22 Ekim 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 19

22 Ekim 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kanı olarak Sarperi çok istediklerinden bir for- mül aramışlar. Bulmuşlar da: Radyoda Hükü- met listesinin üçüncü okunuşunda, sanki hiç m şey olmamış gibi Dışişleri akam diye Be- lim Sarperin adını söylettiler. Maliye Bakanı Ekrem Alicanın hikâyesi de bir ömürdür. Alican ihtilâlden evvel ortalık kızışınca politikadan tamamile çekilmişti ve bir apartman yaptırtımakla meşguldü. ünlerini inşaata nezaret etmekle geçirmekteydi. Eşi, kendisiyle yapılan bir röportajda anlatmıştır: ihtilâl sabahı, hareketi duyunca "Tamam! Ha- nım, Menderes böyle bir oyun tertipledi. Şim- di, başlattığı isyanı bastıracak. Ondan sonra diktatörlüğünü , ilân edecek. Gelsin sehpalar, gelsin idamlar.." demiş. Eşi, hadisenin bu olma- dığını kıymetli politikacımıza anlatıncaya ka- dar akla karayı seçmiş. Nihayet öğle vakti, Sa- yarla diğer D.P. kodamanlarının tevkiflerinden sonra Menderesin de emniyet altına alındığı bil- dirildiğindedir ki Alican kazın ayağının düşü ün- düğü gibi olmadığını görmüş ve kazanan ihti- lâlcilerden Bakanlık teklifi alınca müsbet ce- vap vermiş. Hükümetin kurulması, tabii, en ziyade ba- tılı gazetecilerin kafasında bir de askeri Milli Birlik Komitesine lüzum bulunup bulunmadığı sorusunu doğurdu. İsmet Paşanın bizim evde tertiplediği ilk basın toplantısında bir anglo- sakson gazetecisinin böyle bir soru yönelttiğini hatırlıyorum. İsmet Paşa buna cevaben, bir as- keri ihtilâlin ertesi günü, hareketin temel uzvu olan komitenin kalkmasının düşünülemeyeceği- ni Söyledi. Gerçekten de Milli Birlik Komitesi, 1961 yazına kadar hep, gerçek kudreti temsil etti, Hükümet onun emrinde kaldı. Buna rağmen, herkeste bir heyecan, bir eyler yapmak" aşkının bulunduğu o ilk günler omiteyle Hükümetin münasebetleri gayet iyi gitti. Hükümet bir kaç gün sonra Gürselin baş- kanlığında toplandı. Gürsel Devlet Başkanlığı- nı, Başbakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve- killiğini, M.B.K. Başkanlığını ve Başkomutan- lığı kendi üzerine almıştı. Böylece, kâğıt üze- rinde tek kudret kaynağı oluyordu. Fakat bu, fiiliyatta hiç bir zaman böyle olmadı. Hükümet iyi bir program yaptı. Bakanlar kolları hemen sıvadılar. Reform lâfları ortalığı doldurdu. Bir ihtilâlin yapılmış bulunmasına rağmen idare mekanizmasına karışıklık değil, ciddiyet ve dü- zen geldi. Ancak, uzun vadeli çalışmaların im- kânsızlığı kısa zamanda bu güzel havayı orta- dan kaldıracak, Komitenin kendi içindeki çekiş- meleri hem hükümet faaliyetine, hem memleket ortamına tesir edecektir. (9 İsmet Paşayla 10 Yıl, Cilt 1 — Akis Yayınları Türkiyedeki ihtilâlin, hemen ertesi günü, Batı, hareketin "Kuvvetli Adam'ını aradı, An- karada, zaten, İhtilâl günü dünya kadar yaban - cl gazeteci vardı. 28 Nisandan itibaren başl Ni yan hadiseler, daha sonra, NATO Dışişleri kanlarının İstanbuldaki toplantısı dış basinin temsilcilerini Türkiyeye çekmişti. Bunlar dev- rin iktidar çevreleriyle olduğu kadar biz, muha- va çevreleriyle de temas ediyorlardı ve bi- zimle daha bir arkadaştılar. Akşamlan bazıla- rıyla buluşuyor, bir kaç kadeh arasında mem- leketin hali ve istikbali konusunu konuşuyor- duk. Bunlardan bir fransız gazetecinin, 26 Ma- yıs günü bana "Ankara gayet sakin" dediğinde "13 Temmuzda Bağdat da sakindi" cevabını verdiğimden 27 Mayıs sabahı bizim eve nasıl koştuğunu, "Siz ihtilâli biliyordunuz, bana çıt- lattınız, fakat ben anlamadım" diye beni gül- dürdüğünü anlatmıştım. (*). Bu gazetecilerin, 27 Mayıstan itibaren akıllarına takılan soru ise şu oldu: "— Nasır kimdir?" Türkiyedeki hareketi Mısır ihtilâline ben- ami: Bizdeki Necibi bulmuşlardı. Şim- di, bir Nasırın peşindeydiler. Gerçi hadisenin, böyle bir benzetmeyi makul gösterecek tarafla- rı yok değildi. Hareketi genç subaylar, bilhas- sa, albaylar hazırlamışlar, hattâ gerçekleştir- mişlerdi. Gürsel, Ordu üzerinde bir otorite sağ- lanabilsin- diye sonradan başa oturtulmuştu. Fakat, albaylar arasında Nasır kimdi? Yaban- cı gazetecilerin muhayyeleleri -belki de “seziş- leri" demek daha doğrudur- bunu da bulup çı- kartmakta gecikmedi: Albay Alpaslan Türkeş. Dış basında, 27 Mayısı hemen Sürkiyede günlerde, daha ihtilâlcilerin adları Türkiyede dahi bilinmezken Albay Türkeşin "ihtilâlin Kuvwvetli Adamı" diye takdim edilivermesi ba- sit bir tesadüfün neticesi değildir. Elbette ki Türkiyeye hep şark diye bakan bu yabancı göz- ler, ihtilâlde bir de egzotik taraf bulmanın suni gayreti içindeydiler. Bu gayret, bazı tertiplerle tâ, 22 Şubat hareketine kadar sürecek, ancak n sonra Batının akıllı gazetecileri Türkiye- de "askeri ihtilâller” devrinin kapandığım, ar- tık olsa olsa başarısız “askeri sergüzeştler"in olabileceğini anlayacaklardır. Fakat Albay Tür- keşin, bu egzotizm meraklısı gözlere kendisini aradıkları Nasır adayı, olarak takdim ettiği de bir gerçektir. Bunu bana yabancı bir çok gaze- teci, Gürselin kendileriyle görüştüğü ilk basın toplantısını takiben söylemişlerdir. Türkeş de oradaymış. Toplantıda gayet iyi bir ingilizceyle konuşmuş. Gürselin anlamadığı sorulara akıllı cevaplar vermiş. Gazetecilere, asıl kendisinin

Bu sayıdan diğer sayfalar: