11 Haziran 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

11 Haziran 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bilenler ve Bilmeyenler Ahmet Önispir bilmiyor. AP'ye mensup 88 Millet Meclisi üyesinin değişik suçlarla itham edildikle- rini ve AP'nin, a mekten kurtulmak için istediğini bilmiyor. geldi de bu konuyu kendisi ile konuştum. Hele Dış- işleri Bakanının da bu listeye dahil olduğunu ve ne gibi suçlarla itham edildiğini, Meclis zabıtalarında bunların mevcut olduğunu söyleyince büyük bir şaş- kınlık geçirdi, sonra güldü, "çocuk mu kandırıyor- sun?" der gibi güldü. Ahmet Önispir, Ceyhann Mustabeyli köyünden APTi bir genç. Ama neden AP'ye oy verdiğini bilmi- yor. Partiyi futbol takımı tutar gibi tutuyor. Karşı tarafı tutanlara karşı olduğu için tutuyor. Gazete okumuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisine gönder- diği kimselerin orada ne yaptıklarım izlemiyor, bil- miyor, üstelik bunları bilmek zorunda olduğunu da bilmiyor. Haymanalı Sermet Demirer de bilmiyor, neden AP'li olduğunu. Son ayların hiçbir olayından haberi yok. Kendisi Atatürk çocuğu, Atatürk aleyhinde yazı yazılabileceğine inanmıyor. AP'li bir milletvekilinin böyle bir şeye cüret edebileceğini aklının ucundan geçirmiyor. Haymanalı Sermet Demirer gerici değil, nurcu değil, din sömürücülüğüne de taraftar değil. Ama bu kimselerin rahatlıkla barınabildikleri bir parti için çalışıyor! Fatih Sultan Mehmet Istanbulu atıyla zaptetmiş diye at partisini tuttuğunu söylüyor, göğsüne taktığı at rozeti ile övünüyor. Buda ona yetiyor. Yurdun dört bir köşesinde oy kullanan Fatmala- ra, Ayşelere, Halimelere gelince, bunlar eşleri öyle istedi diye kırata mühür basmışlar. "Başbakan im?" diye sorunca, Adananın Veysiye köyünden bir Ayşecik bana şu cevabı verdi: “— Galiba İsmet Paşa... Kendisi AP'li idi..." Daha da acısı var: Savaştepe kuran kursu hoca- sının yirmiiki yaşındaki genç eşi, Atatürkü hiç bilmi- yor. Kendisine, İzmir dönüşü, motorlu trende tesadüf ettim. Tam yanıma oturdu. Hasta çocuğunu Balıke- sire ,götürüyordu. Dertleştik. — Sa a adı neden Savaştepe olmuş, bi- lir misin?" diye sordum. Bilmiyordu. Atatürkü de hiç duymamıştı. lâl Savaşı, siyasi partiler diye bir bilgisi yoktu. aha, dahası da var.Etliğin sırtında Piyangote- İstik- Butik, "Pencere" isimli, göğüs al- ken Nona, bir süre bu boğucu şap- pede rastladığım küçük Hasan Hüseyin de Atatürkü bilmiyordu. Halbuki o gün 19 Mayıstı. Esertepeye giderken yolumuzu kaybetmiş, Piyangotepeye sap- mıştık. Cin gibi bir oğlan bize yardım etti, taksiye at- layıp bizi Esertepeye kadar götürdü. Yolda konuş- tuk. İlkokul üçüncü sınıf öğrencisiydi. O gün bayram olduğu için okula gitmemişti. "Ne bayramı?" deyin- ce, cevap veremedi. Atatürkün de türk ulusu için neler yaptığım bilmiyordu. Ama gerçekleri bilmiyenlerin, hatta Atatürkü bilmiyenlerin kuvvetle bildikleri birşey var: Oy san- dığına gitmenin yolunu, zamanında kütüklere yazıl- manın yolunu gerçekten biliyorlar ve hiç kaçınmı- yorlar. Şimdi biraz da Ankaranın Kavaklıderesinin Gülözü sokağı sakinlerinden söz etmek istiyorum. Kavaklıderenin bu şirin çıkmaz sokağında oturanlar Atatürkü iyi bilirler, memleket sorunları hakkında iç- lerinde kitaplar yazabilecekler bile vardır. Hele bir ekonomik, siyasi ve sosyal dertlere şöyle bir dokunun, her birisi, bu konular üzerinde saatlerce nutuk atabi- lir. Onları dinlerseniz, hayran olursunuz. Öylesine de vatanseverdirler. Ama ne yazık ki, bunlar da oy san- dığının (yolunu bilmezler! Benim, Kavaklıderenin Gülözü sokağı ile herhangi bir ilişkim var zannedil- mesin. O ri sayın sakinlerinden bazılarını, yal- nızca 5 an günü, tesadüfen bir sandık ame tanıdım. İsimlerini arıyorlardı. Bütün Ankarayı isimlerini bir yerde bulabilme umudu içinde aramış- lardı. Nihayet, son dakikada oy kullanma görevini yerine getirememenin ıstırabı içinde nasıl kıvrandık- larını gördüm. Beraber kütüklere baktık ve bu soka- ğın tümü ile unutulduğunu öğrendik. Ne yazık ki bu sokakta oturan tek bir kimse, zamanında hakkını aramamış, kütük kontrolü yapmamış, demokrasinin bu yolda kendine verdiği görevi yerine getirememişti. Bugün büyük şehirlerin merkezlerinde, ihmal yü- zünden aynı duruma düşmüş nice vatandaşlar vardır. Bu sırada kayıtlı oldukları halde evlerinde oturan ne- m lafını etmeye bile değmez. ne azık ki, oyunu kullanmıyanların büyük çoğunluğunu da bunlar teşkil etmektedir. Demokrasimizin büyük derdi, aydının görevini yapmaması, yan gelip otur- ması veya çıkarcı olmasıdır. Suçlu, oyunu bilmeden kullanan ve herşeye rağmen vatandaşlık görevini ye- rine getiren değil, bile bile oyunu kullanmayandır. Jale CANDAN kü o gün havuzun açılışı vardı ve tından itibaren üçken şeklinde ke- silmiş seksi mayonun yanında, plaj kadının yalnızca gözlerini meydana çıkaran bir peçe-şapka da hazırlan- mıştı. Bu peçe- şapka ile bir kadın, kim olduğunu hiç belli etmeden, is- tediği bikiniyi de pekâla giyinebilir- di. Ama asıl amaç, kaç - göç değil de yüzün yanmasını engellemekti. Man- 11 Haziran 1966 ka ile dolaşdıktan sonra nihayet o- nu fırlatıp attı ve Mogan yüzme ha- vuzunun etrafında bikinileri alkış- layan başkent kadınları, bir kere da- ha, peçeden kurtulmanın mutlulu- ğunu duydular. Defile güzel başlamış, fakat rüzgar şiddetini artırdıkça, davetli- lerin keyfi kaçmaya başlamıştı. Çün- pek çok davetli, sıcağı görünce, çok yer tutmayan mayolarını küçülen çantalarına sıkıştırmışlardı. Netice - de, suya yalnızca Nonanın uçan şapkası girdi. Bikinili mankenlerin resimlerini çekmek isteyen foto mu- habirleri ise, birkaç tehlike atlat- tıktan sonra ıslanmaktan kurtuldu- lar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: