11 Haziran 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

11 Haziran 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Konuşma Profesör Kabelaç bu iş için Ak manyaya ve Fransaya gitmiş, Ora- daki elektronik e stüdyoları- nı incelemiş. bu alanda da köklü adımlar Ağhenk Pragda. Söz bu yeni akımlardan açıl- mışken size çağdaş çek müziğinde benim en fazla ilgimi çeken şeyi anlatayım: ister soyut, ister ser- best atonal, ister dizisel atonal, ister elektronik olsun, dinlediğim hemen bütün eserlerde milli bir nabız atışı vardı. Matematik gibi birşey çıkmıyordu ortaya, hiçbir yere yerleştiremiyeceğiniz, dünya- nın üzerinde hiçbir toprağa otur- tamayacağmız bir müzik değildi unlar. Düpedüz çek müziğiydi. İşte Kabelaçın ve ilerici gençerin çalışmasında beni en çok bu hay ran bıraktı. — Peki ilericileri, illâ ki popü- ler ezgi yaratma sevdasında olma- yan bestecileri aforoz etmiyorlar mı? Yani bir Vakitler Sovyet Rus- yada partinin hışmına uğrayan bir Prokofyefin başına gelenler Prag- da genç kuşak bestecilerinden bi- rinin de başına gelemez mi? ıllarca önce hocam Suk bana birşey demişti; hâlâ unuta- mam. Ben çok temalı bir müzik yazarım, demişti; arkadaşım No- vak iki temalı yazar, dostum Ha- ba temasız yazar. Ben temasız ya- zamam ama onların yaptığını ka- bul ederim, oi rım. Bugün de Pragda softa müzikçiler yok. — Öyleyse bir yılda epey de- gişmiş Prag. Geçen festivalde ben oldukça hayal kırıklığına uğramış- tım. Çağdaş bestecilerin eserlerin- de bugünün ileri arının izi- ne taslamadığım için. Glazunof ite Prokofyef arasında salınan bir mü- zik; üstelik Prokofyef kadar da ustaca değil. Sonra kırk yılda bir kaliteli bir konser olduğu vakit salon boş kalıyordu. Meselâ Viya- nadan gelen bir topluluk Schoen- berg'in eserlerini seslendirdi; kon- serde bir avuç dinleyici ya vardı, ya yoktu. Peki, devletle sanatçı münasebe- tini nasıl buldunuz Pragda? Devlet, sanatçıları gütme- den, belirli bir yöne doğru itme- den her yapılan işi değerlen- diriyor. Besteci eserini tamamlar 11 Haziran 1966 tamamlamaz notalar yazılıyor, en güzel şekilde basılıyor; gecikme- den orkestralar çalıyor eseri, bu kayıtlardan güzel plaklar yapılı- yor. Biliyorsunuz, Supraphon plak- ları bugün bütün dünyaya yayıl- mış vaziyette. Eskiden kalitesi o kadar iyi değildi bu plakların ama şimdi en iyi plaklarla boy ölçüşe- cek gibi. Çekoslovakyada hemen hemen her konserde bir çek beste- cisinin eseri çalınır. — Biliyorum, acaba biz de o günleri görecek miyiz diye düşü- nüyorsunuz şimdi. Vakıa eskisi gi- bi sırt çevirmiş, değil Cumhurbaş- kanlığı Senfoni Orkestrası türk bestecilerine ama insan bütün so- listlerden daha fazla ilgi bekliyor. Geçenlerde ben birine bu konuda sitem ettim de "zaten kaç eserleri var bizimkilerin" dedi. — Olanları çalsınlar, biz sevi- niriz. Bu iş herşeyden önce bir "arz-talep" meselesidir. Neyse, biz Oo konumuzda çıkmayalım. dünyanın misil inizyiciieiğ çek mü- ziğini, yorumcularını tanıt- mak. — peki bu kadar dostunuz oldu- ğuna göre Pragda, ilerisi için fay- dalı bazı temaslarda bulunabildi- niz mi? — Umuyorum. Çeşitli toplantı- larda yetkili çek müzikçileriyle biraraya geldik. Kendilerine an- latmak istediğim şey çok basitti. Dostluk, kültür münasebeti karşı- lıklı olur, dedim. Biz Türkiyede çek bestecilerinin eserlerine tasav- vur edilemiyecek kadar çok yer veririz. Dvorak, Smetana ve hat- ta Janacek memleketimde en po- püler bestecilerin arasında sayılır. Buna karşı siz ne yaptınız; tek türk bestecisinin eserini konser programlarınıza aldınız mı? Son- ra bu seçkin müzikçi topluluğuna benim Balladumla Ulvi Cemal Erkinin keman konçertosunun bandlarnı dinlettim. Ulvinin kon- çertosunu Suna Kan çalıyordu. Hem eserleri beğendiler, hem de Suna Kana bayıldılar. Ayrıca Prag Radyosu da bu bandların birer Faruk GÜVENÇ m çıkardı. - Cumhuriyet Ba ayramı da bir saatlik bir türk müziği li hazırlayacaklar ve bu eserleri yayınlayacaklar. Ay- nı bandların bir kopyasını da mü- zik fondu arşivlerine aldı. Bu te- masların meyvesini (önümüzdeki yâ toplayacağımızı sanıyorum. Ayrıca oradaki Büyük Elçimiz İsmail Erez de yok sanatsever bir insan. Elçilikte büyük bir ziyafet verdi ve Çekoslovakyanın kalbur- üstü bütün müzikçilerini birara- ya topladı. O toplantıda da kültür konuları üzerinde etraflıca konuş- tuk. Sanat mübadelesi konusunda uygun bir zemin hazırlayabildiği- mi sanıyorum. Son olarak bir de müjde vereyim: Filarmoni Orkestrası e mevsimin ba- şında İstanbul v kon- serler verecek. Üç konser İstan- bulda, iki konser de Ankarada. mi var Ançeri Yk Gİ , dinleyici olarak s Foztivalde hangi olaylar etkiledi? — Artur Rubinstein'dan Bra- hms'ı ın ikinci piyano konçertosu- nu dinledim. Bugün Rubinstein tam seksen yaşında. Tabii hariku- lade çaldı; ama insan seksen ya- şındaki bir adamı bu kadar sıkıntı- ya sokar mı? Festivalde kompozisyon olarak en çok Kabelaçın orkestra için 9 minyatürünü beğendim. Eserin ilk . Bir de Mn eseri söyliyeyim: Milhaud'nun o- nuncu senfonisi. Prag Festivali için yazmış. Hep aynı şeyleri söy- lüyor ve bir söylüyor, bir süre son- ra Milhaud'nun o kolaylığından sıkılıveriyorsunuz. Sözün kısası, tadı tuzu yoktu bu senfoninin. — Ben Pragın konser salonla- rını beğenmemiştim. Seslerin faz- la yankılandığı (o gürültülü salon- lar, — Evet, öyle. Hepsi eski bina- lar. Ama Pragda ki konser salonla- rını, Pragda konser verilebilecek yerleri iki elin on parmağıyla sa- yamazsınız. Simdi yeni ve modern Ur konser salonu daha yapacak- larmış. İster beğen, ister beğen- me; koca İstanbul şehrinin tek bir konser salonu olmadığım dü- şününce insan Pragın kötü salon- larını bile kıskanıyor. 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: