ve anlıyordu. Türkiye, inanılmaz bir badirenin eşiğinden geri çevrilmişti. Talât Aydemir ve ona bağlı sergüzeştçiler sabaha karşı, Ankarada gün henüz ağarmamış- en bozguna uğramışlardı. Ocak ayının karışık Ankarası A vkara Ocak ayını karışık ve sinirli bir hava içinde geçirdi. Tıpkı 27 Mayıs öncesinde ol- duğu gibi bir askeri ihtilâlin yapılacağı söylen- tileri her gün, her yerde konuşuluyordu. Fakat 27 Mayısın aksine, ne Ankarada ve ne İstan- bulda kütleler sokaklardaydı veya gösteriler olmaktaydı. O bakımdan huzur tamdı. İsmet Paşa Başbakandı ve bir C.H.P. - A.P. koalis- yonunun başındaydı. Bulutlar iki çevreden geliyordu. Bir "Al- baylar Cuntası" vardı ki bunlar Orduyu ihtilâl yapmaya teşvik ediyorlardı. Askerler, bir yük- sek komuta heyeti halinde, 15 Ekim seçimlerin- den hemen sonra İstanbulda toplanmışlar ve 21 Ekimde bir protokol imzalamışlardı. Bu pro- tokolun A maddesi aynen şöyleydi: "Türk Silâhlı Kuvvetleri 15 Ekim 1961 günü yapılmış olan seçimden sonra gelecek ye- ni Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmadan evvel fülen duruma müdahale edecektir." Protokole göre bu kuvvetler ihtilâli, on- lar kimlerse, "milletin hakiki ve ehliyetli mü- messilleri"ne tevdi edecekti, bütün siyasi par- tileri kapatacaktı, bu kararın tatbiki de 25 E- kimden sonraki bir güne tehir edilmeyecekti. Protokol Ankaraya bildirilmişti, o tarihte mev- cut olan bir "Türk Silâhlı Kuvvetler Birliği" a- dındaki teşekkülün Ankara temsilcileri olarak Aydemir ve bazı arkadaşları İstanbula gitmiş- lerdi, imzalı bir sureti Başkente getirmişlerdi, burada onun müzakeresi yapılıp Ankara grupu- nun da imzaları alınmıştı. Fakat sonradan seçimlerin, türk ordusu- nun bir şeref sözü olduğu hatırlandı, bunların neticesini tanımamanın ifade edeceği mâna farkedildi, Komutanlar parti liderleriyle top- landılar, meşhur Çankaya Protokolu kabul e- dildi, Gürsel Cumhurbaşkanı oldu, Başbakan- lık görevini İsmet Paşaya verdi, İsmet Paşa da A.P. ile bir koalisyon yaparak Hükümeti kur- du ve rejim işlemeye başladı. Bunu, Türk Silâhlı Kuvvetler Birliğini bir Albaylar Juntası haline sokan bazıları bir tür- lü kabul etmediler. Daha ilk baştan "İşte, yü- rümüyor!" feryatlarına başladılar. Bu feryat- lar ihtilâl söylentilerinin bir kaynağını teşkil etti. O çevrede, gerçekten de, bir ihtilâlin tertip- lerine devam edildi Huzursuzluk yaratan ikinci çevre, Koalis- yonun bir kanadı olan A.P. idi. Bu kanattan öy- lesine çatlak sesler çıkıyordu ki bunların en makul subayları bile, biraz teşvikle tahrik et- memesi imkânsızdı. "Nuri Beşer Hadisesi" bun- ların en vahimlerinden biri oldu. Subaylar bu A.P. milletvekilinin peşinden koştular -bütün subayların karılarına küfretmişti-, o kaçtı, An- kara caddelerinde askeri inzibat tedbirleri alındı, hiç bir sokak hadisesi olmadığı halde Başkent bir sıkı yönetim havasına girdi. Biz Ankarada bir askeri darbe teşebbüsü- nü ilk, Ocak ayının üçüncü haftasında bekle- dik. Ocağın 19'unda Genel Kurmay Başkanlı- ğında bir toplantı yapılmıştı. Bu toplantıda Su- nay ve Komutanlar Ordunun İktidarı destekle- mesini ve böyle bir hava içinde hadiselerin ge- lişmesini beklemesini istemişti. Buna mukabil Albaylar Juntasının mensupları hemen bir ihti- lâle gidilmesini talep etmişler, sebep olarak da "alttan gelen tazyikler"e mukavemet olunama- yacağım bildirmişlerdi. Fakat görülmüştü ki Başkomutan, yani Sunay bu görüşe katılma- maktadır, Komutanlar bu görüşe katılmamak- tadır, kuvvet olarak Hava Kuvvetlerinin tama- mı bu görüşe katılmamaktadır. Buna rağmen Albaylar Juntasının mensup- ları, gayrımemnun ayrıldıkları toplantıdan son- ra kendi aralarında buluştular ve darbenin ya- pılmasında musir olduklarını bir bildiride tes- bit edip bunu birliklere, alt kademedeki subay- lara dağıttılar. Bildiri ele geçti ve Ankarada 20,21 Ocak günleri ihtiyat tedbirleri alındı. 20 Ocak bir Cumartesi, 21 Ocak bir Pazaıdı. O hafta herkes tatildeyken çok sorumlu, görevi- nin başında kaldı. Teşebbüslerinin duyulduğun- dan Darbeciler de haberdar olmuş bulunmalı- lar ki kıpırdamadılar. Şubat yaklaşırken Ankarada hava böylesi- ne kritikti. İsmet Paşa asker arasında B' sırada ben, İstanbula gittim. İstanbul va- liliği görevine devam etmekte olan Refik Tulga oradan ayrılmak ve askerliğe dönmek istiyordu. Rütbesi Korgeneral olmuştu. Halbu- ki İsmet Paşa kendisinin İstanbulda daha kal- masına lüzum görüyordu. Vali olarak Tulga, Birinci Ordu Komutanı olarak Tural kendisine güven veriyorlardı. Benden İstanbulda, Gene- ral Tulgayı görmemi, bu arzusunu bildirmemi, ısrar da etmemi istedi. General Tulgayı 15 E- kimle 25 Ekim arasının dramatik günlerinde de görmüş ve İsmet Paşanın hangi fikirde -ve kararda- olduğunu bildirmiştim. İstanbulda Korgenerale telefon ettim, Taş- lığa, birlikte çay içmeye geldi. İsmet Paşanın mesajını verdim, valilikte kalmasında zaruret bulunduğunu söyledim. Derhal: "— Emrederler!" dedi. Sonra, memleketin durumunu, Ordunun 13