İşte Lenin (Ben Kingsley) eşi Krupskaya (L. Coron) ile trene biniyorlar TV / LENİN'İN TRENİ Ekranda devrime doğru 1917'de Lenin'in sürgünden Rusya'ya döndüğü trenin Öyküsü mini bir TV dizisine konu oluyor. Avrupa'nın dört televizyon şirketinin bu ortak yapımında başrolü Ben Kingsley canlandırıyor B öylesi Alman hükümetinin işi- ne geliyordu. Rusya'nın tek ta- raflı olarak savaştan çekilmesini is- teyen bu kararlı devrimciyle anlaş- ma yapılmış, onun Alman toprak- larının üzerinden bir trenle geçi sine izin verilmişti. Kapıları mül lü bir vagonla, hiçbir yerde durma- dan Zürich'ten Finlandiya'ya götü- rülecekti. Sonunda 3 Nisan 1917 gecesi, Lenin ve arkadaşları Peters- burg istasyonunda binlerce işçi ve asker tarafından karşılanıyordu. Üzerinde Alman İmparatorluğu- nun arması bulunan vagonun önünde toplaşan yorgun ama göz- lerinde kıvılcımlar parlayan işçi ka- labalığı “Savaşa son, Lenin'i iste- riz!” diye bağırıyorlardı. Banliyö trenlerinden inip işlerine yetişmek için acele eden Viyanalılar işte bu kargaşanın ortasına düşüvermişler- di. Devrimciler, görünüşe bakılır- 72 NOKTA 16 AĞUSTOS 1987 sa Viyana garına el koymuşlardı! Avrupa'nın gelmiş geçmiş en pa- halı TV dizisinin çekimleri bu yaz sonunda tamamlanıyor. Avustur- ya'da, başkent Viydna ve çevresin- deki tarihi mekânlarda çekilen “The Train” (Tren), aynı zaman- da küçük ekran için düşünülmüş en ilginç film projelerinin başında yer alıyor. Yönetmen Damiano Dami- ani, filminde, bu tarihi yolculuğa katılmış bir rehberin günümüze kalmış not defterinden yararlanı- yor... Senaryo bir gerilim filminin hız ve heyacanını içeriyor, siyaset ise daha çokolayların arka planın- da bir fon niteliğinde. Sürgündeki Lenin'in Rusya'ya maceralı bir yol- culukla geri dönüşü önümüzdeki yayın sezonunda Avrupa televizyon' kanallarında “canlı bir devrimci dalga”'ya yol açacak mı, merakla bekleniyor... Alman, Avusturya, Fransız ve İtalyan ortak ya- pımı “The Tra- in”in başrolün- de Ben Kingsley var. İngilizlerin son yıllardaki gözde oyuncusu, 1982'de Oscar aldığı Gandi'den sonra bir başka ünlü kişiliği, Le- nin'i canlandırı- yor. Kingsley, Lenin'i yeniden diriltti diyor çe- kim çalışmaları- nı - izleyenler. Ünlü aktör kaş- larını çatıp alnı- nı buruşturuyor, çalımlı yürüyü- şüne, Rusya'nın bulutsuz gelece- ğine bakan bir devrimcinin gü- venli ifadesini ekliyor. Aslında Kingsley”in rolüne yaklaşımı olağa- nüstü iddialı. O kadar ki, uzun bir tren yolculuğunun ruh durumunu yakalayabilmek için Kingsley Londra'dan Viyana'ya trenle gel- mek istemiş ama yapım takviminin dar zamanı bunu gerçekleştirmesi- ni önlemiş. Kingsley “seyirci beni büyük bir aktör olarak değil, Lenin olarak düşünmeli” diyor. Paris'te Bir Amerikalı, Gigi gibi filmlerde unutulmaz oyunlar çıkar- mış ve artık 56 yaşına merdiven da- yamış Leslie Caron dizide Lenin'- in karısı Krupskaya'yı oynuyor. Yapımcıların en büyük sıkıntısıysa, çok sıcak bir yaz geçiren Avustur- ya'da 1917'nin dondurucu kışının atmosferini yaratmanın zorluğu. Çekimlerin neden Avusturya'da ya- pıldığı sorusunun yanıtına gelince, ilk neden bu ülkedeki tarihi mekân- ların bolluğu ve uygunluğu. Ama tercih asıl olarak Avusturya'da hâlâ buhar lokomotiflerinin çalışıyor ol- masından kaynaklanıyor. Dört saatlik diziye 10 milyon do- larlık bir bütçeyle başlandı. Ucuz dekorlar yerine gerçek mekânlar yeğleniyor. Her şey en ince ayrın- tısına kadar, masraftan kaçınma- dan değerlendiriliyor. İddialı konu- ları, tarihi öyküleri daha çok TV oyunu halinde ekrana getirmeye alışmış Avrupalılar için bu yeni bir başlangıç. Sovyet devrimine girişin öyküsü, belki de küçük ekranda da bir devrime yol açacak e HEYBELİADA'DA BİR RUM DÜĞÜNÜ Epestrefe! * Heybeli'deki Ayios Nikol: yıldan beri ilk kez bir dü Ortodoks kilisesinde üç n töreni yapıldı. Yunanistan'a gidip yerleşmiş eski Heybeli sakinleri düğün için özel olarak uçağa atlayıp geldılşr. ? Gelmeseler cemaat bulunmayacak, Heybeli'de hepi topu altı Rum ailesi kalmış! A rkandan gelir şehir... İhtiyar Kosta ne güzel demiş. Şu bizim Yeniköylü Kosta, hani Sonradan gidip İskenderiye'ye yer- leşen “Ayakkabıcıoğlu”'. Bildiğiniz Kavafis. *“Başka bir yere giderim dedin, başka bir denize... Bundan daha güzel bir şehir bulunur elbet”'... Ye- ni bir şehir bulamazsın, yeni deniz- ler yok, arkandan gelir şehir... H onun sokaklarında gezecek, ni yerleri dolaşacaksın dönüp dolaşıp kendini bu şehirde bulacaksın... Gemi yok senin için, yol yok, sen ki kendini tükettin bu şehirde, tükettin demektir her yer- de de.. Buna benzer dizeler. Ustanın o eski Yunanca, katharevousa (orta Yunanca, Bizansça) ile günlük ko- nuşma dilinden yarattığı benzersiz karışım, nereden bulup çıkarıverdi- ği bilinmez o müthiş sesler, uyak- lar, Rumca'nın o kekik, tuz ve şa- rap kokan müziği tam verilemiyor. Bir akşamüstü, Ayios Nikolaos ki- lisesinin sıvası dökülmüş duvarla- rına, mumların solgun ışığı altında titreşen yorgun ermiş tasvirlerine, kucağında bebek İsa, ağlayan Mer- yem Ana'nın kederli yüzüne, üzer- lerine bolluk bereket getirsin diye avuç avuç serptiğimiz pirinç tane- leri altında utangaç utangaç gülüm- seyen Hrisanthos ile İoanna'ya ba- karken aklıma gelip gelip ustamın dizeleri takılıyor: “İpes, tha pagho $'alli yi, tha pagho s'alli thalassa... Mia polis alli tha vrethi kalliteri apo afti...” Sonra da: ““Kenourious to- pous dhen tha vris, dhen thavris al- les thalasses... İ polis tha se akou- louthi!” İşte böyle sevgili Hrisanthos ile İoanna, işte böyle sevgili dostlarım, şehir hep arkanızdan gelecek. Kub- beler, minareler, çan kuleleri, sur- lar, kıyılar sizi kovalayacak. Dönüp dolaşıp siz de şehre geleceksiniz. Konstantinoupolis. Dersaadet. De- raliyye. İslambol. Constantinople. Stamboul. İstanbul. Ya da sadece “polis”', büyük harfle “Şehir”'... Bizim şehrimiz, sizin ve bizim or- tak yurdumuz... Yıllar önce Halki adasından, adını artık kimsecikle- rin böyle anmadığı, yıllar sonra Heybeli dediğimiz adadan kalkıp Atina'ya, o isimleri Yeni İzmir, Ye- ni Trabzon, Yeni Giresun, Yeni Aydın gibi özlem kokan semtlerden birine, yok, belki de bunlara değil, belki de Arnavutköylülerin toplaş- Bir özlem, böyle çoşkuya dönüşüyordu Heybeli sokaklarında tığı Faliron'a yerleşmiş iki eski ve köklü İstanbul ailesinin çocukları, bir cuma sabahı Elinikon Havaala- nı'ndan Şu Onassis'in tayyare şirke- tinin, Olympic'in bir uçağına atla- dığınız gibi soluğu burada alacak- sınız... Keçelidis ile Hari aileleri, oğulları Hrisanthos ile kızları İoan- 'na'nın bu mutlu günlerinde sizleri de aralarında görmek isterler! Biz- leri de görmek ister misiniz çocuk- lar? Bizleri, eski dostlarınız, eski komşularınızı, siz gittiniz gideli si- zi özleyenleri, arayanları? Nikâhınız, babalarınızın, dedele- rinizin, atalarınızın toprağında (toprak bizim olduğu kadar sizin çocuklar, hatta daha da fazla sizin, siz buraya yerleşeli iki bin beş yüz yıl geçmiş, biz hepi topu beş yüz otuz dört yıl önce geldik), kimbilir ne zamanlara dayanan, adalı balık- çıların ve umum balıkçı milletinin koruyucusu Ermiş Nikolaos'a adanmış bu harap, boynu bükük kilisede kıyılacak... Kirie Eleison, İsa size şefaat etsin ve sizi kutsasın, evliliğiniz mutlu, çocuklarınız boy boy, yuvanız şenlikli olsun, evlai- meni vasiliya tou patros, “bütün resimler bizi gözetlerken tahtalar- dan” Kilise dökük. Vaktiyle, keşişler ve gözüne mil çekilmiş, iğdiş edil- b () Rumca: "Geri dön!” NOKTA 16 AĞUSTOS 1987 73