10 Aralık 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 15

10 Aralık 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İstifa etmeye hazır Kabineyi ihtilâlciler kısmenazlediyorlar - Bakan olma heveslisi kurmay- lar hakkında — Cemal Gürsel bir felâketi bir tek oy farkla önleyebiliyor — Eskiler alalım. yani Bakanlar bulalım — Ragıp Sarıcanın şaşkınlığı — İsmet Paşa Floryada Gürseli ziyaret ediyor ve İhtilâlin başının ayaklarının yavaş yavaş suya ermeye başladığım farkediyor. İsmet Paşa, Cemal Gürselin kendisine 6 Ağus- tosta yaptığı ziyareti, 24 Ağustos günü sa- bahleyin saat 10'da, Floryaya giderek iade et- ti. İsmet Paşanın o gün küçük defterine aldığı not şudur : "—Emekli subaylar — Norstadt ile görüşmesi —Kürt meselesi" Bundan dolayıdır ki bir gün sonra, 25 A- gustos akşamı radyo, akşam haberleri bülte- ninde, saat 22.30'da Kabineden on Bakanın âz- ledildiğini bildirdiğinde İsmet Paşa biraz bu- ruldu. İhtilâlin başı kendisiyle her şeyi, açık açık görüşmüştü. Bunlar, memleketin o günler en önemli konularıydı. Madem ki Kabinede böy- le bir değişiklik olacaktı, Gürsel bundan kendi- sine neden, hiç bahsetmemişti? Sonradan mey- dana çıktı ki, sebep şuydu : Bundan, İsmet Pa- şayla görüşürken Cemal Gürselin de haberi yoktu. Cemal Gürsel hatta, bir gün sonra, yâni hadise günü, Hava Kuvvetlerinin bir C-47'siyle istanbuldan Ankaraya gelirken de o gece böy- le bir kararı alacaklarını bilmiyordu. Her şey sabah onda başladı ve oniki saat sonra, gece onda düğümlendi. Kabine, ilk balayı günleri geçtikten sonra, bilhassa programının Mecliste, açık bir oturum- da, teşrii meclis görevi yapan M. B. K. nin önün- de okunmasını takiben yavaş yavaş bir huzur- suzluğun içine giriyordu. Program 11 Temmuz- da okunmuştu. Bunu Gürsel takdim etmiş, kı- raatini Devlet Bakanı olan Amil Artüs yapmış, o sırada başkanlık kürsüsünü Osman Köksal işgal etmişti. Aradan günler geçti, haftalar geçti, hatta ay geçti, fakat programı tasdik etmesi gere- ken Komiteden hiç bir ses çıkmadı. Hükümet, programı tasdik edilmemiş bir topluluk duru- mundaydı. Yani, güven oyu almamıştı. Ne ya- pacağını, ne yapabileceğini bilemiyordu. o Bir çok Bakan "Bundan istiskal çıkar" diyecek ha- le gelmişti. Kabine toplantılarında sızlanılıyor, Komite buna da aldırmıyordu. Bakanlara, bu gecikmenin bazı sebepleri oduyurulmuyor de- ğildi. Meselâ deniliyordu ki : "Program çok u- zundur", "Program çok tafsilâtlıdır, erozyon- dan bile bahsedilmektedir", "Bir geçici hükü- met bu kadar işi nasıl başarabilir?" Tabii, bil- hassa bu sonuncu itiraz Bakanların garibine gidiyordu. Komitede dünya kadar adam vardı ki bir referandumla milletten dört senelik vade almanın ve memleketin bütün ana davalarım halledivermenin peşindeydi. Bunlar mı, progra- mı o yüzden beğenmiyorlardı? Sonra, hangi hü- kümet, programındaki bütün söylediklerini gerçekleştirmişti ki? Kabine, programı, mese- lelerin ortaya konduğu ve bunların hal çarele- rinin söylendiği bir vesika olarak görüyordu. Bakanlar, asıl, üniformalılardan bazıları- nın kendilerine sempatik gözle bakmadığını hissediyorlardı. Sivil Hükümet, başta Cemal Madanoğlu, bir kaç Komite üyesinin İhtilâlin ilk günü direnmesi neticesi kurulabilmişti. Yok- sa, ötekilerin gönlünde Bakan olmak aslanı ya- tyordu. Bu arzu sönmemişti. Bir punduna getirip Sivil Hükümeti alaşağı etmek, bir ka- bine buhranı yaratmak, sonra da Bakan olu- vermek geliştirilen bir plândı. Bu plânın sahip- leri - Türkeşçiler bunu isteyenlerin başında ge- liyordu ama, ötekilerden de onlara katılanlar vardı - her fırsatta Bakanlardan şikâyet edi- yorlardı ve bazı Bakanlar da, gerçekten, ağıza sakız olmak için her şeyi yapıyorlardı. Meselâ Adalet Bakanı Abdullah Pulat Gözübüyük İh- tilâlin tam bir talihsizliğiydi. Bakan olduktan sonra bir kitabım devlet dairelerine aldırmaya kalkmış, gazetelerin diline düşmüştü. Bir de- meç vermiş, bunu yazan gazetelere Menderesin Basın Kanununun henüz kalkmadığını hatırlat- mış ve bütün inkılâpçı basının oklarını üzerine çekmişti. Hele bir başka marifeti olmuştu ki bunu Komite üyeleri tesbit ettirmişler, ihtilâ- lin namusu belası gizli tutmuşlardı. İhtilâlin na- musu belası ve tabii, bir de, günü geldiğinde kullanmak üzere.. Gözübüyük Adalet Bakanlığının makam a- rabasıyla İstanbula gitmişti. Orada, tanıdığı bir kadını yanına almış, Boğazda yiyip içmiş, sonra, başhekimini tanıdığı bir askeri prevan- toryumun kapısına dayanmıştı. Maslaktaki bu hastahanede kendisine bir oda açtırtmış, gece- i ,arkadaşıyla birlikte orada geçirmişti. Tabii 73

Bu sayıdan diğer sayfalar: