8 Ekim 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 24

8 Ekim 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sınıf iktidarı mı? sık sık tekrarlanması hayırlı bir gelenek olmaya yüz- tutmuş bulunan Özel Sektör temsilcileriyle Hükü- metin ilgili üyeleri arasındaki ortak o toplantıların sonuncusu, Sanayi Bakam Mehmet Turgutun tek yön- lü konuşmasının yarattığı olumsuz bir hava içinde başlamıştır. Üzerinde geniş bir tartışma açılan bu konuşmaya değinmeden geçmenin güçlüğü önünde, konuyla ilgili birkaç noktada düşüncelerimizi kısaca söylemekle yetineceğiz. Bir devlet e çıkış noktası ne olursa ol- sun, bir kere devlet mekanizmasının dizginlerini ele geçirdikten sonra, yeni şartlar gereklerine e uya- rak, ağzından çıkacak sözlere ve girişeceği tüm hare- ketlere özenlerin en büyüğünü göstermesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Hele Türkiyede ve ekonomik so- runların söz konusu olduğu yerlerde, dikkatlerin en yoğun bir noktaya ulaşması gerekir. 27 Mayıs sonrasının getirdiği Yeni Anayasamızın hiç bir tartışmaya yer vermeyecek bir açıklıkta ve kesinlikle ortaya koyduğu bir gerçek var karşımızda. Bu Anayasa gerçeği, Türkiye, ekonomik kalkınmasını tek yönlü öneriler ortaya atmak, bir devlet adamı için kolay şeylerden olmasa gerektir. Bu yüzden, A.P. İktidarının Sanayi Bakanının son sözlerini akıl ölçü- leri içinde kavramağa pek imkân yoktur. Çünkü, Mehmet Turgutun sandığı şekilde, sadece sermaye sahiplerine odayanan katıksız bir liberal ekonomi anlayışı çoktan tarihin malı olmuştur. Klâsik ekono- mi ekolünün kurucularının, en iyimser görüşler için- de, öngördüğü çizgiler bile çoktandır aşılmıştır. XIX. yüzyılda, liberal ekonominin salt biçimde uygulandığı çağlarda, bu uygulamaların öncülüğünü yapan ülke- ler başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki gelişme, bu klâsik görüşe önemli değişiklikler getir- miştir. Çıkar hesaplarından gayri hiç bir hesabı ka- bul etmemekte direnen XIX. yüzyılın sermaye sahip- leri, bu çok ilkel hırslan içinde, gelişmelere gözlerini kapamayı bir kurtuluş sayıyorlardı. Fakat, gelişme halindeki hayatın gerçeklerindeki katilde, bu kısa gö- rüşlü kimseleri en kestirme yoldan uyarmakta gecik- memiştir. Hızlı bir sanayileşmenin en tabii sonucu olan, sermaye sahiplerinin karşısında emeklerinden başka satacak şeyleri olmayan işçilerin çoğalması, klâsik ekonomi anlayışının değişmesinde başlıca etken ol- muştur. Mehmet Turgutun telkin etmek istediği an- layıştaki sermaye sahiplerinin büyük ölçüde etkile- ri altında kalan siyasal iktidarlar ve bu iktidarların kurdukları düzenler, büyüyen işçi yığınlarının sorun- larına anlayış gösteremedikleri sürece, tâ köklerin- den sarsılmaktan kendilerini okurtaramamışlardır. Nitekim örgütlenme fırsatım ele geçirebilmiş işçile- rin giriştikleri hareketler, Fransa tarihinin en kanlı olayları arasında anılan 1848 ihtilâllerine, 1972'de denenmiş olan "Paris Komünü" olaylarının patlak vermesine zemin hazırlamıştır. Kör bir sömürücülük anlayışında ısrar etmenin, her şeyden önce, bizzat sömürücüleri bertaraf etmek- 24 Dr. Reşat TİTİZ te gecikmeceğini anlayan batılı sermaye sahipleri, bundan yarım yüzyıl kadar önce akıllarını başlarına toplamasını bilmişler ve anlayışsızlık içinde geçecek günlerin getireceği patlamaları göğüslemenin gerekli tedbirlerini almağa girişmişlerdir. Sosyal sigortalar, grev hakkı, sendikalaşmak ve iş güvenliği, gibi kavramlar, bu karşılıklı getirdiği yepyeni kuruluşlara ulaşmıştır. Bir sosyal-siyaset tedbirlerini zamanında alabilmiş ülke- ler, bu tedbirler sayesinde, her türlü sınıf düşmanlı- ğını daha doğmadan önlemeyi becerebilmişlerdir. Hele savaş âfetlerini ulusal sınırlarından içeri sok- mamak dehâsını gösterebilen oülkeler - İskandinav ülkeleri gibi-, toplumcu yöntemleri kendilerine özgü biçimlerde uygulamaları sonucunda, belirli bir refah düzeyine kolaylıkla erişmişlerdir. Bu refah düzeyi- nin sağladığı rahatlığa karşılık, bunu (yapamayan ülkeler kanlı serüvenlerden yakalarını katiyen kur- taramamışlardır. Bu ülkelerin yakın geçmişleri, Meh- met Turgut zihniyetindeki politikacı ve iş adamla- rının elinde, her an patlamaya hazır bir hale getiril- miş sayısız örneklerle doludur. Mehmet Turgut örneğinde olduğu gibi, bir ikti- dar, kendisini tek bir sınıfın temsilcisi sayarak ha- reket ederse, karşısına aldığı veya temsil etmek is- temediği diğer toplumsal sınıfların da elbette ki söyleyecek sözleri olacaktır. Mehmet Turgutun öğüt- leri, sermaye sahiplerini, kamu sektöründen yana bir tutumu benimsemiş kimselerle mücadeleye çağı- ran, toplumumuzu tam bir kaosa ve büyük bir anar- şiye götürmek isteyen bir davetiyeden farksız değil idir? Kanunlarımızın pek ünlü bazı maddeleri, bir toplumsal sındın diğer sınıflar üzerinde kuracakları her türlü egemenliği kesinlikle önlerler. Bunun, Meh- t Turgutun sandığı gibi, tek yönlü işlemesinin karşısına dikileceklerin bulunacağından şüphe etme- mek gerekir. Sanayi Bakam, son sözleriyle bütün bun- ları unutmuş veya bilmez görünmek istemekte ve ayni fütursuzlukla sermaye sahiplerini bir çeşit "Mukaddes Cihad"a çağırmaktadır. Çoğu defa sağlam temellerden yoksun nutukların meydanları doldurduğu Türkiyede, sınıf (o çatışması yaratmamanın başlıca amaç sayıldığı bir dönemde, en yetkili bir ağzın, hem de Hükümet adına yaptığı bir konuşmada çok dikkatli olması gerektiğini ne ka- dar tekrar etsek azdır. Dünyanın hemen bütün ülkelerinde, sonu gelmez tartışmalara konu olan, ekonomik gelişmelerin çizdi- gi son grafikleri doğru dürüst bilmeden, muhtemel gelişmeler hakkında bilimsel gerçekleri söylenecek her cümle, insanı Sanayi Bakanının du- rumuna kolaylıkla düşürür. Devlet adamı olmak gibi bir sorumluluk taşıyan kişilerin, tamamen teknik ve özel bir bilgi gerektiren böyle konulan yozlaştırarak, siyasal polemiklere konular hazırlamaları, çok tehli- keli bir çığırın açılması sonucunu doğurmaktadır. ir çığırın açılması halinde en çok zarar göreceklerin, Mehmet Turgutun sözcülüğünü yapmak istediği sermaye sahiplerinin olacağım söylemek, Sa- nayi Bakanının içine düştüğü durumu ortaya koyma- ya yetecektir, sanırız. 8 Ekim 1966

Bu sayıdan diğer sayfalar: