4 Mart 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 24

4 Mart 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sırada Aydemire Hava Kuvvetleri tarafından, kıpırdarsa uçakların derhal üzerine hücum e- decekleri bildirildi. . Saat 3 oldu. 5 geçti, 10 geçti, 15 geçti. Uç buçuk olduğunda hâlâ bir hareket yoktu. İsmet Paşa arkadaşlarına teşhisini söyledi: Ya Ayde- mir öteki kıtaların hareke geçmesini bekliyor- du, ya âsiler çözülmüşlerdi. Gerçekte Aydemi- rin karargâhından önce harekât emri verilmiş, fakat sonra bu durdurulmuştu. Kanlı bir ikti- darı, hele İsmet Paşanın ölüsü üzerinden geçe- rek bir iktidarı juntanın gözü kesmemişti. Asiler saat dörtten itibaren peyderpey tes- lim olmaya başladılar. Saat altıda vaziyet ta- mamile vüzuh kesbetmişti. İsmet Paşa "Ben yatayım" dedi ve bu sefer soyunarak Tanselin -onu Başbakan da havada sanıyor ve Eskişe- hirde olduğunu bilmiyordu- portatif karyola- sına girdi. Memleket kurtulmuştu. Bir maceranın anatomisi 4 ydemirin 22 Şubat macerası, aradan geçen yılların sonunda ve bilhassa hadiseye dışın- dan bakanlar tarafından ya küçümsenecek, ya da siyasi meşreplere göre değerlendirilmeye çalışılacaktır. O gece ne olmuş? Bazı birliklere alarm verilmiş, bir kaç da tank dışarıya çıka- rılmış!. Kimse bir hareket mi yapmış? Kimse- nin burnu mu kanamış? Hattâ neymiş, karşı- lıklı ültimatomlar? Biri demiş ki: Bizleri yeri- mizde bırakın! Öteki diretmiş: Hepinizi emek- liye sevkedeceğim! Tam, bir bardak suda fırtı- na.. Halbuki, kazın ayağı öyle değildir. Bu uzun hikâyeyi, bütün tafsilatıyla, 22 Şubata nereden gelindiğini anlatmak için yaz- dım. 22 Şubat geceşi, eğer bir tek şahsın, İsmet Paşanın iradesi ve İsmet Paşanın subay üzerin- deki prestiji olmasaydı Türkiye Talât Aydemir denilen in in eline rahatlıkla geçerdi. Zira 22 Şubat, 27 Mayısın manevi evlâdıydı. Yani, otarihte hatırlardaki 27 Mayıstı. Bundan dolayıdır ki Genel Kurmayda, Orduevinde si- lâhlı bekleşen binlerle subay kimin kazanaca- ğını görmeden harekete geçmek istememişler- dir. Onlar yürüselerdi, tecrübeli " Harbiyeliler tecrübesiz Harbiyelüeri toz ederlerdi. Buna mukabil juntacılar da İsmet Paşayı ve İsmet Paşanın gece ziyaretinden sonra bam- başka hava alan Genel Kurmaydaki Başkanı, subayları, Hava Kuvvetleri karargâhındakileri öldürmeden hiç bir şey yapılamayacağını anla- dıklarında beyaz bayrağı çekmişlerdir. Kan- sız şekilde iktidaRl almak için taraftar bulan bu sergüzeştçiler görmüşlerdir ki öteki usulle arkaları derhal boşalacaktır. Hava Kuwvetleri- nin kesin ültimatomu ayrı bir ağırlık teşkil et- 24 miştir. Bunlar subayları, hattâ genç Harbiyeli- leri yapacakları ihtilâlin bir "Ordu İhtilâli" o- lacağı, komuta zincirine bağlı şekilde cereyan edeceği, Hükümetin kendi karşılarına çıkmaya- cağı teminatıyla aldatmışlardır. Havaya konuşmuyorum. İki misal vereyim. 22 Şubat günü. Saat 18'e geliyor. Orta Do- ğu Teknik Üniversitesi o sıralarda Harp Okulu- nun biraz aşağısında. Tank taburunun vasıtala- rı yolu tutmuşlar. Erdal İnönü Üniversitede profesör. Üniversiteden çıkıyor, tankları görü- yor, ne oluyor diye arabasıyla o tarafa ilerli- yor. Tankların arasına girince bir subay ve ya- nındaki Harbiyeliler kendisini durduruyorlar, nereye gittiğini soruyorlar. Erdal: — Hiç bir yere gitmiyorum. Tankları gör- düm, ne oluyor diye merak ettim.." diyor. ubay bu "meraklı vatandaşın adını so- ruyor. Erdal adını söylediğinde etrafındaki ka- labalık artıyor. Subay bir an duraklıyor, sonra diyor ki: "— Babanıza söyleyin, bu hale bir çare bulsun!" Erdal sert bir sesle cevap veriyor: — Babam beni görmek için vakit mi bu- luyor ki.. Baksanıza, sizin silâhınız da var. Gi- din kendiniz görün, söyleyin.." Subay: — Hayır, mesele öyle değil. Bizim öyle bir niyetimiz yok. Allah korusun. Biz onunla birliğiz ama, anlamadığımız şeyler oluyor.." diye özür diliyor. Yolu açtırıyor, Erdal geçiyor. Erdal doğruca bize geldi. O da, olanları anla- mamanın şaşkınlığı içindeydi. İkinci hadise. Gene 22 Şubat gecesi. Zırhlı Eğitim Merkezi tümeninin tankları ortada. Os- man Köksal yolda, bugün Kıbrısta "Bozkurt" adı altında savaşmış olan arkadaşını görüyor. Bir başka müşterek arkadaşları var: Tümenin Kurmay Başkanı. Köksal diyor ki: "— Yahu, bu İhsan çıldırdı mı? Git söyle, tanklarını Hükümete, İsmet Paşaya karşı na- sıl çıkarır?." "Bozkurt" gidiyor, bunu söylüyor. Kur- may Başkanı bir telâşın ve şaşkınlığın içinde- dir. iddiası, Ordunun ihtilâl yapmakta olduğu 7 İsmet Paşanın bundan haberdar bulunduğu- ur. — Git başımdan. Sonra beni, böyle bir melez katılmadı diye tekaüt mü ettirecek- sin.." diyor. 27 Mayısın hafızalarda kalmış tesiri. Bakın 21 Mayıs, ne İsmet Paşanın, ne bir başka şahsın iradesine veya prestijine ihtiyaç olmaksızın Komutanlar tarafından bastırılmış bir harekettir. Hem de müsademeli. Komutan- lar emir vermişler, birlikler ye subayları onla-

Bu sayıdan diğer sayfalar: