29 Ekim 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 27

29 Ekim 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cümhuriyetin onuncu yılını kutluladığımız bugünde, bu küçük Yazının içinde on yıllık yeni ve genç dünyamızın musiki tarihçesi- Bi değil, takat istatıstiklere, gra - fiklere müracaat etmeden, hattâ senelerin biribirlerini takip sırası- nı da düşünmeden bizzat içinde yaşadığım cümhuriyet dünyasının bir ari dışına çıkarak, dağınık hâ- salarımın bir küme halinde biribiri me karışmış manzarasını gösteren bir kroki yapmaya çalışacağım: Bir tarihçi olarak değil, belki her hangi bir cümhuriyetçi fert olarak Şızmeğe çalıştığım bu manzaranın, iftiharla göreceğiz ki cümhuriyet « ten evvelki birçok on senelerin u- fuklarını örten bir topoğrafyası vardır. Hayalımızın esaslarını kat'i ve arka arkaya hamlelerle altüst e - den değişmeler içinde kendi ken - disini yeniden yaratan genç cüm - huriyetin musiki cephesi anarşi i - ginde en doğru, yahut mukadder olan gidişini bulmak için on sehe- den beri çırpınıyor. Bu çırpınışta, ülkünün hakiki yolunu bulmaya doğru giden, buhranın şiddeti kadar akşülâmelin sıhhatini vade- den yüksek mânayi sezmemek ka- bil değildir. Bir asırdan beri entarı yerıne Garbin kisvesini, mum ye- rine müteşehhip lâmbayı, makineyi ve heyeti umumiyesile Garbin mad di medeniyetini korkak bir sevki tabii ile tekabbül eden Türkiye, cümbhuriyet inkılâbı ile en gürbüz, halis ve şuurlu bir milliyet duygu- içi o Yet sistemini görülmemiş bir ça - bukluk ve rahatlıkla benimsemek- le beraber bu sistemin musiki ülke sine göre tatbikında çok tabit, hat tâ zaruri bir buhrana düştü. Cümhuriyetten sonra bütün şid detile münakaşa edilen bir sanat meselemiz var. Musiki in - den bu mesele etrafında faydalı faydasız, saçma veya akıllıca ileri sürülen fikirlerin, nazariyelerin ve bunların muvaffakıyetli veya mu yaffakıyetsiz tatbiklerinden çıl bercümerç şark ve garbin meşhur kavgasınm güzel bir manzarası « dır, Bu fikir ve nazariyelerden baş licalarını azami objektif ve bitaraf olarak hülâsa edelim. Bir nazariye: “Türk musikisi ken disine mahsus sistem tonali ve üs- lübu ile bir küldür. On iki müsavi dereceye taksim edilmiş garp sis - tem tonaline mukabil yirmi dört gayrimüsavi dereceye taksim edil- miş tabii bir sistemi vardır. Gerek bu sistem tonal dolayısile, gerek melodik bünyesinin kuruluşu itiba- rile Garp musikisi gibi çok sesli bir hale gelmesine imkân yoktur. "Türk musikisini armonize veya po Mfonize ederek onun havi olduğu ve garp musikisinin o nisbette ma- Hik olmadığı melodik zenginliği kaybederiz. Çok seslilik Garp mu- sikisinin tarihinde Ode görüleceği gibi melodik taazzuv ve inkişafm aleyhindedir. Çok sesli üslüba tat - bik edilen Türk mı nihayet Garp musikisi gibi majür ve minör nevinden iki tonalite fıkaralığına düşecek, makam nevilerinin çoklu- ğunun verdiği zenginlik ve ifade vâsıtalarından mahrum kalarak Garp musikisinin içinde eriyip gi - decektir. Halbuki Garpte tekâmü- lünün son noktasına varmış olan çok sesli musiki sistemi iflâs et - mektedir, ve bir çok Garpli müte - İekkir musikişinaslar Garp musiki lerinin istikbalini Şarkta görüyor - lar. Çeşit çeşit modern musiki ce - reyanları majör ve minör darlığı- nın klâsik formlardan gelen usan- cın doğurduğu keşmekeştir. Klâsik &rmoni kaideleri artık iflâs ettiği için atonal, politonal gibi yeni esas ları olan mektepler çıkıyor ve me- selâ bir Alois Haba bir Oktavın taksimini on ikiden yirmi dörde, faatlâ otuz altıya çıkarıyor ve bi - zim musikimize poz lerimiz Mözür çizgilerinin köşeli hüdutlarından kurtulmaya çalışan modern mekteplerin gayeleri için en mükemmel ntimune değil midir? Ve ritmik şekil ve kalıplardan bir goğu mel servetimizin yanm - da Garp musikisinin elde etmeğe galıştığı bir rüçhan olarak görülmü yor mu? Bütün bu kendisine mahsus va- #flarile “Türk musi herhangi ©T Garp teknik usulünün yardımı- nu steş değildir. Kendi kendi - sine ve kendi orijinal tek sesli üslü bunda terakki edecek, yeni duygu- larımızın hepsini ifade edecek, hat | 4â Garp âlemini daima daha fazla müteessir etmekte devam edecek - Görülüyor ki bu fikir sahipleri bir nevi muhafazakâr mezhep sa- likidirler. Türk musikisinin kendi membalarından gelen kuvvetlerle. ve bütün istiklâlile yaşayacağına inananlardır. Onlara karşı en kuv vetli itiraz olarak, e: ürk musi- kisinin böyle bir inkişafa kabiliye- ti olduğuna inandıracak eserlerin yokluğu ileri sürülüyor. Ve müda- rler ki: “Çünkü bu üçük ve gayrikâfi gö rek, ona inanmıyarak hattâ onu istihfaf ederek ihmal ettik. Genç lik ve yeni nesiller kendi mu- sikilerinin klâsik terbiyesini artık almıyorlar. Onup için babalarımı - zın ve halis Türk milletinin musi - kisi böylece bir frtret devri yaşı - yor, inhitata iyor ve Garp âle- mi onun kıymeti i iyi ölçüyor.” Diğer bir fikir hülâsaten şöyle - ir: “Türk musikisi ananevi bütün Türk malıdır ve ikisinin malik olmadığı birçok kıymetli vasıflarile son as - rm ve istikbalin en dikkate şayan musikisi olmaya namzettir. Ancak Garbin teknik vasıtalarmı, şekille rini, ve muhakkak çok sesli karak terini alması şartile. Türk musiki- si bir hazinedir. Eski eserleri oldu- ğu gibi ve bozmadan muhafaza et- meli, tanımalı ve sevmeliyiz, fa - kat yeni yapacağımız eserler mut- laka bueski eserlerden alacağımız tonal ve ritimik malzeme ile inşa edilmiş, armoni ve polifoni ile zen- ginleştirilmiş olmalıdır. Bu armo - ni ve polifoni ne Bah, ne Betho- ven, ne de Hindemit veya Hone - ger'in armoni ve polifonisidir. Türk musikisi tabiatte mevcut o - lan seslerin çokluğu kanununa ve kendi tonal bünyesine göre hususi i sesliliğe) malik ve lâzım - dır. Bu güzel ve zegin ve'nev'i şah #ımâ münhasır musikiyi ebediyen çok sesliliğin zenginliği ve"genişli- ğinden mahrum bırakmak için hiç bir sebep yoktur. Türk mufikisi an cak bu yolda inkişaf ederek âlemşü mul bir musiki olabilir. Başka ça re yoktur. Vakit geçirmeden ken di musikimizle beraber Garbin ar- edeli yi Se renmeli, iki: ten sonra Türk musikisine mahsus. ve onun orijinal karakterini bozma yacak belki genişletecek olan bir armoni'nin kanunları bulmalı ve Lu yeni yolda eserler yapmalıyız.” Bu meslek sahipleri sözlerini iş ve eser sahasında da tatbika baş- lamışlar ve Türk musikisi armoni kanunlarını kitap halinde henüz neşretmekle beraber fikirlerinin müeyyidesi olan eserler yapmıya başlamışlardır. Hüseyin Sadettin Bey, Viyana konservatuvarından mezun Hasan Ferit Bey, Prağdan mezun Halil Bedi Bey, ve daha MİLLİYET PAZAR 29 TEŞRİNİEVVEL 1933 | tahsilde olan Necil Kâzım Bey bu İ fikre hararetle merbut ve eserler yapan şahsiyetlerdir. Diğer bir zümre şöyle düşünü - or? “Türk musikisi diye cümhuriye yete kadar gelmiş olan sanat Türk milletinin halis duygularını ifade etmekten çok uzak kalmıştır. Bu musiki Osmanlı imperatorluğu - nun saraylarında, kendisini halk”. tan ayıran imtiyazlı srfıf arasın - tır. Divan edebiyatile müvazi yü - rümüş, halka hitap edememiş bir dir. Edebiyatın Arap ve Acemce - de Arap ve Acem tesirleri altında halis olmaktan uzaktır. Hattâ Bi - sesesinin yıkılması, tarihe karışma- sile beraber bu m de tarihe karışmalıdır. Yeni Türk sanatkârı köhne sarayların ve tekkelerin do- Zurduğu ve beslediği bir mu den veni eserinin malzemesi ola - rak hiç bir şey alamaz. Yeni Türk sanatkârı ilhamını ve büyük eserinin ham maddesini, cev herini Anadolunun içinde, halk arsada. halk melodilerinde bula caktır. Ruslar, Macarlar, İspanyol. lar, Çekler bize nümüne olmalıdır. Eski cemiyette havasın sanati o - lan musiki belki güzeldir, fakat tekâmülünü öle > halktan çıkmamıştır. i halk melodi- lerimiz cevher olarak yeni sanatin müjdecisidir. İptidai halk melodi - lerimizi Garp teknik ve formları i- çinde , meselâ bir operetin, bir sonatın, bir senfoninin temi veya Leitmotif'i olarak kullanmalıyız, Ve bu melodileri armonize etme - liyiz.” Yazdığı eserlere göre Cemal Re- şit Beyin bu mesleke yatkın oldu- ğunu kabul edebiliriz. Diğer bir nazariye ise şöyle söy lüyor: “Milli sanat bütün dünyanın müşterek tekniği içinde her mille- tin kendisine has olan şahsiyetinde tezahür eder. Milli Türk musikisi be makamlar hususiyetleri, WE sistem tönal, ne de halk melodile- rinin kullanılması demek olamaz. Avrupa zümreleri nasıl mi ve teknik esasları içinde kem- dilerine mahsus ayrı vasıflarla sa» natlerinde milli ve şahsi olmuşlar- #a biz de bilâ kaydü şart bu ilim ve teknik esaslarını kabul ederek bey aelmilel olmalıyız. Evvelâ taklit. etmeliyiz. Nesiller geçtikçe Tü sanatkârı coğrafi, iklimi, içtimai ilb... içinde bulunduğu hususi şart lara göre kendisine mahsus bir re alacaktır. Bu yeni bir üslüptur ve Garp ilim ve tekniği çerçevesi i- çinde milli Türk sanati budur. Mazinin eskimiş, yıpranmış mad - desile yeni bir bina, yeni bir sanat sahtedir.” Hepsi muayyen bir istikameti i- şaret eden ve Dogme vazeden bu nazariyelerden bu itibarla ayrılan bir tane daha v. divan musikisi, enderon musikisi. | den müteessir olduğu gibi musiki | | içinde isti ı — örazi ire i “ | milli sanate ulaştırır. Bu; monodi zans musikisinin tesiri altmda bi - | mi, polifoni mi yoksa hiç bilmedi- le kalmıştır. Bütün eri mües- | ğimiz bir şey mi bilemeyiz. Sa feyli,kisir fikir! “Yeni bir sanat karşısında ne melodi, ne armoni, ne polifoni- nin-mücerret kıymeti yoktur, Ki! ya:veya fizik kanunları dünyanın her yerinde değişmez bir halde ay- |; nidir. Faket bedii kıymetler dün- yanın her yerinde değişir ve dai - ma değişen demiyetlerle beraber değişen dinamik kıymetlerdir. Her cemiyet istediği sanati, sanatkâr - larının bedii vicdanının tam bürri- yeti içinde ve İntuition'u ile bulur. da ve tekkelerde devrini yapmış. | Bunu bulmak için Türk sanatkâri umumi bir müsiki kültüründe de - rinleşmelidir. Her iki musiki i ameliyesile ve i natxarı iştıkiâline bırakasım, yal- nız hürriyetin anarşiye kadar gide biten tehlikesinden ve hissi dalâ - İetlerden kurtarmak için onu geniş ve şümullü bir kültürle silahtaya - hım. Akademik bilgi müesseseleri, öyle müesseseler ki orada genç sa- Bâtkâr, sanatin peygamber namze dia ürk ve Garp musıkisi edebiyat İarmı objektif ve tenkidi bir gö- rüşle hazmetsin. Ve hürriyet, yal - e sanat eserinden çı » karalim.” öeüldyer ki büyük inkalâbın ya rattığı aziz cümhuriyet Türkiyesi - nin hür havasında sanat meselesi ve bilhassa leimesi en güç bir dava halinde mey: çıkan mu- siki ii biribirine az çok ya- kın, uzak yahut tamamen zıt gö» rünen yahut tamamen reybi cereyan ların ortağında, şimşekli, yıldırım. lı,, kavgalı, gürültülü bir fırtma koparıyor, zaviyelerden görü! için el sik kalmakla ml rare esaslara bu türlütürlü nazariyeleri teyit etmek isteyen tecrübe € rinin yanında bir de r inde kıymetsiz, tu ler ve eserler var. biri yuvarlağın bir tarafından fakat tekini anlamadan haykıran, uğraşan, yükselen sc3 - ler biribirine karışıyor. Aradeki parazitlerin de katılmasile muaz - zam bir uğultu halinde “garip bir musiki doğuruyor. Bütün sesler ay mi kuvvetle yükseliyor ve bunların hepsinin üstünde yuvarlağı her ta- rafından birden ihata eden geniş bir tenkit yok. Fakat yuvarlak dö- nüyor. Ümitsizliğe düşenler haya- tm ta kendisi olan hareketi ve ha- reketin gayesi olan (kemal) i unu- tanlardır. (Kaos) mütemadiyen harket ederek nizamını bulur. Cüm huriyetin bünyesindeki bu görül - memiş kaynaşma manzarası ne gü- zeldir, ne vadedicidir. Şimdi cümhuriyetin bu muaz - zam davasında mücadele eden fi- kirlerin her birine nisbeti olan ce- Emme —.. d On yıl zarfında Türkiye'deki musiki hareketleri 1923-1933 YAZAN: Mesut Anadoluda halk şarkılarını toplıyan heyet ve o Sıvasta halk oyunları. mi ve ferdi hareke.iere bir göz ata- hım. .Cümhuriyetten sonra Türkiye - de belli bağlı akademik müsiki mü essesesi olarak İstanbuldaki Darül elhan vardı. Meşrutiyet inkılâbım- dan sonra bir tiyatro ve musiki hum Ziya Paşanın reisi bulunduğu encümenden çıkan o Darülelisarı katle merbut bir amatörler cemi - yeti halinde görüyoruz. -Öyle bir #emiyet ki; ne bu tradisyonlar: kı- rılmayan, kopmayan, ezilmeyen bir zincir gibi ileriye doğru uzat- maya, ne de zâfmı duyduğu Zza- man yeni 'bir hamleye muktedir değil. Ruhi bir kansızlık içinde, inkı - lâp sarsıntılarının ortasında kı - mı'damadan kalan bu müesseseyi inkılâp gayelerine uygun bir hale getirmek üzere hareket eden ilk müteşebbis, Musa Süreyya Beydir, (Merhum). Musa Süreyyanmn idaresi altın - da iki kısımlı bir musiki mektebi haline gelen Darülelhanın eski u - zuvlarından bazıları müsamaha - kâr bir makasla kesildi. Bunların yerine gene hiç titiz olmayan bir el ile Garp musikisini öğretici bir kısmın getirildiği görüldü. Böylece Darülelhan senelerce Türk Şark muskisi ile Garp musikisinin her İİ ki Türk musikisinin başlıca güzel Cemil mmmnuzun iki taraftan da kabiliyetleri da kalmış taraftarları tatsız bir kavganın bilfül sahnesi , | olmuştur. Bu kavgadan günün birinde | şöyle bir netice çıkıyor. Darülel - han artık Türk musikisini öğretmi- yecektir. Viyolonselin kargısı u « dun göğsüne, kemanın yayı kemen çenin gözüne saplanıyor, kuyruklu. piyano bütün ağırlığile tamburun üzerine yükleni Darülelhanm içindeki sessiz ve miskin kavga birden bire büyük davanm bir te « zahürü halinde genişliyor. Arabus | lucu seslerin iki tarafından müfrit Gârp taraftarlarının hiddetli ve ka | ba seslerinin mübalâğalı gürültü. | sü ile nevmit Şark taraftarlarının | mağlübiyeti kabul edemiyen fa « kat hak ta kazanamayan şikâyet « | leri yükseliyor. Birinin kuvveti e « | zici ve harap edici olarak, öteki « nin zaafı geri bırakıcı, söndürücü | olarak ayni derecede zararlıdır. | Nihayet mücadeleyi muvakka «| ten durduran bir şekil bulunuyoz ve Darülelhanda Rauf Yekta Be « reisliği altında bir Türk musi- lmi heyeti ile beraber bir de Türk musiki icrai heyeti taazzuvlu rına mukabil Türk musikisi tarihi, | nazariyatı ve âletleri dersleri kak | dırılıyor.. ü Ismi daha sonra “İstanbul kon-' | servatuvarı” na çevrilen bu mües- | sese Garp musikisini yayma ve öğ | retme yolunda bugüne kadar şüp «| | hesiz bir Garp konservatuvarı ka- dar faydalı olmadı. Bu mühim nok ta bugün aşağı yukarı anlaşıldığı | içindir ki bir ecnebi mütehassıstan * | konservatuvarı ıslahını ve yeni teşkilâtınm yapılmasını bekliyoruz, İlmi heyetin en mühim eseri es yarı « eserlerinden mürekkep bir seri | Deşretmiş olmasıdır. Bir musiki e. | serini ve alelümum (ses) leri yazı” | ile ne dereceye kadar mükemmel | tesbit etmek mümkün ise o imkân “| dahilinde Türk musikisinden 8€ «/| çilmiş eserler konservatuvar ilmi | heyeti tarafından - ilk defa olarak! i yazıldı ve neşredildi. Fakat bu e - | serlerin en sıhhatli ve ilmi bir şe «| kilde tesbiti gramofon plâklarma | alınmasıdır ki konservatuvar icra İ heyet'nin bu hususta iyi ve fayda» lı hiç bir iş görmediğini veya güre mediğini kabüle mecburuz. ! Konservatuvar namma yapılan halk musikisi toplama faaliyeti de «ümhuriyet musiki tarihinin biz « de ilk defa kaydettiği hâdise - | dir. Hararetle alkışlamak lâzım © lan bu faaliyet sahasında da klü - sik Türk musikisi eserlerinin tesbit edilişindeki noksanı görüyoruz. Musiki sesleri nota ile yazılmaz, Tİ Nota öslüpları ve teknik hususiyets leri bilen.pratisyen musikişinaslara | mahsus bir yazıdır. Sesleri tutmak için ilmin yazısı bugün onları bilâ vasıta. tabiatte oldukları gibi bir satın üzerine çi: ibarettir, * | i i | (Lütfen phi ayari iz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: