29 Ekim 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 35

29 Ekim 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 35
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ma- Henüz onuncu yaşına basan cümhuriyetimiz, bilgi ve kültür bakımından, ... 0 türklüğü baştan başa değiştiren ve ileri götüren büyük inkılâp hamlelerile, memlekete fikir İerin mekteplerine gidenlerin sayısı 5; On yıllık cümhuriyetin Türk milletine verdiği sayısız iyilikler arasında, belki en değerlisi Kül- tür yolundaki atılış bamlesidir . Çünkü Şark kültüründen son olarak ayrılma ve en yeni, en ile- ri dünya kültürünü benimseme işi apılmamış olsaydı, bütün inkılâ- ın ve bütün milli ilerleyişin tehli- köye girece) yuhakkaktı, Türkiye nin Avrupalılaşması yolundaki çalışmalar, memleketimizde aşağı yukarı yüz elli yıllık bir iştir. An- cak, bir yandan dini taassuple ver- gi vermek, ötedenberi sultanların ve halifelerin keyfine bağlan- mak yüzünden bu yoldaki bütün çalışmalar, mahsulsüz ve semere- siz kalmıştır. Yeniliğe doğru atı- lanlar, büyük balk kütlesinin ru- bunu tanımamış oldukları için, her atılışlarında geriye doğru iti mişlerdir. Damat İbrahim Paşa- dan İtihat ve Terakkicilere kadar ütün yenileyiciler bu müzmin ve sari hastalıktan kurtulamamıştır. Yeniliğe karşı gelen cemiyet varlıklarına açıktan açığa saldı- ran, onları yenip alt eden tek mil- li hareket, doğrudan doğruya hal- Kın yüreğine dayanan büyük cüm- huriyet inkılâbı olmuştur. Tarihte hiç bir benzeri olmıyan büyük ya- ratıcı GAZİ MUSTAFA KEMAL, Türk milletinin gerçek ruhunu ta- nıyarak, o ruhu fethetmekle mem- lekete yeni ve artık geri dönmez bir ileri atılış hamlesi vermişti GAZİ'nin derin ve geniş görüş leri arasmda kültür ve medeniyı çe inkılâp mefhumunun köklü bir Yer tultuğuna şuphe yoktur. Milli mücadelenin en karanlık günle- rinde, yokluklarla dövüşerek,. or- dü kurmağa, valan kurtarmağa çalıştığı zamanlarda bile büyük KURTARICI, yarmı düşünmek- ten, yarının Türkünü yetişürecek maarif işlerine ayrı ve derin bir alâka duymaktan geri durmadı. Büyük askeri zaferinin hemen er- tesi gününden başlıyarak, bu yol- da çalışmalara başladı. Onun, her kelimesi millete ye- Bi bir hamle veren, her cümlesi geçmişin bir köhne müessesesi- ni yerlere geçiren nutukları topla- nır, tarih sırasile okunursa, kafa- sımm içinde ne büyük bir milli in- kılâp kurduğu ışıklı bir yolda gö- rünür. Millelile birlikte yaşıyan, milletine verdiği her öğüt bir sev- gi hamlesile karşılanarak bir in- kilâp olan bu büyük millet reisi- nin kültür yolundaki atılışları, şu duraklarda toplanabi! 1 — Tedrisalın tevhi Mmaarifin Jâyıkleştirilmesi 1924) 2 — Medeni serpuş ve kisve- Bin kabulü, tekkelerin ilgası, üle- yani (Mart ma kisvesinin tecdidi. (Ağustos 1925) 3 — Harf ve yazı inkılâbı (A- ğustos 1928) 4 — Tarih inkılâbı (1929) 5 — Dil inkılâbı (1932) Bütün bu inkılâp hamlelerinin mahsulleri, cümhuriyetin on yıllık kültür hareketi ve cümhuriyet ma- arifinin on yıldanberi ileri doğru attığı adımlar şeklinde görünür. Lâyik Türk ilminin kuruluşu Büyük zaferden sonra yeni Tür- kiye devletini kurmağa başlıyan ULU GAZI, ilk hamlelerini Türk şocuklarmın ruhundan dinci nü- fuzları silmeğe tahsis etmiştir. Da- ha zaferin ertesi günü, Türk ka- dınlığınm * örtülerden ve kafas- lerden kurtarılmasile büyük yeni- lik hamlesine başlıyan MÜNCİ, Türkün temiz ve müsbet ruhunu karaltılar içinde bağlıyan halife- like; çes'iecilik. medresecilik. 'tek- kecilik.. gibi kara kuvvetlerl: ğüşmeği inkılâpçılığınm ilk görü- nüşleri sırasına koymuştur. 1924 martında, İzmirde harp oyunları biterken, GAZİ, milleti- ne yeni bir gidiş yönü çizen bir mu- tuk söyledi. Bu nutuk, Türk mil- letinin kültür yenileşmesinde ilk temel taşı olmuştur. Dine ait olan, ; sayısı yahut din işlerile bağlanan tedris yıl içinde: Okur yazarlar sayısı 5 katına, n ortamektebe gidenlerin sayısı 7; kafasının ve kolunun kuvvetile sistemleri bu nutukla ortadan kalk | dünyaya hâkim kesilmiş olan Türk mışlır. Sarıklı kafaların idare ettiği eski imparatorlukta medrese ve tekke, iki korkunç hayaletti. Bu- ralara giren genç Türk yavruları, tabiatin, milli mirasın, fıtri duy- guların yüreklerine koyduğu neş'e den, benlikten uzaklaşırlar, boş- ta dönen değirmen taşları gibi, medrese mantığı, yahut tasavvuf tahayyülleri le eriyerek kofla- şırlar, bönleşirlerdi. Eski medre- selerin bilgi kayn: asırların me deni tekâmülleri arasmda kuru- muş, su vermez olmuştu. Fakat dini bir taassupla medreseye bağ- lananlar, softalığın fodlasma ve askerlik muafiyetine takılanlar, bir türlü bu kurumuş pınardan ay« rılmak istemiyorlardı. Öğrendik. leri medeni dünyanın “bilgilerin. den bütün bütün ayrı şeylerdi. Bildikleri hayatm hiç bir sahasm- © da tatbik mevkii bulamazdı. Bu- nunla beraber, başlarındaki sarı- ğın şahitliğine güvenerek, her ği- İn üç ayında köy köy dolaşırlar, bir yıllık yiyecekl kalan dokuz ayda bir köşesinde en eski, en iptidai şartlar içinde miskin, fakat beda- va bir hayat sürerlerdi. İmparatorluk, bütün cephesi ü- zerinde inhitata düşmüş olmasay- dı, dünyanm umumi tekâmülünü takip ederek komşularile at başı beraber yürüseydi, Fatih ve Süley- maniye medreselerinin de Ox- ford, yahut Cambridge gibi birer Universiteye-dönmesi' belki müm- kün olurdu. “Fakat tarihin umumt akışı, böyle-bir neticeye doğru yüz rümemişti. Medreselerin ıslahı yo lunda verilen in emekler bo- şa gitmişti. ülemalığı sise temi medreseyi değersizleştirmiş, gerçekten bilginlere zamanla kı- ran gelmiş, medrese yalnız taas- subun direği üzerinde durabilir, aksak ve kağşamış bir müessese kesilmişti. İmparatorluk tarihinin son iki asrı içinde hep geriye ba- karşı koyan bu bir vehmile, tan ürkmüşlerdi. İlinci Mahmut gibi kan içinde yüzerek bütün ken- dine karşı gelenleri ezip bitiren müstebitlerin bile medreseye kar- şı çekingen davranmaları, Musta- fa Reşit gibi en ileri yenilikçilerin bile softeları ele almak yolunu tutmaları, halkın içinde de sarık- lıya karşı korkak bir söz dinlerlik uyandırmıştı. Türk cümhuriyeti, milletin yü- reğinden kopup gelen sevgi ve saygıya güvendi. Bu el sürülmez sanılan kara ve karanlık taş du- varlarm bağrma ışıklı elini uzat- tr. Türk kültüründe kapkara bir leke olan bu bitkin ve yırtıcı var- hiğr bir çekişte söküp kopardı. Medresenin korkunç karanlığı yanımda, tekkelerin hâlâ orta çağ- lardan kalma bir iptidailikle hal- kın ruhunda yaşattığı tasavvuf heyülâsı da vardı. Softaya nispet- le biraz daha açık fikirli gibi gö- rünen dervişin de cemiyet için- de rolü, insanları geriye doğru almaktı. Medrese, hiç değilse, mantıkla hareket ederdi. Bu man- tık, ne kadar gerici olursa olsun, ister istemez, bazı kere yeni fikir. lere de vergi vermek mecburiye- tinde kalabili yüzünden gözünü çevirmiş, insan- ların yaratıcı. kudrete hulülüne inanmış ruhile, müsbet bir asrın içinde en yaşıyamıyacak bir haya- lilik doğuruyordu. Bu vehimlerin içinde beslenen Türk milleti, seci- yesini kaybediyordu: Kendi ko- lunun gücüne güvenen dedelerin crlız yavruları, miskin miskin mu- kadderata boyun eğmiş, bilmem hangi hocanm mundar nefesinden şifa, bilmem hangi şeyhin pis tü- kürüğünden deva bekler zavallı- lara dönmüştü. Tarihin başladığı günden da ha çok eski bir zamandanberi, Fakat, tekke, yer! milleti, kei ini miskinlik için- de ölüme sürüklüyen bu müesse- selere daha aa tahammül ede- mezdi. Mili isünden ko- pup gelen, tari akışını bile değiştiren MİLLİ KAHRAMAN bir yumrukta bu sinsi yılanları ez- di, Medrese ve tekke denilen bu ka- ra kuvvet mücsseseleri, hep halife- lik denen mevhum kudrete daya- nıyordu. Kendisine ve memleke- tine karşı birleşmiş gördüğü Hr “stiyan dünyasına mukabil bir ruhunu lanıyan BUYUK GAZİ biribiri ardınca bu yüz yıllardan- beri Türklüğü öz yolundan ayırmış kara kuvvet kaynaklarını yerlere serdi. Hele halifeliğin kalması için günün en geniş ve en serbest dü şünür sanılan kâfa ve kalem sal leri bile uğraşır, dururken, kimi doğunun, kimi m nazariyele- ri içinde boğulmuş, milletinin iç varlığından habersiz bilgin taslak- larının raj milletin içinden kopup gelmiş milli KAHRA- MAN, bu son zinciri de bir tek vu- ruşta kırıp attı. Halifelik denen, fakat ele ge- ve duygu hareketi vermiştir. üfusun “7,3 ünden “/,16 sına; ilkmektebe giden- liselere gidenlerin sayısı 6; meslek yüksek mekteplere gidenlerin sayısı 2 katına varmıştır Yazan: ibrahim NECMI dini yıl yıl arttırmak suretlerile kendisini göstermeğe başlamıştır. Bu, cümhuriyet devrinde hiç ak- samıyan bir ileri gidiş manzara- sındadır. Her yıl memlekete bi- raz daha fazla mektep binası, bi- raz daha çok okutur, okur yazar, mektepli getirmiştir. 1925 ağustosunda yenilik bi- nası tamamlanmıştır. O yıl, tek- keler de ortadan kaldırılmış, sarık sarabilecekler kanunla belli edil. miş, kadm, erkek Türk vatandaş. ları için medeni kılık ve medeni başörtüsü kabul olunmuştur. Böylece, cümhuriyetin ilânından Türk inkılâbı en önce bu insanı ve bu zihniyeti yendi. Cümhuriyet Türkü şimdi başında şapkasile, Lâtin kökünden kolay ve düzgün alfabesile, Cemiyet içinde erkeğine müsavi kadınile, özleşmekte olan dilile, medreseden, tekkeden taassubun bütün bağlarından #zuv olarak giren yeni ve ileri yasına geçmişini ve Türk cihangiri hilâl birliğini kur. mayi düşünmüş, buna âlet olu; di- ye Halifeliği eline almıştı. Onun çocukları, boş ve manasız azamet- lerine bu ünvanın taktığı haşmet ve darata kapıldılar. Saraylarının içinde bile kendilerini Südanlı bir zencinin dar kafasına esir eden zavallılıklarını bu kof ünvanlarla örtmekten zevk duydular. İşte böy lelikle Türk beylerinin öz büyük- | lükleri Bizans sarasanım zevkleri, Halifelik hayalinin vehimleri i çinde hiçliğe düştü. Kendilerine beylik veren milletlerinden uzak- kaşlılar. Yabancı müesseselerin va bimesine kapılarak kendilerini de, ellerinde tuttukları koca im- pm da yıkıma sürükledi- er. Medrese ve tekkeyi yıkmak i- çin ilk önce onun son direği olan sultanlık ve halifelik ortadan kalk mak gerekti, İçeride ve dışarıda herkes Türkleri bunlara çok bağ- İk sanıyordu. Sultanlık kaldırılır. sa Türklerin hâkimiyeti de artık yaşamaz sananların hayret dolu gözleri önünde, milletin gerçek sıyrdan, medeniyet dünyasına şerefli bir insan olmuştur? O, yalnız bununla kalmıyor. Şimdi bu medeniyet dün- tırmanmaktadır! çirildiği gündenberi Türk tarihine hiç bir faydası geçmiyen bu ka- ra varlık ortadan kalktıktan son- ra, medresenin ve'onun vereceği ölü bilğinin de hiç bir yeri kalma- yaştı. İşte bunun içindir ki hali- felikle beraber şer'iye ve evkaf vekâleti ve medreseler de orta- dan kalktı. GAZİ'nin nutku, 3 mart 1924 te Büyük Millet Mecli- sinin kararile bir kanun oldu. Bu kanun milli Türk devletinin lâyikleşmesi demektir. Tedrisatın tevhidi kanunu adı- nı alan bu milli karar, Türkiyede cümhuriyet maarifinin temel taşı olmuştur. Bir kere mektepler, di- nin kafa karartıcı zincirinden kur- tulduktan sonradır ki maarif ile- riye doğru büyük bir atılış almış, memlekete yeni, yeni ruhlu, yeni fikirli gençler yetiştirmek yolun- da büyük eserler vücuda getirmiş- tir. O günden başlıyarak elde edi- len neticeler, mekteplerin sayı: nı, muallim ordusunun kuvvetini, memlekette okur yazarların nispe- tini, mekteplere gidenlerin ade. geleceğini haber verecek en yüksek ve en çetin bilgi dağlarının tepelerine doğru daha iki yıl bile gecmeden Tür. kiye halkı ve Türkiye irfanı lâyık- lık medeniyetinin içine girmiştir. Harf ve yazı İnkılâbımız Lâyık ve medeni kültür yolun- da ikinci durağımız, 1928 yılında, başa çıkarılan harf inkılâbıdır. Bu inkılâp , tek başına, milletin kül- türünde ve zihniyetinde bir ana değişme demektir. Osmanlı imparatorluğu adını a- lan tarihe karışmış müessese, hal- kın bilgisizliği üzerine kurulmuş, bir varlıktı. İstanbulun fethinden sonra Osman oğullarmdan tal çıkanlar, eski Bizans kayserlerinin doğrulan doğruya yisine geçeni adamlar gibiydi. Bunların Türk milletine, Türk ruhuna, Türk hal- kına ve onun isteklerine, ihtiyaç- larına hiç bir değer verdikleri yak- tu. Kendi hassa ordularını ya- bancılardan devşirirler, halkı kö- rükörüne kendilerine itaat ettir- mek için bilgisizlik içinde bırak- mağa çalışırlar, dini de, orduyu da, saltanatı da hep bu yolda kul- lanırlardı. ? Türk milletinin kendisini tut- saklığa götüren imparatorluk reji- minden sıyrılarak kendine gelme- si, bu temelleri kökünden yıktı. iye cümhuriyeti halkın bilgi- zerine kuruldu. Bu milli dev- leti kuran BÜYÜK ŞEF, her $ey- den önce, imparatorluğun karan- lıkta bıraktığı halkı okutup yaz- dırmak amacına doğru yürümek istedi. GAZİ, milletin bilgi ile can- landırılmasma ne büyük değer ver diğini, daha İzmirin geri alınma- sı günlerinde, bundan sonra ne zapmak istediğini soranlara: — Memlekete maarif vekili o« larak hizmet etmek isterdim. Sözile göstermişti. Okur yazarların memleket i- çinde nispeti 9, 5 — 6 derecesin- de idi. Halk okuyup yazma gibi en basit, en ilkin bir insanlık lâzi- mesini bile yerine getiremiyordu. Medeni dünyada okur yazarlar nis peti 95 50 den aşağıya düşmezken, bu gerilik Türk gibi en istidatlı bir milleti herkesin gözünde kü- çük düşürüyordu. ürklüğün yüksek değerini yer yüzünde en yakından ve en iyi ta- nımıs olan GAZİ, bu küçük düş- menfi acısmı duyüyor'du. Onu 9 ağustos 1928 de Sarayburnu par- kmda söylediği nutkunda şöyle ifade etti: “— .. Bir milletin, bir heyeti içlimaiyenin yüzde onu, yirmisi okuma yazma bilir, yüzde sekseni doksanı bilmezse bu ayıptır. Bun- dan insan olanların ytanması lâ zımdır. Bu millet, utanmak için yaratılmiş bir millet değildir. İf- dihar etmek için yaratılmış ve if- tiharlarla tarihini doldurmuş bir millettir. “Fakat, milletin yüzde sekseni, doksanı okuma yarma bilmiyorsa, bu hata, bizde değildir. Türkün seciyesini anlamıyarak, kafasını bir takım zincirlerle saranlarda- der.,, Bu acı boşluğu doldurmak için, bir yandan halka bilgiyi sevdir- mek, öteyandan da bilgiyi halk- laştırmak, kolaylaştırmak gerekti. Halka sadece okuma yazma öğret» mek için öyle bir yazı lâzımdı ki harflerini öğrenince onu kolayca okumak ve yazmak mümkün ok sun. Eldeki yazı, bu lüzumun sanki tamamile aksine hizmet için yapıl. mış gibiydi. Türklerin müslümanlığa girme: sinden sonra Arap yazısını be- nimsiyerek kullanmağa başladık- me, ne de Türk dilinin tatbikine uyar şeylerdi. Dünya medeniyeti soldan sağa doğru yazılan, ada ve maki- ne de tek tek yazılabilen, her harf bir sese delâlet eden bir yazı üze“ rine kurulmuştu. Arap harfleri i- se sağdan sola yazılan, biribirine bitişen, yalnız, başa, ortaya, sona bitişik ayrı ayrı şekilleri olan, Türk sealerile hiç bir uygunluk gös termiyen harflerdi. Bu yüzden matbaalarda mürettiplerin önüne 619 kasa koymak lâzım geliyor» du. i Türk dilinin tabiati sadalı harfler üzerine kurulmuştu. Bizde her harfi bir sadalı okutur. Arap harfleri ise sadalı harften mahrum du. Sadalı harf yerine kullanılan dört şeklin her biri aslında birer sadasız harfti. Elif, bir hemze, vav bir v, ye, bir y, he bir h idi. ; Bunlar sadalı hari olarak kullanı« lirken bile ne sesi verdikleri bili. nemezdi. Elif hem a, hem e, hem de baş ta bulunduğu zamanlar yerine gö- rei,1, o, u, ö, ü seslerinden her birini verirdi. He kimi a, kimi e, kimi h idi. Vav bazı kere o, bazı kere u, bazı kere ö, bazı kere ü, (Lütfen sayıfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: