ası arasında tam M.B.K,, iktidarı sivil idareye devredip devretmemek konusunda, Birinci Hükümetin yiifasıyla zira, aslmda bu bir istifadır, Komite sadece alatur yapmı: kurulm: manasıyla ikiye bölünmüştü. Eğer bir oylama Mi bir fazla çıkmasaydı, tabii "kalıcılar" gene gideceklerdi ama İhtlâlin 7 bambaşka -ve belki feci- olacaktı. de tamamlandı. Buna rağmen, hâlâ boş Bakan- lıklar vardı ve bunların müsteşarlarla veya Ge- nel Müdürlük tarzında idareleri yoluna gidildi. İsmet Paşa bütün bunlar olup biterken, Gürselin güç durumunu anlamakta fazla bir müşkilât çekmedi. Zaten Floryadaki görüşme esnasında, İhtilâlin başı o aşırı iyimserliğinden biraz kurtulmuştu. İsmet Paşanın not defteri- ne kaydedildiği gibi 24 Ağustostaki Florya gö- rüşmesinde - iki lider, İhtilâlden bu yana üçün- cü defadır ki buluşuyorlardı - üç mesele konuş- manın konusunu teşkil etti. Gürsel, yaptıkları Ordu Tensikatının o kadar da başarılı sayıla- mayacağını anlamıştı. Tensikattan sonra üzücü bazı olaylar cereyan etmişti. Meselâ İhtilâlin başının iyi tanıdığı şu veya bu kurmay subay kendisini görmek istemişti, Gürsel onları ka- bul etmişti, bu subaylar emekliye sevkedildik- lerini bildirmişlerdi. Bu, Devletin Başkanını fe- na halde üzmüş, bazen onu can evinden yarala- mıştı. Kıta subaylarına gerçi M. B. K. karışma- mıştı. Ama generaller, amiraller ve kurmaylar Komitede teker teker tartışma konusu olmuş, kimin kalıp kimin kalmayacağını ihtilâlciler ka- rarlaştırmışlardı. Bu kararlarda, şüphesiz Ce- mal Gürselin de sorumluluğu vardı. Sorumluluğu vardı, fakat çok halde bilgisi yoktu. Bunun bir misalini ben çok yakından biliyorum. O yaz biz, Maltepede, Dr. Necmi A- yanoğlunun evinde kiracı olarak oturuyorduk. Dr. Ayanoğlu -şimdi Tümgeneraldir- albaydı. 78 Bir gün Ankaradan, Maltepeye bir telefon gel- di. Devlet Başkanı Ayanoğlunu Ankaraya ça- gırıyordu. Hükümet buhranı günleriydi ve Gür- sel Bakan arıyordu. Biz, lâtife olsun diye, Dok- tora "Ece, galiba Bakanlık var" tarzında ta- kıldık. Albay Ankaraya gitti. Gürsel kendisini Hariciye Köşkünde yemeğe davet etmiş ve ona orada, Sağlık Bakanlığını teklif etmiş. Ayanoğ- lu, bizim takılmalarımızı hatırladığı için güle- cek gibi olmuş, zaten buna da fazla manâ ve- rememiş. Demiş ki "—Sayın Gehetilin. bu benim için elbette ki büyük bir şereftir. Ama bendeniz albayım ve Ordudan ayrılmak da istemiyorum. İkisini bir- den yürütmek ise, sanırım caiz değildir." Babacan Gürsel buna çok şaşmış. "—Aaa, seni de emekliye ayırmadılar mı?" diye sormuş. i Ayanoğlu, böyle bir durumun olma- dığını bildirmiş. Devlet Başkanı sevinmiş. “—Yahu, sen de gürültüye gittin sandım- dı. Onun için, Sağlık Bakanlığına seni düşün- dümdü.." demiş. Ayanoğlu Maltepeye döndüğünde bu hikâ- yeyi anlatınca, Ordudaki Tensikat konusu da, Gürselin Komiteye hâkimiyeti meselesi de bi- zim nazarımızda daha bir belirlilik kazandı. Yeni İhtilal Kabinesindeki Sağlık Bakan-