29 Ekim 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 30

29 Ekim 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ ri ne kadar değiştiğini — günüz zaman hem bir hayranlık, © hem de bir gurur duymamamıza imkân yoktur; o değişmeyi emir ve idare etmiş olana karşı hayran- lık, onun gösterdiği yola gidebilen bir cemiyete mensup olduğumuz i- çin de gurur... Edebiyatımızım, sanatımızın in “ kilâbın temposuna uyamadığını, © hayli geride kalmış olduğunu inkâr etmek kabil değildir. Türk cemi- © yeti, birçok sahalarda artık inşa © devrine girmiş, hattâ yeni bünye- sini gösteren eserler vermiş olduğu © halde edebiyat sahasında henüz kendi kendini yoklama, araştır. ma devrinden çıkamamıştır. Hâlâ eski bedii kanaatlerin sürüklene- “ geldiğini iddia etmiyorum; onlar © bilfiil değilse de bilkuvve yıkılmış- “tır. Bilfiil değil dedim, çünkü bu 5 on sene içinde çıkan kitapların “çoğunda onların kokusu, onların “akisleri vardır. En yeni hadiseleri anlatan şiirlerimizin, tasavvur iti- 'barile eskilerini andırdığını, an- cak şekilce onlardan farklı oldu- ğunu ispat etmek güç bir şey de- © ğildir. Fakatbu,o itikatların bil- ?” kuvve yıkılmış sayılmasna o mani edilmeğe başlanmıştır ve on- ların bugünkü eserlere hâkim ol- “ması herkesçe aykırı görülmekte- dir. Artık inanılmıyan itikatların devamı tasavvur bile edilemez; © onlar yerlerini yenilerine bırakma- « ğa mahkümdur. Fakat onların yerine yenilerini nadık. Bu da gayet tabii çünkü eskilerin yerine tutacak iti- çi katlar nazariyelerin değil, bugün- h kü müesseselerin mahsulü olacak- tır. Onların yetiştirdiği, onların bü yüttüğü adamlarda doğacaktır. m İmei Sara za: * “Kaos!” nidası ohepimizin a şeş uyari ölç iyor, Buna kızanlar, üzülenler, se- vinenler var. Ben, itiraf edeyim ki, ii sevinenlerdenim. Böyle olmasaydı, MA şu on senelik zamanda edebiyatı- © Gmız bir istikrara erebilmiş olsaydı > elimize geçecek şeyin belki bir par ça yenileşmiş bir eskiden başka bir şey olmıyacağı muhakkaktı. “Edebiyatımızın bir kaos manza- © rat arzetmesi ruhlarımızın değiş- “ mek ihtiyacının ne kadar derin, “ne kadar samimi olduğunu gör > termez mi? Bugünün her genci, © daha doğrusu genç, ihtiyar hepi yı miz içimizde bir yenilik, etrafı- W mızda taze bir hava hissediyoruz; “on ifadeye çalışıyoruz, fakat nağ m xhemizin ruhumuza uymadığını gö ne Tüyoruz. Doğrusu içimizde, aranı- İn anı bulduklarını sananlar var; fa- bi kaf bu sevinç geçici oluyor. O zan- “wn yanlış olduğunu hatırlatmak, > eski itikatlarn izlerini | gördüğü- müz zaman üzerine dikkati celbet- hepimizin o borcumuzdur ; böyle yapmazsak nihayet nağme- "nin ruha değil, ruhun nağmeye uyması tehlikesi vardır. Yeni be- R Lİ öl iikatları bugünün müesseseleri a iz A müesseseleri de kendi doğuracak- ları itikatlar, hükümler yaşatacak- “tar. Bunların herhangi birinde es- © kılmakla başlıyan ziraat siyasetin- çiftçiliği makineleştirme işi de şarılmıştır. Toprak sürümü, tohum at, nakliye işleri, iptidailik- tekemmüle doğru geniş bir almıştır. Köylüye 200,162 lira tinde 7677 pulluk tevzi edil iş ve prim verilmek, ikrazatla ınmak, her takım gümrük ko- larr tesis edilmek suretiyle “de yeni yerli pulluk ve araba ima- r elerinin kuruluş ve ilerleme n e. Temiz döl, temiz tohumdan alı nir. Cümhuriyet hükümeti 912 a- “det kalbur makinesini mübayaa ederek köylere dağıtmakla, onla- tohumlarını meccanen temizle- ekle bu kaideye tam manasiyle yet etmiştir. K o Cümhuriyet hükümeti 6,762,920 € lira rüsum muafiyeti ve ayrıca 221 traktörün bedeli olan 573,545 ceman 7,5 milyon liraya Sali bir parayı bütçesinden sarfetmekle zi | raatimizin motörleştirilmesi işine — Kıymeti mahsusa vermiştir. Cümhuriyet idaresinin 1710 nu naralı ile Meclisten çıkan ve trak- törlerin benzin ve gaz rüsum maa hareketinin di Söz namuslur (Söz mammstur, diyen idare köy. leştirme hareke e Ci ö hepsini zehirler. Böylece bugünkü müesseseler kendi kndilerini çü- rütmüş olu;. Her insanın , bilhassa sanatkâ- nn beğenilmeğe, ulkışlanmağa ih- tiyacı olduğunu unutmuyorum. Fa- kat inkilâp zamanları nesilleri dai- ma, her yerde birçok tabit hakla. rmı aramamağa, fedakârlığa mec- burdur. Bugünün Türk sanatkârla-| rının da alkış beklememesi, beğe- nilmeden de çalışması lâzımdır. Yeni bir ruhun asıl ifadesini bul- mak için belki bir takım hatalar- dan, dalâletlerden geçmek şarttır; belki doğru yolu bulmak, öbür yolların yanlış olduğunu bittecrü- be anlamağ bağlıdır. Öyle ise bu- günün sanatkâr: mukadder yanlış- lara kapılacak; istediğini, kendin- den bekleneni tahakkuk ettireme- den sönüp gidecektir. Buna razı olmalıdır; çünkü bu fedakârlığı i- le asıl yolun bulunmasına hizmet edecektir. Sonradan gelecekler bu nu takdir etmeseler de zarar yok- tur; çünkü bizi şahsımızın değil, ancak güzell miyeti vardır. Bizim hepimiz, ya- eni ruhu duyup da onun ifade- sini bulamıyanlar, onun doğacağı. Dı haber veren, doğmasına çalı anlar birer “ prö-renaissant” iz, isimlerimiz kalmıyabilir, vazifemi- zi yapıyoruz. Yarm edebiyatımızda bir “ro- naissanca ” olacağını müjdeliyen emarelerin başlıcası, bugün dil iş- lerine verilen ehemmiyetlir. Va- kıa türkçenin o sadeleşmesini, ya- bancı sözlerden kurtulmasını isti- yen cereyan çoktanberi mevcuttur; fakat bu son senelerde, şimdiye kadar görülen şafhalarının en ha- raretlisine girmiştir. Dil işi ile ni- çin bu kadar meşgul oluyoruz? ğ ikrin haricileşmesine ( yarı- âletten başka bir şey mi- dir 7 Şüphesiz ki değil. Fakat ii kelimelerle, sözle düşü- nür ; ruhunu ifade edecek fikirleri kelimelerle, sözlerle yoğurur. Bu- gün konuşmada veya yazıda kul- landığımız dilin ise ruhumuzu ifa- de edecek fikirleri yoğurmağa ya- tamadığını görüyoruz. Dil hareket leri ber zaman ve her yerde taş- mak istiyen, bunun için kalıplar a- rıyan bir ruhun hamleleridir. Biz o kalıpları bulmağa çalışıyoruz. Bugün kullandığımız dilin ölü olduğunu biliyoruz. Çok yakım bir zamanda ondan “eski türkçe” di- ye bahsedilecek ve onu ancak ar- tık divan şairlerini anlamak için lügatlar karıştırmağa, bir takım kaideler öğrenmeğe mecbur oldu- ğumuz gibi 2023te NECİP FA- ZU.'ı okuyacak Türk de hayli uğ- raşacaklır. O sene Türk Cümhuri- yeti'nin yüzüncü yıl bayramları yapılırken onuncu yılda neler ya- pıldığını merak edenler MİLLİ. YET koleksiyonlarını karıştırırken gözleri, altındaki imzayı tanımı- yacakları bu satırlara da ilişirse, benden onlara selâm olsun, Türk Cümhuriyeti'nin dili, bu benim kul landığım değil, onların kullandı- ğıdır bizim asıl hislerimizi, fikir. lerimizi onlar söyliyecektir, Türk Cümhuriyeti gençlerinin ruhu bu- günkü şiirlerde, yazılardaki değil, lüye (3.5) milyon lira tazminat vermiştir. Ziraatimizin makineleştirilme- si mevzutna, pirinç, pamuk maki- nelerinin dağıtılması işini de ilâve edebiliriz. Her sene vilâyet hususi idarele ri binlerce pulluk dağıtmakla bu işi ilerletmektedir. Ziraat nakil vasıtalarından o- lan ve hayvanların vakitsiz ölümü ne sebebiyet veren okağnılarla o- lan mücadele çok şiddetli Her sene köylüye milli fabrika larımızda imal olunan arabalar da- ğitılmakta ve bedelleri üç senede tahsil edilmektedir. Büyük himayeler Eski hükümet idareleri zama- nında daima ihmal edilegelmiş ve bu suretle canlanmamış, kanlan. mamış olan çiftçilerimizin senel denberi devi den harpler zünden büsbütün yorğun düştü bir zamanda Cümhuriyet idaresi şefkat ve yardım elini uzatmış ve ilk senelerde çiftçiye, “3,099,260 kilo tohum, 96,979 baş çift hayva- nı ve müteakip (senelerde de ) 408,714 liralık tohum, ziraat âleti, | koşum hayvanı tevzi etmek sure. öyle mubtaç çiftçilere yardımlar yapmıştır. Ziraat istihsalâtmı kooperatif. tiyle birlikte çiftçi- MİLLİYET PAZAR > ça serelik . edebi Türkiye'nin, büyük zaferden be- ; kinin yaşamasına müsaade etmek | düşüşdü- | onların şiirlerindeki (o yazılarında- kidir. Dil işlerinin daha hararetli mü- nakaşalara sebep olmasında lâtin harflerinin çok büyük tesiri ol. muştur. Yeni harfler, eski kelime | lerin bir çoğunu iyi gösteremiyor. Fakat bu onlar için bir kusur de- gil, bir meziyettir. Bu suretle dü- şüncemizin eski kalıplardan kur- tulmasına yardım etmişlerdir. Yeni türkçe ihtiyacını bugün her kes duyuyor ; ancak ona gidecek yollarda ihtilâf var. Bazıları — bunlar şimdi ekseriyeti teşkil edi- yor — dilimizden bütün “yabancı sözleri atmağa, yerlerine en eski türkçe sözleri almağa ve yahut on- ları veren köklerden yeni (sözler çık asmağa çalışıyor. Bazıları da ya | bancı sözlerden bizim şivemize uy- gün olanlarını saklamakta hiç! bir mahzur görmüyor. Gayetle kü- çük bir akalliyet ise dilimizden a- rapça, acemce sözleri, çıkarmağa, | fakat bunların yerine yunanca ve | lâtince köklerden kelimeler yap- mağa taraftardır ; bunlar, türkçe- nın “Jatiniser ” edilmesini istiyor- | lar. İkinci olarak zikrettiğim grupun endişesi daha ziyade estetik bir en-| dişedir. Onlar gerek eski türkçe köklerden, gerek yunanca ve Jâtin- ce köklerden yapılacak kelimelerin bize yabaner gelmesinden; dilin bugünkü ahengini, akışını bozma: sından korkuyorlar, Bence böyle | grup bulunması daima lâzim- | ilâlei” grupun m Lİ sözleri süzmekten ibaret kalacaktır. Dil estetleri yeni kelimelerin içinden beğendiklerini alırken şimdi sev- dikleri birçok kelimelerden geçtiklerini göreceklerdir. Onlar mütemadiyen lügatlarını değişti. mecekler, dile beraber, dilin sey- rine göre değişeceklerdir. Asıl faal olanlar öbür iki grup | tur, Fakat onları biribirine zıt san- | mak doğru olmaz. Ayrıldıkları voktalar varsa da birleşmeleri de daima kabildir. Ben,»türkçenin “lâtiniser” edilmesini;' "bugünkü tuttuğumuz yolun zaruretlerinden addediyorum “Psyehologie”, ““phys siologie" gibi ecnebi ; dillerden al- dığımız kelimeleri imlâlârna müm- kün olduğu kadar sadık kalarak yazanlar, bunun için mücadele e- denler, meselâ Doktor KEMAL CENAP Bey, VALA NURETTİN bu kolun adamlarıdır. Herhâlde bugün türkçenin isti - halesi hazırlanıyor. Kullandığımız dil mütemadiyen değişiyor. Ede biyatımızın durgunluğu sebeplerin- den biri de belki dilin bu istikrar- sızlığıdır. Ömürleri pek kısa olan mecmualarımızın ilk sayısı ile son sayısı arasmda dilde farkedilecek değişiklikler oluyor. Bu on sene zarfında memleketi» mizde bir hayli mecmua çıktı. Bun- dan başka gündelik gazeteler de zaman zaman edebiyat '#âyıfaları açtılar, Fakat hiç biri devam ede- İ medi. Bu muvaffakiyetsizliğin baş- ca sebebi, bence, tenevvu temin edilememesidir. Bununla bir mec- vaz- | ye oka li ül defa göz önüne getirelim. 1924 ve 1925 senelerinde Zira- at Vekâleti bütçelerinden “ayrılan 4,085,625 liralık tavis tahsisatiyle korunan ve Ziraat Bankasının 131,031,187 ikrazatiyle “kayrılan çiftçilerimiz kendilerine uzatılan bu yardım elinin yüksek himmeti- le bellerini doğrultarak pek bü-| yük bir gayretle işe sarıldıkların- dan istihsalâtı beklenilmiyen bir süratle ve birdenbire artmıştır. Kooperatif hareketi Bu memlekete zirai istihsal ve kredi kooperatifçiliği ilk defa 80- kan Cümhuriyet idaresi her saha- da yeni incir, fındık, üzüm ve ilâh. gibi ihraç malları müstahsilleri i- le bütün çiftçiler için kredi koope ratifleri tesis etmiştir. Halen memeleketimizin bir gok yerlerinde bu nevi ziraat ko- operatifleri vardır. Toplu işe, kooperatifçiliğe da- yanan muasır iktısadiyatı işte dev let böylece organize etmektedir. Ormanlarımıza birbakış | | .Cümhuriyetin ilânı tarihine ka- dar Türkiyede ne kadar “orman | bulunduğu malüm olmadıklan baş İ > dışarıya da mühim bir serveti- üz akıyodu. & Eu Çmkesiyis idaresi, bu mühim EŞRİNIEVVEL, 1933. muanın veya edebiyat sayıfasının ; mütemadiyen muharrir ve kıyafet | değiştirmesi lâzım geldiğini söyle- mek istemiyorum. Biz muharrirler hepimiz aynı şeyleri geveleyip durmaktayız. Herhangi birimizin beş, nihayet on yazımızı okuyunca bütün söylediklerimizi, söyleye- ceklerimizi öğrenmek kabildir. Yal- nız kendi kendimizi değil, bi rimizi de tekrar ederiz. Biribirine zlerle hücum eden iki in yazılarını karşılaştırır. sanız aralarında esaslı hiç bir gö- rüş farkı olmadığını görürsünüz. Mecmualarımızın, gazetelerimiz- deki edebiyat sayıfalarının çabuk kapanmasından şikâyet ederken kariden, bir yazıyı yüzlerce defa okumasını istemeeğ hakkımız olma- dığını hiç hatırımıza getirmiyo- ruz. Mecmua bir fikri, yeni bir gö- rüşü müdafaa için çıkar. Bizde böyle bir ideoloğia etrafında top- lanmalar hemen hemen yok gibi- dir. Bunun içindir oki bu on sene zarfında çıkmış olan mecmuala- rın, zannederim en çok yaşıyanı, HAYAT, bir vahdet manzarası ar- zedemedi. Bu bakımdan en alâka- bahş mecmua hiç şüphesiz ki | ŞEVKET SÜREYYA ile arkadaş- larmın Ankara'da o çıkardıkları KADRO'dur; fakat edebiyata pek | az yer ayrıran bu mecmuayı edebi kazançlarımız arasında saymağa hakkımız yoktur. AHMET HAM- Di ile AHMET KUTSİ'nin çıdar. dıkları GÖRÜŞ ise, belki en iyi e- debiyat mecmuamız olacaktı, fa- kat ancak dört beş sayısı çıktı, E- debi zümreler teşekkül edinciye kadar bizde muntazam bir mec- mua çıkamaz. Magazinler daha çok rağbet gö- rüyor. Bir zamanlar AHMET CE. | VAT Beyin çıkardığı MÜHİT bir kaç sene devam elti; Resimli Ay şirketinin — çıkardığı © RESİMLİ ŞARK ise hâlâ devam ediyor. Fa- kat bu magazin, ismi RESİMLİ AY iken şüphesiz sok daha iy di; geçinebilmek için keyfiyetin- den de fedakârlığa mecbur kalmış olması esef edilecek bir hâldir. Muhtelif magazinler çıkarmış olan SEDAT SİMAVİ'nin YEDİ GÜN'ü de uzun ömürlü olmak istidadmı gösteriyor, Bizde edebi gruplar teşekkül e- demedi derken “YEDİ MEŞALE” cileri unutmuyorum; fakat on'ar henüz bütün kabiliyetlerini | gös- teremediler. Şimdi daha birçok muharrirlerin yazıları ile çıkardık- ları VARLIK belki onları daha iyi tanıtacaktır. Hepsini zikredemiye- ceğim için hiç birinin ismini yaz- mak istemezdim; fakat gençlerden bahsederken insan kehanete kal- kışmaktan kendini alamıyor. CEV- DET KUDRET'in, bu on sene için- de tanıdığımız şair ve tiyatro mu- barrirleri arasında en değerlilerin- den olduğunu zannediyorum. On sene içinde en çok “okunan, yıldızı günden güne parlıyan şai- rimiz şüpliesiz FARUK NAFİZ“ dir. Birçok mısraları, genç ihtiyar nice insanın hafızasına nakşolun- miş, ormanlarımızı tetkik ettirmiş, zenginlik kaynağımıza kıymet ver | onlarm haritalarını yaptırmış ve nihayet Oo muhafazaları, idareleri hususlarını kanunlara, nizamlara, teşkilâta bağlamıştır. Türkiyede 8,407,000 hektar orman vardır. Bu ormanlar, muntazam bir $6- kitde amenaje edilmekte yani ne su retle kesilmeleri lâzım geldiği tes bit edilmektedir. Halbuki düne kadar ormanın ne sahibi malüm idi ve ne de ke- silmeleri usul dairesinde bulunu- yordu. Eline baltayı alan ormana girer ve istediği kadar agacı devi- rirdi, Halbuki ormanın bir memleke- tin iklim ve ziraati üzerinde ne mühim âmil olduğunu izaha dahi lüzum yoktur. Cümhuriyet orman- ların idaresini sağlam esaslara bağ lamakla memleketin hayati bir i- şini halletmiştir. Cümhuriyet idaresinin ağaç ve muhafaza ve idare ile kalmamış, orman davasınm bir cüzü olan a- ini de ehemmiyetle ta- . Yalnız Ankarada yüz binlerce ağaç dikilmiş, ve bir za- manlar kurtlara, leş yiyen İn ai melce olan bir sahayı, bu “Gazi Orman Giftliğinin peker e calığı du. Bu şöhrete hak kazanmıştır, kolay ve tatlı bir belâgati vardır. ORHAN SEYFİ, HALİT FAH- Rİ, YUSUF ZİYA da Fa ruk Nafiz gibi Teskiden de tanınmış olmalarına rağmen a- sıl şöhrete bu son on sene içinde erdiler. Hepsi de şiire sadık, de- mek gördükleri rağbete lâyik şair- lerdir, Fakat NECİP FAZIL, bence, son senelerimizin en sahih şairidir. BEN VE ÖTESİ ismi ile topladığı şiirleri bize taze bir ruh ve yeni bir eda getirdi. Daha çok genç olan CAHIT SITKI'ye edebiyatımız i- çin bir kazanç, bize en çok ümit veren şairlerden - biri olarak say- mamak kabil değildir. AHMET MUHİP de yarının iyi bir şairi o- lacağını vadediyor. Şairleri birakmadan evel KE- MALETTİN KAMİ ile AHMET KUTSİ'yi zikretmemek bir günah olur. Bugünün belki en nüfuzlu tenkit makalelerini yazan AHMET | HAMDİ, nazım sahasında da çok “İnlâressant” tecrübeler yapmak- tadır. Üstadı Paul Valery gibio da birdenbire parlarsa buna hay- ret etmemelidir. Ben bazı günler unu edebi izm en değerli a- damı diye görmekten uzak deği- Jim, SALİH ZEKİ grek şiirler yazdı | ise de bir moda hâline getiremedi. Bu şairlerimizin hepsi aruz ve- ya hece ile, daha ziyade hece vez- ni ile yazarlar, Aruz şairleri ara- sında bu son senelerde yetişmiş | veya bu son senelerde şöhrete er- miş kimseyi gösteremeyiz . Fakat serbest nazım bilhassa bu son se- nelerde ilerledi; o kadar ki artık onu kimse yadıgamıyor. Serbest nazım bu muvaffakıyetini bü. yük şairimiz NAZIM HİK. MET'e borçludur. İtiraf ede. yim ki bu şairi ilk zamanlar seve- memiş, sonraları da yarı sevmiş- tim, Fakat eserindeki kuvvet insa- nı her gün biraz daha sarıyor. Türkçeyi içimizde en iyi kullanan, dilimizden en umulmadık ahenk. leri çıkarmığa muvaffak olan sa- natkârımız da elbette odur. Romanımız şiirimizden ileri de- #ilse'de doğrusu umumiyet itibari- İe de değildir. Vakıa bir Ne- cip Fazıl'ı, bir “Nâzım “Hikmet'i yoktur, fakat romancılarımız için- de şairlerimiz kadar acemisi de az- dır. Evvelce tanınmış romancıları- mız bu son on senede de eserleri- ne devam ettiler; bir kısmı doğ” rusu büyük bir şey ilâve etmedi. Muhterem müşterilerimin Cümhuriyetin Onuncu Yıldönümü BAYRAMINI Yuksek saygı ile kutlular ve neşe içinde geçirmelerini diler. BİLEÇİK RAKISI Sahip ve âmili: İSTEPAN BERBERYAN Fabrikası: Galata, Mumhane eaddesi lunduğu çorak tepeleri cennet ha- line getirmiştir. Herkesin gözünde çorak ve su- suz diye canlanan Orta Anadolu- nun, toprak altında yakalanan su ları ile Türkiye çiftçiliğine yeni bir istikamet-verilmiştir. Şehirde, kasabada ve köyde gö rülen ümran faaliyeti, memleketi demir çenberlerle örme hareketi, milli kuvvet ve milli sermaye ile vücut bulmuştur. Dışarıya en w- fak işler için arzı iftikar etmek mecburiyetinde kalan eski idarele re mukabil Cümhuriyet idaresi her şeyini içerden tedarik etmiş- tir. Bir zamanlar yarım yamalak bir şekilde işlenilmiye özenilen Zonguldak kömür havzası yatak- larının maden sütunları bile dışa- rıdan geliyordu. Milli idare zama nında çok genişlemiş olan bu iş i- çin kizumlu direkler, tahtalar hep is pazardan tedarik (edildikten başka, ileri nesillere ber şeyin fev« kinde olarak teslim edeceğimiz demir yollarımızın traversleri de hep milli orman mamülâtıdır. Eskinin şurada burada serpilmiş bir iki.bozuk tezgâhma mukabil cümhüriyet idaresi muazzam bir orman (fabrikacılığı kurmuştur, memlekette bugün kutuluk keres- teye, en güzel mobilye sanayiine kadar ilerlemiş bir orman fabrika- kurulmuştur. Her sene, dışa yatırmız Yazan: Nurullah ATA Fakat YAKUP KADRİ'nin, AKA GÜNDÜZ'ün bu son senelerde çı- kan eserleri, sanatlerinin olgunlaş- lığını gösteriyor. REŞAT NURİ Bey de şöhretini devam ettirdi. Son on senede tanıdığımız ro- mancılar arasında evvelâ iki kadm muharririmizi, şiirleri ile de tanın- mış olan ŞÜKÜFE NİHAL Hanım- la SUAT DERVİŞ Hanımı zikre- deceğim. MUAZZEZ TAHSİN Hanım da ciddi bir istidat gösteri- yor. PEYAMİI SAFA bizim nesil i- çinde ruh tahlilini en ileri götür- müş olanıdır. SADRİ ETEM içti- mai romanlarımizın belki en iyi- sini, ÇIKRIKLAR DURUNCA'yi yazdı, MAHMUT YESARI de bu senelerin tanıttığı en kuvvetli si- malardandır. ETEM İZZET san'atını seven ve en çok okunan romancılarımız- dandır. Fakat beklediğimiz eserini henüz vermemiştir. NİZAMETTİN NAZİF bize KARA DAVUT'u ile “ Populaire roman” ın ne kadar canlı bir şey olabileceğini ispat etti, Zamanımızın en çok okunan ro- mancısı zannederim BURHAN CAHİT Beydir. Fakat en güzel romanı FALİH RIFKI yazdı. ROMAN belki haki- katen bir roman değildir, fakat za- manımızın en canlı kitabıdır. Onu yalnız öbür romanlara değil, yine Falih o Fıfkı'nın ZEYTİNDAĞI, FAŞİST ROMA gibi güzel eserle- rine de tercih etmek doğru olaca- ğını zannediyorum. Tiyatro için CEVDET KUDRET'i yukarıda © söylemiştim. NAZIM, HİKMET de iki güzel eser verdi. İSMAİL HAKKI Beyin çok canlı bir dram olan ÖLÜLER'ini yazık kı sahnede göremedik, İzmir'de çıkan FİKİRLER mecmuasında o- kuduk. HÜSEYİN RAHMİ Bey de bir tezli piyes oynattı. Tercüme sahasımda bir şey yok gibidir. RUŞEN EŞREF Bey Vir- gilims'u, CAMİ Bey de Gobi. neau'nun m me etti. Bundan başka kaç kitap ee Tenkitte Peyami Safa NÜZHET HAŞIM, ABDÜLHAK ŞİNASİ, NAHİT SIRRI, ELİF NACİ'yi ta- nıdık. Edebiyat tarihinde BAKİ, SELİM MÜZHET, SADETTİN NUZHET Beylerin kitapları çıktı. Nurullah ATA | rıya yüz binlerce metremikâp ke- reste sevkediyor ve bu yüzden memlekete milyonlar sokuyoruz. Kocaman bir asrı, 10 yıl gibi kısa bir zaman içine . sıkıştıran Cümhuriyetin bütün eserlerini yaz mağa imkân mı vardır. Şu bir kaç. satırlık yazımla, şu ideâl ida- renin, atalarımızdan örnek aldığı mız bu nurlu yolun bir kaç kıvıler- mını tebarüz ettirebildi isem ne mutlu bana... Bu yazdıklarım Cümhuriyetin 10 sene içinde yalnız ziraat ve köy sahasında yaptıklarından bir par- çacıktır.. Yoksa bütün Cümhuriğğ yet davasını teşrih için binlerce ciltlik kitaplara ihtiyaç vardır. İstihsal edilmiş semerelerden son ra Cümhuriyetin ikinci (on yıl) devresinde çok daha geniş işleri ne şahit olacağız. Bu büyük esere baş olan:Gazi Mustafa Kemal'e ve onun izinde yürüyerek Türk vatanı, Türk hak- ları, Türk istiklâli ve Türk inkilâ- bı için can veren kahramanlara, ve eolâtlarını veren kahraman a- na babalara, ve bueşsiz eserin hepsini ve bir parçasını başarma yolunda bütün güçleri yenerek başları ile, kolları ile emeklerini verenlere, ve bundan sonraki mil- li hayatın ker yönden üstünlüğü için çalışmağa devam edenlere.. pi ve minnetler olsun. © Kerim ÖMER

Bu sayıdan diğer sayfalar: