16 Ağustos 1987 Tarihli Nokta Dergisi Sayfa 38

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

miş prensler ve imparatorlar bura- lara sürgüne gönderilirken tam de- niz kenarındaymış. 1750'lerde, de- mek epey sonra, rıhtim doldurulu- yor. Kilise civarı da çarşı olmuş. 1775'te ölen patrik I. Samuel'in, İs- kenderiye Patriği Artemios'un, Ka- dıköy Metropoliti Yerasimos Efen- di'nin burada yattıkları söyleniyor. 1857'de esaslı bir tamir görmüş. 1950'lerdeki son restorasyon sıra- sında da çan kulesi elden geçirilip bugünkü zevksiz saat kondurulmuş üzerine. 1950'ler ne zaman, benim Beşiktaş'ta yukarı mahallenin Rum çocuklarıyla çete savaşlarına giriş- tiğim, annemin 6/7 Eylül gecesi ka- pı komşumuz Maria ile kızı Hara'- yı eve alıp saklayıp koruyup kurtar- dığı, oğlunu bir güzel patakladığım Kiria Vangelio'nun kocası ölünce bana kuş üzümlü “koliva” verip başımı okşadığı yıllar. Halki'yi kimseler anmıyor, vapurlarla def dümbelek Heybeli'ye çamlık sefa- sına gidilir. Neyse ki o zaman da- ha akordeon da var. Ayios Nikolaos bugün yeniden tamir görüyor. Bahçe tarafından bakınca duvarın içine gömülmüş, kakılmış bir Bizans kabartması. Boynu bükük. Bu kiliseyi hangi şaşkın böyle boz rengine boyadı? Hadi biz İstanbul'u çirkinleştirmek için elimizden geleni ardımıza ko- muyoruz, siz de mi “pedia?” Gelinle damadın arkasından ki- liseye girmeden son cıgaralarımızı içerken, Yannis kederle gülümsü- yor: “Bütün İstanbul'da saysan bin bcş yüz kişi ya çıkar, ya çıkmaz...”” “Bana dört bin demişlerdi.”” “Nerede kardeşim? Heybeli'de bile kala kala altı aile kaldı.” Nesli tükenmiş kelaynak kuşları gibi... Aman Allah'ım, Yannis na- sıl da bana benziyor, aynı kaşlar, aynı burun, aynı gözlük, dudakta aynı buruk gülümseme, benim bi- raz kısam, biraz yaşlım. Papas Efendi tirit, oldukçı da heyecanlı. Eli ayağı titriyor. Üç yıl- dır ilk kez bir düğün töreni yöne- tecek. Ondan önce de yeni bir dü- ğün için gene üç yıl beklemek ge- rekmiş. Adada evlenecek genç kal- mamış ki, ihtiyarlar “Bizim vata- nımız burası, burada doğduk, bu- rada öleceğiz” diye direniyorlar ama, gençlerden ipini koparan Ati- na'ya kaçıyor. Yüklüce bir paray- la gidip Lausanne'a yerleşme uya- nıklığını gösteren Nikos, “Nasıl git- mesinler kı ” diyor, “burada hayat mı kaldı? 74 NOKTA 16 AĞUSTOS 1987 Kilise, sanat tarihiyle haşır neşir olanların bileceği gibi, haç planlı. Dört küçük kubbe, ana kubbeyi ta- şıyor. Kemerlerde İncil yazarları Yoanna, Matta, Luka ve Markos. On iki havari, son yemek, altın yal- dızlı işlemeler, kabartmalar, gümüş süslemeli ikonalar: Bütün anaların temsilcisi Meryem, Hrisanthos ile Ioınna 'ya iki oğlan bir de kız ver- Adada artakalmış birkaç ihtiya- rın oluşturduğu koro, titrek elleri; le, kavanoz dipli gözlükleriyle, ma- kam üzerine Kirie Eleison duasına başladı. Heybeliada tarihçisi Nejat Gülen, Halki tarihçisi sevgili Dok- tor Ahilas Milas, ah şimdi sizler de burada olacaktınız... Papas ya- makları koroyla söyleşideler. Kü- çük çocuklar ortalıkta koşuştur- maktalar. Papas Efendi ters ters dönüp bakıyor: Gürültü patırtı is- temem ey günahkârlar! Tuhaf şey, Ortodoks kadınları göğsü bağrı açık giysilerle gelmişler, abdest mabdest alınmıyor, bunlar kiliseye ayakkabıyla giriyorlar! Zavallı “gâvurcuklar”', öbür dünyada, ce- hennemde cayır cayır yanacaklar, haberleri yok! Saçları balmumu çiçekli küçük Böyle cemaati nereden bulacak bir daha Ayios Nikolaos Kilisesi şirin kızlar gelinin upuzun duvağı- nı taşıyorlar. Atina'dan, Kolonaki Meydanı'ndaki şık butiklerden bin- lerce drahmi sayılıp alınmış son moda tuvaletleri, geniş kenarlı çi- çekli şapkalarıyla Rum dilberleri göz süzüyorlar; merhaba Despina, görmeyeli ne kadar güzelleşmişsin, ulan Apostol n'aber yau, vay Ero- laki, ti kanis, kala ine, Nuri nere- de, gelmedi mi, Adnan neden içeri %ırmiyur kuzum, bahçede bekliyor, (oanna'yı taa şu kadarcıktan tanır, çok da sever, içeri gelsin, günaha girermiş abi, boşversene burası Tanrı'nın evi, İsa Musa Muham- med hepsi bir, Tanrı bir yollar ay- rı, biz de Müslümanız abi, İsa Pey- gamber bize de şefaat ets Kilisede Müslüman sayısı hatırı sayılır. Aman yanlış bir şey yapma- yalım diye Müslümanlar Hıri: yanlardan daha dikkatli, daha bir saygılı mı? Beyaz kurdeleyle birbi- rine bağlı çember taçlar gelinle da- madın başlarına yerleştirildi, isim babaları ondan ona ondan ona de- ğiştirip duruyor, bu bağ sizi birleş- tirsin çocuklarım. Avuçlarımızda- ki pirinç, mercimek, nohut tanele- rini sevinçleçocukların üzerine ser- piyoruz, arada para atanlar da var, bereketiniz bol ola Hrisanthos ile İoanna Papasın etrafında üç kere dön- düler. Son dualar ediliyor, tören bitmek üzere. Yamaklar, eski Bi- zans ikonalarında görüldüğü gibi tıpkı, aynı pozlarda, ellerindeki kutsal kitapları derleyip toparladı- lar, terlerini siliyorlar. Kapıda ni- kâh şekeri dağıtılıyor. Çocuklar, ikişer tane almayınız! Çocuk mil- leti, Türk, Rum, hep aynı millet. İnsanoğlu dediğin hep aynı. Ama burada, kapıyı kuşatıp bahşiş dile- nen, kafaları iki numara tıraşlı, ka- buk kabuk yara izi dolu, sümüklü veletler yok. Bizim salaş ve bakım- sız evlendirme dairelerinde olduğu gibi fotoğraf çekme tekelini ellerin- im nnüd“ ğünü izlemeye gelmiş eski dost, Halkili, yani Heybelili, 1967'de git miş, yirmi yıllık Atinalı sayılır, dünya şekeri bir insan), demin ge- çerken Altın Fıçı meyhanesinde be- ni alıp 1922 sonbaharına, 1922 son- baharında Pire Limanı'na, İzmir yangınından kaçırdıkları yatak yor- gan denklerinin üzerine bitkin se- rilmiş acılı insanlara götüren eski bir rebetiko türküsü çalıyordu: “Dio Manges me Baglama”', bağ- lama çalan iki serseri... ““Oriste Pasamu” diyor meyhaneci, ulan sen tam bu akşam benim aradığım adamsın, rakıyı açtıralım, beyaz peynirimizi, kavunumuzu, midye tavamızı söyleyelim, son vapuru yakalayıp seni oteline bırakmadan önce | biraz politika konuşalım, yü- Kavafis'- ) > İ henmek Ka de tutan, düğün sahipleriyle kavga çıkaran fotoğraf mafyası çeteleri de Çıceklerle süslenmiş at arabası bekliyor, hemen bütün Heybeli sa- kinleri, Müslüman'ı, Yahudi'si, Er- meni'si,Rum'u koşup gelmiş, el çır- pıyorlar, eski ve koca bir impara- torluğun halklarından bir demet iş- te, tasada da sevinçte de ortak ol- duğumuz o eski altın günlerin kü- çücük bir kırıntısı... Atların ko- Şumlarını çözmüşler, arabacı deh diyor, atlar gidiyor, araba kalıyor, ortalık alkış kıyamet, bunu yapan mutlaka o Pavlos hergelesi olmalı. Dimitri de yardım etmiştir, eh ben onlara sorarım! Akşama Hotel Panorama'ya gö- bek atmaya gidilecek. Yürü Fran- go, biz de iskeleye inelim (Frango Karaoğlan Yunanistan'dan bu dü- ten karşılıklı birkaç şiir okuyalım (çok rica ederim, elbette “orijinalin- den', seni Rumca bilgimle şaşırt- mak hoşuma gidiyor), Atina'dan Plaka tavernalarındaki servisin kö- tülüğünden, Moralıların katılığın- dan, Paşalimanı'nın hüzününden dem vuralım, eski İstanbul'u, ço- cukluğumuzun ortak İstanbul'unu konuşalım. Neden gittiniz be Frango? Neden şu harap kilisede düğünler üç yılda bir yapılır hale geldi? Neden harap şu kilise? Nerelerdesiniz dostları- mız? Gittiniz de mutlu mu oldu- nuz? Siz gittiniz gideli şehrimiz, bi- zim şehrimiz, bizim şehrimiz ol- maktan çıktı Frango... Ne demiş Kiria Sotiriyou? “Kardeşi kardeşe kırdıranın Allah bin belasını ver- in””'... Biz sizin yaptıklarınızı çok- tan affettik be Frango, yakılan ka- sabalarımızı, bayrağımızı paspas yapıp tahta silen komşularımızı, kadınlarımızı, çocuklarımızı doğra- yan faşolarınızı, o toplu mezarla- rı, her şeyi, her şeyi unutalım. Kar- şılıklı unutalım. 6/7 Eylül adısını ve... Her şeyi siz de unutun. Biz eski ve büyük bir imparatorluğun kardeş halkları, “bir denizin iki kıyısında birbirin- den güzel iki millet”,unutalım bun- ları gitsin. Evet kardeşi kardeşe kır- dıranın Allah bin belasını versin! İşte sana'*yurda dön”'çağrısı ya- pıyorum! Hep birileri birilerine bo- zulduğunda yurda dön çağrısı ya- pacak değil ya, ben de dostlarımı, komşularımı çağırıyorum. Siz git- tiniz gideli İstanbul'un eski tadı yok, geri dönün kardeşler, ne olur geri dönün be, geri dönün vre, ne olur... Eagin ARDIÇ NOKTA 16 AĞUSTOS 1987 75 ae GN eei eee ERR eee ü ai d ü li ei N ea £ — D — o l a e e L ee

Bu sayıdan diğer sayfalar: