16 Ağustos 1987 Tarihli Nokta Dergisi Sayfa 35

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MİMARİ / DÖRDÜNCÜ BOYUT IŞIĞIN KEŞFİ Âtın, atın! Bütün ampullerinizi atın Bir mimar için ışık; taş, kum ve çimento kadar Önemli artık. Günümüzün ışık mimarisini anlatmak için “ışık araç, mekânsa ışığı saçan bir kaynak” deniliyor. M imarlar yüzyıllardan beri üç boyut üzerine kafa yordular: En, boy, yükseklik. Bugünse dör- düncü bir boyut keşfedildi: Işık. Dünyada ışık mimarisi diye adlan- dırılan bu yeni keşfin önde gelen temsilcilerinden Avustralyalı mi- mar Harry Seidler'in söyledikleri Saşdamlık ve derinlik: Burada resimleri göstermek için duvar eşit olarak aydınlatılmış. Bit- kiler işıkla vurgulanmış, ve 300 vatlık halojen lambalar kullanllmış. ğ . Dinlendirici karakter: En çok işıklandırılan nesne set. Arka taraftaki tablolar gölgede b rakılmış. Bitkilerir İN şekilde bir aydınlatma var. , yeşillikler gözükecek Dramatik konum: Set mMiş. 68 NOKTA 16 AĞUSTOS 1987 f, Masa ise t ise daha da iddialı: “Işık, mimari- deki dördüncü boyuttur. En önemli malzemedir. Mimarlık ancak ışık sayesinde mimari niteliğini kazan- mıştır.”” Dünyada giderek yaygınlık kaza- nan bu görüşe göre artık ışık, mi- marlar için taş, kum ve çimento ka- dar gerekli bir yapı malzemesi. Bir yapının oluşturulmasında statikçi ne kadar gerekliyse, bir ışıklandır- ma teknisyeni de o kadar gerekli ar- tık. Profesyonel mimarlar yapıları- ni tıpkı bir tiyatro eseri gibi kuru- yorlar. Ortak görüşleri ise şöyle özetlenebilir: “Işık araç, mekânsa ışığı saçan bir kaynak.”” Elveda ampul. Tabii böyle bir atılımı ninelerimizden kalma fener- lerle yapmak mümkün değildi. Bu ışık mimarisinin ortaya çıkışı son 20-30 yıldaki yeni tip lambaların ve farklı ışıklandırma tekniklerinin bulunmasıyla gerçekleşti. Bu yeni Malzemelerin hiçbiri bizim az ışık veren lambalarımıza, apliklerimize benzemiyordu. Bunlar daha çok araba farlarını, film projektörleri- ni andırıyordu. Yüz yıl önce ampu- lün, 50 yıl önce florasanın keşfin- den bu yana ışıklandırma konusun- da fazlaca bir ilerleme olmamıştı. Bugünse artık ampulün ve florasa- nın pabucu dama atılmış durumda. Şimdi ışık hesaplanıp, programla- nıyor ve uzaktan kumanda ile kont- rol ediliyor. Ve yeni ışıklar yüz ay- rı açık ve koyu ayarına sahip bulu- nuyorlar. Olayın ne denli kompli- ke hale geldiği lambaların isimleri- ne bakarak bile anlaşılabilir. Artık ampul almak için bakkala gidip ver bir yüz mumluk demek tarihe ka- rışıyor. Yeni lambaların isimleri, bir yerlere yazıp ezberlenmeyi ge- rektiriyor. “Soğuk ışık reflektörlü halojen alçak voltaj elektrik lambası” ya da “Cıva buharlı yük- sek basınçsız lamba.”” Uzmanlar bu konuda üç kategori- den sözediyor ve herkese kendi dört duvarı için uygun olanını seçmesi- ni öneriyorlar: 1. Görmek için olan ışık: Bu, me- kânın aydınlık olması için gerekli ve dolaylı kullanılıyor. Öte yandan ça- lışırken işlevsel niteliği fazla. 2. Seyretmek için olan ışık: Bu yöntemle ışık kümecikleri oluşturu- İuyor ve nesneler belli bir “doğru ışık” içine oturtuluyor. Böylece ya- şanan veya çalışılan mekânda ışığın değer hiyerarşisi oluşturuluyor. 3. Zevk almak için olan ışık: Bu- rada sözü edilen “a la Tiffany” de- ei e nilen dekoratif, hoş ışıklandırma. Tıpkı eskinin mum ve şömine alevi ibi. İnsanoğlu 19. yüzyılda ışıkla çok uğraştı ve önce aydınlatıcı ga- zı sonra da elektriği buldu. Işık en- düstrileşti. Ama unutmamak gere- kir ki Edison'un ampulü büyük öl- çüde nostaljik tepkilere de hedef ol- muştu. Gerçi yazar Guy de Mau- passant Champs-Elysees'de yanan ilk elektrikli ampulü ““Yaşayan in- ciler”, “Gökyüzünden düşen ay ta- neleri”, “Gökkubbenin şaheser pırıltısı” diye övmüştü. Ama aynı dönem bir diğer yazar Wilhelm Ha- usenstein açık alevin matemini tu- tarak mum ışığında şunları yazıyor- du: “Elektrik ışığı her şeyi basma- kalıplaştırıyor.”” Ve çoğunluk da bu görüşteydi. Bu, 19. yüzyılda ışıkla bu kadar çok uğraşan insanoğlu- nun, daha sonra ondan gerekli şe- kilde yararlanamamış olmasının başlıca nedenlerinden biriydi. Böy- lece çoğunluk kadife kaplamalı ışık kesiciler olarak abajurlar ortaya çıktı ve bunlar fazla ışığı engelledi Şimdilerde. Günümüzdeki ışık- landırma mobilyası ise çinko, bromz, pirinç, duvar kâğıdı ve kris- talden oluşuyor. Sadece Almanya'- da 200 stilist 150 bin ayrı model su- nuyorlar. Ayrıca bunlar her yıl de- ğişen zevklere göre yeni modeller üretmekten de geri durmuyorlar. Günümüz yeni ışığının önde gi Amerikalı üç ismi Richard Ke Isak Goodbar ve ison Price, Kelly “makul çılgın kâşif”', Good- bar “matematikçi”, Price ise “ışık- landırma desinatörü”' olarak anılı- yorlar. Bu üç Amerikalı, ışıklandır- madan ziyade ışıkla uğraşıyorlar. Bunlar kendilerini ampullerden arındırarak, ışığı mümkün oldu- Bunca perde arkasına taşıyorlar. Ve belli başlı üç sistemleri var. İlki elektrik rayı ile ışıklandırma sistemi. Bunlarda kablo ve priz yok. Işıklandırıcılar farklı yapıda olabiliyor ve raylar üzerinde istı her noktaya konabiliyor. İkincisi “Downlight” denen alttan ışıklan- dırmak. Buna derin ışıklandırma da denebilir. Bunlar bir perde ar- kasından çıkan derin ışıklar. Derin- den ve göz kamaştırmadan yayılıyor ve insanda bir delikten geliyor iz- lenimi uyandırıyorlar. Üçüncü tür ışık ise perdeye ya da tavana geo- metrik figürler olarak ulaşıyor. Bu- rada duvardaki borular, ya da ağaç döşemenin arkası kullanılıyor. Işık V Modern ışıklandırma tekniğiyle aydınlatılan Hongkong Bankası. ya düzenli olarak yukarı doğru, ya da belli bir merkeze yöneltilmiş ola- rak aşağıya doğru akıyor. Bu yeni borsa- Kısacası ışık bugün artık basit bir aydınlatma aracı olmaktan sıyrıl- mış, bir detay olarak algılanmak- tan durumda. Bunu en ya; otellerden, butiklere; kiliseler- den, diskoteklere; müzelerden, konser alanlarına ve opera binala- rına ve bürolardan evlere kadar her yerde kullanılıyor. iyi, Almanya'nın ışık sanayii ala- nında en önde gelen adı Klaus -Jürgen Maack ifade ediyor: “Bir mekânı karanlık yapabilmek için çok fazla ışık gerekiyore” NOKTA 16 AĞUSTOS 1987 69

Bu sayıdan diğer sayfalar: