22 Ekim 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 17

22 Ekim 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir hükümet lâzım mı, değil mi? — "Memleket ve dünya çapında şöhrete sahip personel" — Batı dünyası Türkiyede bir Nasır arıyor ve Türkeş bu role sahip çıkıyor — Gürsel ile İnönü Hanedanları — Bölükbaşı, kendisini kimse umursamayınca kederlere garkoluyor ve askeri İhtilâli o hüviyetiyle devam ettirme cereyanı başlıyor. İhtilâlciler, 27 Mayısın ertesi günü ne yapacak- larını öylesine bilmiyorlardı ki, bir hükümet kurulacak mıydı, kurulmayacak mıydı, o ko- nuda dahi bir fikirleri yoktu. Hattâ, buna kim karar verecekti, o bile meçhuldü. Zira, Milli Birlik Komitesi diye imzalar atıp tebliğler çıka- ran ve üyelerinin ne sayısı, hattâ'ne de kim- likleri belli grup önce Sıkı Yönetim karargâhın- da, sonra Genel Kurmayda toplandığında âdeta kapıyı açıp giren subay masaya oturuyor ve kararlara karışıyordu. Gerçi ortada gerçek ih- tlâlcilerden bir çekirdek vardı ama, bunlar da henüz kendilerini toplayamamışlardı. Bir hükü- metin ancak 28 Mayıs akşamı, o da bir tuhaf- lıkla ilân edilebilmesinin sebebi budur. İhtilâlci subaylar önce, bir hükümete lü- zum olup olmadığını tartışmışlar. Bir kısmı "hükümetsiz olmaz" demiş, diğerleri “pek âlâ olur" fikrini savunmuşlar. Hükümet istemeyen- ler derlermiş ki: "Komite' olarak biz yok mu- yuz? Bakanlıkların da müsteşarları var. Politi- kayı biz çizeriz, emirleri biz veririz, müsteşarlar da bunları yürütürler". Hükümet isteyenler ise, bilhassa dış münasebetler üzerinde dururlar- mış. Nihayet, bir gün önce kurulmuş bulunan İlim Adamları Komisyonunun görüşleri de kaale alınarak bir hükümet teşkili kararlaştırılmış. Bunu, Hükümetin kimlerden teşkil edilme- si gerektiği meselesi takip etmiş. Bazı ihtilâlci- ler sivillerden müteşekkil bir kabine üzerinde ısrar etmişler. Buna mukabil ötekiler, Bakanla- rı kendi aralarından seçme fikrini ortaya at- mışlar. Tabii bu, ihtilâlcilere daha mülayim gelmiş. Kendilerinden menkül ihtisaslarına gö- re Bakanlıkları paylaşmışlar bile.. Bu sırada Madanoğlu sert bir çıkış yapmış, "Ne oluyoruz yahu, biz ihtilâli bunun için mi yaptık? Hani ki devredip gidecektik.. | Ben yokum bu ışte!" demiş. Bunun üzerine Bakanlık meraklı- ları yelkenleri indirmişler, sadece üç Önemli Ba- kanlığın askerlerde kalmasını kabul etmişler. Arkadan sıra, Bakanlıkların kimliklerine gelmiş. Subaylar başlamışlar, ortaya tanıdıkla- rının isimlerini atmaya. Hava tekrar dalgalan- mış. Bunun üzerine, isimlerin bir gün sonra tes- bit edilmesi, her üyenin kendi bakımından araş- tırmalar yapması kararlaştırılmış. Subaylar da- gılmışlar. rtesi gün yeniden toplandıklarında, bu- lunan Bakan adayları müzakere konusu olmuş. Temel fikir şu: ihtilâl hiç kimse hesabına, hiç kimseye karşı yapılmadı ya? O halde Bakanlar bir parti mensubu olmayacaklar, tarafsızlar a- rasından seçilecekler. İsimler teker teker görü- şülmüş, nihayet bir liste hazırlanmış. Listeyi teşkil eden kimselerden şöyle bir muvafakat a- lınmış -o da, telefonla- ve bir tebliğ radyoya ve- rilmiş. Bu tebliği o akşam ben, bizim evin kütüp- hanesindeki radyodan dinledim ve doğrusu iste- nilirse gülmekten kendimi alamadım. Hele teb- liğde bir cümle vardı ki son derece tipikti. a le deniliyordu: "Bu hükümetin teşkilinde dik- kat nazarına alman fikr-i müdir, memleket ve dünya çapında şöhret yapmış, fakat herhangi bir siyasi partiye mensup olmayan personelden ibaret olmasıdır." Bu "personelin "memleket ve dünya çapındaki şöhret'inin derecesine ben bir gün sonra şahit olacaktım. Ertesi gün akşamüstü, Başbakanlıkta, Gürselin Özel kalem müdürlüğü odasında, içer- de Gürselle görüşmekte olan İsmet Paşayı bek- liyordum. Oda subaylarla doluydu. Özel Kalem Müdürünün masasında Yüzbaşı İrfan Solmazer oturuyordu. Daha sonra o makama getirilen Rı- fat Baykal ortalardaydı. 'Subaylar bana karşı gayet naziktiler. Çay ikram ettiler. Neşeli neşe- li, konuşuyorduk. Bu sırada içeri bir sivil girdi. Önce kimse umursamadı, sonra biz subay "Siz ne istiyorsunuz?" diye sordu. Gelen kahveren- gi elbise giymiş, irice burunlu, gür kaşlı, esmer, orta boylu bir zattı. Çekingen bir hali vardı. Nitekim subayın sorusuna cevaben sıkılgan bir sesle "Ben Daniş Koperim, efendim" dedi. isim hiç kimse için fazla mâna ifade etmemişti ki sa- dece "Ya, evet! Arzunuz nedir?" mukabelesini ekti. Orta boylu, çekingen adam izahat vermek uUzumunu hissetti. Bir akşam evvel radyoda ilân edilen Hükümette Bayındırlık Bakanlığı ona verilmişti. Başbakanıyla temas sağlamak istiyordu. İlk soruyu sormuş olan subay yeni Bakana şöyle bir yer gösterdi, Bakan bir iskem- 17

Bu sayıdan diğer sayfalar: