15 Ekim 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 19

15 Ekim 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mişti. İki Demokrat ve iki Halkçıyla beşyüz metre yürüyecekti ve bu, İhtilalin felsefesini teşkil edecekti! "— Vallahi bilmem ki, Paşam. Bana biraz çocukça geliyor. Orada sizi kaç kişi görür ki? Sonra, sizi tanırlar mı? Bunu daha tesirli bir tarzda ilan etseniz, durumu öyle anlatsanız..." Tümgeneral, sonradan daha iyi tanıyaca- ğgım “babacan külhani' tavrıyla: — Yok yok.. Sen bunu Paşaya böyle söy- le. Bana birini göndersin" dedi. — Ben söylemesine söylerim.." verdim. Çıkıyordu. Veda etmeden: — Ha, bak! Bu sizin Kasım Güleğe söy- leyin. Az daha tevkif ettirecektim. Soytarı gibi ortaya çıkmış, Atatürk Bulvarında tur atıyor, kendisini alkışlatıyor, tezahürat yaptırıyordu. Derhal evine gönderdim. İstemiyorum, böyle şey. Bu sefer için, haydi, onu da tevkif ettirme- yeyim dedim. Ama, bir daha yaparsa hiç dinle- mem. Ne biçim adam o, öyle.." Sonra güldü. — Hoş, sen daha iyi bilirsin ya, malı!" dedi ve geldiği gibi, fırtına estirircesine çıkıp gitti. İsmet Paşanın evine geçtim, İsmet Paşaya ziyareti anlattım. İsmet Paşanın güleceğini sa- nıyordum. Gülmedi. Aksine, düşünceli bir tarz- da: cevabını "— Bu Paşanın kendi fikri miymiş, yoksa Komitenin kararı mıymış?" diye sordu. "— Bana kalırsa, kendi fikrine benziyor- du. Ama, bilmem tabii... dedim. Kemal Satırı bulmamı söyledi, ona, gidip Cemal Madanoğluyla görüşmesini tembihledi. Tabii, ekzantrik Tümgeneralin plânı yürümedi. Halk, sokakta gördüğü salıverilmiş Demokrat- lar aleyhinde tezahürata başlayınca, ilim He- yeti de, D.P. Grupu mensupları arasında kara- kuşi bir ayırma yapılamayacağım söyleyince bütün İktidar milletvekilleri tekrar Harp Oku- luna alındılar. Ama, Madanoğlunun bu tema- yülü İsmet Paşanın C.H.P.'ye verdiği salıklar üzerinde rol oynadı. İsmet Paşa Mayısın 31'inde de, sabahle- yin İsmail Rüştü Aksala uğradı ve ona, bir ak- şam evvel Selim Sarperle yaptığı görüşmeyi anlattı. Sarperle esas itibariyle dış politika ko- nuşmuştu. Yeni İktidarın Dışişleri Bakanına, Batı Bloku içinde kalınması gerektiğini, ilk teb- liğde NATO ve CENTO'ya bağlılığın açıklan- masının iyi bir davranış olduğunu söylemiş, "huysuz bir müttefik" olunmaması gerektiğini anlatmıştı. Ama konuşmada, tabii, başka konu- lara da temas edilmiş ve İsmet Paşa, yeni idare ve onun başındakiler hakkında bilgi almıştı. Doğrusu istenilirse Sarperin de henüz, bildiği fazla bir şey yoktu. Gürselden bahsetti, ona güvenilebileceğini (o belirtti, iyi niyetin hâkim göründüğünü söyledi. İktidar o günler ne ya- pacağını bilmiyordu ki, bunu Sarper bilebilsin. İsmet Paşa Aksalla, gelen başka bilgilerin de ışığı altında durumu görüştü. Öğleyin yemekte Fuat Köprülü, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Ya- kup Kadri ve eşi Leman Hanım vardı. Leman Karaosmanoğlu, Burhan Belgenin kardeşidir. Burhan Belge, ilk tevkif edilen D.P. milletvekil- leri arasındaydı. Leman Karaosmanoğlu müte- madiyen ağlıyor, İsmet Paşadan "bir şeyler yapmasını", kardeşini kurtarmasını istiyordu. Yakup Kadri ise "Paşa Hazretleri ne yapsın, hanım" diye ona çıkışıyordu. Burhan Belgenin kız kardeşine göre ağabeyini Demokratlar yakmıştı, yoksa o kötü bir insan değildi! Ye- mekte, Menderesin aleyhinde en fazla konuşan- lar iki Karaosmanoğlu ile Köprülü oldular. İs- met Paşa dinliyordu. Kayınvaldem ise, Leman Hanım mütemadiyen ağladığından onun kadar üzgündü. Sofrada Yarbay Salih Yakal da var- dı. İsmet Paşa ondan Harp Okuluna telefon edip Burhan Belge hakkında bilgi istemesini rica etti. Burhan Belge iyiydi. Cam çay fincanıyla kahvesini içiyordu. İhtilâlin ilk günlerinin bu karışıklığının esas sebebi, sonradan Orhan Erkanlının söy- lediği, İhtilâlin 27 Mayıs için plânlanmamış bu- lunmasıdır. Pek iyi, Ihtilâl hangi tarih için plân- lanmıştı ve daha önemlisi, İhtilâlci Teşkilât neydi? İhtilâlden altı yıl sonra, sanırım, bu ko- nunun üzerine gerçeğin ışığını dökmek zamanı gelmiştir. 27 Mayıstan bu yana, İhtilâlin nasıl ha- zırlandığına dair çok hatıra söylenmiş, yazıl- mış, anlatılmıştır. Hatırlarım, Albay Türkeş bunun köklerini, teğmen olduğu 1940'lara ka- nar götürüyordu! Kendisine "Gölgedeki Adam" adını veren ve bütün işleri kendisinin idare et- tiğini ilân eden bir meçhul şöhret -doğrusu ya, Türkiyede Dündar Seyhan adını 22 Şubattan, hatta 21 Mayısta tevkif edilmesinden önce kim duymuştur ki?- daha da eğlenceli iddiaları ye- ni ortaya atmıştır : 1954'de yüzbaşıymış, bir akşam, bir başka yüzbaşıyla, Orhan Kabibayla sucuklu yumurta yiyip kafa tütsülüyorlarmış, memleketin durumum konuşmuşlar, memleke- ti ancak kendilerinin, askeri ihtilâlle kurtara- bileceklerini düşünmüşler, "eh, bir gizli teşki- lât da en az iki kişiyle kurulur, biz de burada iki kişiyiz, haydi, teşkilâtı kuralım" demişler, birde yemin etmişler ve altı sene sonra 27 Ma- yısı gerçekleştiren grup böyle doğmuş! Hatta, Dündar Seyhan İhtilâlin başsızlığını da o ge- ceki bir hatalarına vermiştir. gece, biri öte- kine, öteki diğerine "lider sen ol" demiş, fa- kat tevazudan ikisi de bunu kabul etmemişler, 13

Bu sayıdan diğer sayfalar: