adam Çallı İbrahimin Pariste Cormon'un atel yesinde beraber çalıştığı arkadaşı imiş. Vakit gazetesinde bir de makale neşret w ar e bu ecnebi ressam ürk ressamlarını çalışmamakla ittiham ediyordu. Ben de Serveti Fünunda ağ- g : 931 senesi Serfeti Fünun kolleksiyos mu karışütiranlar bu ecnebi efendiye verilmiş bu ağır cevabı orada bulurlar, Bir sene sonra Ali Sami Bey «Restame lar uyuyor» Serlevhası altında bir ma- kale yazdı. Güzel Sanatlar Birliği reisi M. Sami Bey de ona cevap verdi. Kar» çılıklı epeyi hücumlar yapıldı. Ali Sami Bey Birlikten ve ressam- dan hıncını alamayınca hücumlarını ada demiye tevcih etti, Bu yazılar, Namık Ismail Bey ile aralarında şiddetli müna kaşalara sebep oldu. Cümhuriyet gaze tesinin delâlet ettiği bu münakaşa, «şah > döküldü ie za ve Ali Sa- mi Beyin münakaşayı kesmesi di. aga yayı kesmesiyle neti sene içinde Avrupadan ikinci ka- Ela dönüyerdn. ve Halil İbrahim, Zühtü, Hâmit Nec det, Zeki Faik... Bunlar, daha çok anla yışlı olarak avdet ediyorlardı. Hamule lerinden de her halde bir çok meslektaş- larına nisbetle pek çok çalıştıkları görü men yarısından fazlası etüdiye ve gü- zel şeylerdi. 831 senesindeki sanat hayli geinş bir saha arzeder cereyanları | Ressam ve Heykelir Moskovint salonlarında ei . ğı sergi, etrafında güzel nümayişler topli yan bir varlık halindedir. Salon ziyaretçilerle dolup koşaldı. Pu sergide yeni ve eski çok güzel eser. Cazbandın sesi sinmi sela alacalı duvarlarını anı tüv iee İR seden ve dostlarımı gücendiren yazımda şöyle demiştim: GE «Resmin eskisi, yenisi, klâsiki, > dermi olmaz. Sanat delme ve ben de birdir. Elverir ki, mahalli olsun, el verir ki, samimi olsun, Sanat eseri, men sup, olduğu milletin damğasını taşısın. Bizim müstakil arkadaşların bu sergide teşhir ettikleri resimler, Fransızça, manca, İtalyanca konuşuyo vatan. daş Türkçe konuşalım.,, v ,932 senesi sanet haveketlerinin civcivli faaliyetine sahne olmuş bir e nedir. Galatasaray sergilerinin on altın. cis etsiz, sesiz di sergisinin bir köşeciiine kaşa; ME halde açılıp, kapandıktan sonra halke vinde müstakillerin sergisi açıldı her ne kadar lâzimgelen ehemmiyeti kazana” madise de Galatasaray sergisine faik bir rüchaniyet arzetti; hacet bile yoktur. bu sene içinde açılan birer güzel sanat hareketi olmak itiba rile çok şayanıdikkattirler. Ahmet Da. rülbedayide, Ali Avni Glerya Pa SEREN methalinde, Ömer afiş sergisini bu si portreleri, da açi. Heykeltraş iyedi. ilk defa olarak açtığı ilk b i ia davarlarımaa Süml derle Dİ ) bir mo- bilyacı dükkânda, Cevdet Bey beyaz siyah resimlerini sabah fotoğrafhanesi- nin üst katında bir sergi belinde $ö; dılar. Bütün hareketler artık Türkiye de seneden seneye arzıdidar edö Gâs te olduğunu bir defa daha ilân Ve'isp etmiş oldu. Cümhurjyetin onuncu yılını idrâk et tiğimiz 933 senesi üstat Ali. Rıza Bey merhumun metrâkâtmdan vücuda geti rilmiş sergi ile başlar. Bu sergi halke- vinde açıldı ve üstadım iki. yüze yakm. desen ve krokilerini ihtiva © ediyordu. Bu sergiyi Hâmit Necdetin sergisi takip etti. Galatasaray o mektebi salonunda açtığı bu sergi hakkında yazdığım ten kıdi bir makale üzerine o Hümit Necdet bana bir cevap verdi ve bu cevap ta ken- | disini ve eserlerini metetmeğe kalkıştı Bir sanatkârın kendi eserlerini methüse- na etmeğe hakkı olup olmadığı nakaşasını yaptık. uzun sürdü. Çıkan Andre Lothe'un şöhret rettir. bösün kaydile bi le ğ Eylülde altı arkadaş (© birleşerek grop r ve ismine “D., grupu dediler. dl “D., grupu beş ressam ve bir heykel- i mürekkeptir. Abidin Bine, Ce. mal Sait, Zeki Faik, © Nurullah Cemal, heykeltraş Zühtü ve ben, i j i İ |

Bu sayıdan diğer sayfalar: