23 Şubat 1986 Tarihli Nokta Dergisi Sayfa 33

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

rını yanıtladı. ki temel farklılık nedir? lendirilmesini de tasarıdaki bilir- kişiye bırakıyor. Nokta: Müstehcenlikle ilgili resmi bilirkişilik üzerine ne düşü- nüyorsunuz? Prof. Dönmezer: Ceza Kanu- nunda yer alan maddelerde gös- terilen suçlara cezaların ve güven- lik tedbirlerinin uygulanması ba- kımından idari merciler müdaha- le edemezler. Yargılama yetkisi ceza mahkemelerinindir. Cezai mahiyette tedbirler almak da yar- gı mercilerini ilgilendirir. Müsteh- cen neşriyat suçsa, bundan dola- yı ceza vermek ve güvenlik tedbir- leri almak yargıyı ilgilendirir ve onların görevidir. İdari mercilerin yargıya ait bir yetkiyi kullanması mümkün değildir ve anayasaya aykırıdır. Nokta: Tasarının ilk maddesin- de yer alan, ““küçüklerin manevi- yatı üzerinde muzır tesir bıraka- cak basılı eserler...”” anlatımı na- Prof. Dr. Sulhi Dönmezer Nokta'nın tasarıya ilişkin sorula- Nokta: Yasayla tasarı arasında- Prof. Dönmezer: Ceza kanunu- nun müstehcen neşriyatla ilgili 426, 427 ve 428. maddeleri yürür- lükteki yasanın kapsamında değil ama, tasarı onları da içeriyor. Ay- rıca, bunlarla ilgili fiillerin değer- maddelerin kapsama alınması ve Silah elde durdukça. Hükümetin elinde böylesine güçlü bir silahın ol- ması, bu silahın hemen her zaman bütün yayın organlarına karşı kul- lanılacağı anlamı taşımıyordu kuş- kusuz. Hatta, belki de bugün için bu silahın yalnızca bazı yayın or- ganlarını hedef aldığı söylenebilir- di. Ama önemli olan, iktidarın eli- ne böyle bir silahın verilmiş olma- sıydı. Yasayla ilgili kaygılarını be- lirten bütün hukukçuların üzerinde önemle durdukları nokta aynıydı: ““İktidarlar gider, yasalar kalır” di- yorlardı. Bugün, ANAP içindeki güçler dengesi, kamuoyunun ya da basının tepkisinden çekinilmesi gi- bi nedenlerle, ANAP bu silahı çok az ateşleyebilirdi. Ama bu koşullar değiştiğinde ne olacaktı. Zaman içinde ANAP”ın veya başka bir ik- " Anayasa'ya aykırı'” sıl yorumlanabilir? Prof. Dönmezer: Batı'da da çocuklara zarar verecek neşriyat- Ta ilgili sınırlamalar var ama, pra- tikte pek uygulanmıyor. Bu kav- ramın içinde ahlaki değerler, din- sizlik, dini kötüleme, ahlaki de- ğerleri küçültme yahut çocukları benzeri davranışlara sevkeden ya- yınlar düşünülebilir. Nokta: Bu kurulun hükümet organları tarafından atanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Prof. Dönmezer: Bu kurulda Diyanet İşleri'nden YÖK”e herkes düşünülmüş de, sanatçı, gazeteci ve edebiyatçıya rastlanmıyor. As- lında hukuki bakımdan resmi bi- lirkişi iyi bir müessese değildir; sa- nat ve bilim için ise, resmi bilir- kişilik hiç kabul edilmemelidir. Yargının bağımsızlığı açısından da sakıncalıdır. Hakimler anaya- sal güvence altında, istediklerini bilirkişi olarak tayin etmekte öz- gür olmalıdır. Mevkutelerin ne gi- tidarın aynı yasayı amansızca uygu- lamayacağının bir garantisi var mıydı? Bütün bu sakıncaların, bugün ANAP içinde bazı kesimlerin de aklına geldiği ve tasarıyla ilgili ra- hatsızlıklar yarattığı biliniyordu. ANAP içindeki bir kanat, partinin Basını tümüyle karşısına alan bir ta- bi kısıtlamalara tabi tutulacağı Anayasa'da gösterilmiştir. Ana- yasa'nın basın özgürlüğü ile ilgili maddeleri, süreli yayınlarla ilgili tedbirlerin yargı organları karar- larıyla alınması gerektiğini belir- tiyor. Aslında şu anda yürürlük- te olan 1117 sayılı kanun da, 1927'de çıkarılmış olması nede- niyle 60 ve 82 anayasalarına ben- ce aykırıdır. Prof. Dönmezer: Türkiye'nin her yerinden savcılar ellerine ge- çen eserleri bu kurula gönderecek. Normalde kendi işlerini de yürüt- mek durumunda olan üyelerden oluşan bu kurul, ne zaman topla- nacak, ne zaman mütalaa vere- cek? Bütün bunlar için günler ay- lar geçecek. Bu anlamda değerlen- dirildiğinde de, kanunun işlerliği tartışmalı bir durum alıyor me Dönmezer: Müstehcen olmamakla birlikte, küçüklerin maneviyatı üzerinde kötü tesir ya- pacak neşriyatı kapsıyor. Kuşku uyandıran yayın için, komisyona başvuruluyor. Karar verilince, ““18 yaşından küçüklere satıla- maz” ibaresiyle teşhir edilmeden raf altında satılıyor. Aslında önemli olan görmek istemeyeni görmeye mecbur kılmamak değil mi? sarıyla ortaya çıkmasından rahat- sızlık içindeydiler. Milli Eğitim Ba- kanı Emiroğlu'nun, Mesut Yıl- maz'ın Taşçıoğlu'nun ve Akarcalı'- nın adları — bu rahatsızlar arasın- da anılıyordu. Belki de bu yüzden, Başbakan, ““Tasarı hükümet tasa- rısı değildir” demek gereğini hisset- miş, Mecliste ANAP grubunu ser- best bırakacağını söylemişti. Parti ıçınde hangi eğilimin ağır basacağı ise önümüzdeki günlerde belli ola- caktı. Ama, daha şimdiden belli olan, gerek Türk basınının gerekse kamuoyunun, böyle çağdışı bir ta- sarıyı kolay kolay kabullenmeyecek kadar çağdaş olduğu idi. Topluma ayak uyduramayan yasaların kâğıt üzerinde kalmaya mahküm olduğu ise tarih tarafından defalarca öğre- tilmiş bir derstie NOKTA 23 ŞUBAT 1986 33

Bu sayıdan diğer sayfalar: