Konuşma Profesör Kabelaç bu iş için Ak manyaya ve Fransaya gitmiş, Ora- daki elektronik e stüdyoları- nı incelemiş. bu alanda da köklü adımlar Ağhenk Pragda. Söz bu yeni akımlardan açıl- mışken size çağdaş çek müziğinde benim en fazla ilgimi çeken şeyi anlatayım: ister soyut, ister ser- best atonal, ister dizisel atonal, ister elektronik olsun, dinlediğim hemen bütün eserlerde milli bir nabız atışı vardı. Matematik gibi birşey çıkmıyordu ortaya, hiçbir yere yerleştiremiyeceğiniz, dünya- nın üzerinde hiçbir toprağa otur- tamayacağmız bir müzik değildi unlar. Düpedüz çek müziğiydi. İşte Kabelaçın ve ilerici gençerin çalışmasında beni en çok bu hay ran bıraktı. — Peki ilericileri, illâ ki popü- ler ezgi yaratma sevdasında olma- yan bestecileri aforoz etmiyorlar mı? Yani bir Vakitler Sovyet Rus- yada partinin hışmına uğrayan bir Prokofyefin başına gelenler Prag- da genç kuşak bestecilerinden bi- rinin de başına gelemez mi? ıllarca önce hocam Suk bana birşey demişti; hâlâ unuta- mam. Ben çok temalı bir müzik yazarım, demişti; arkadaşım No- vak iki temalı yazar, dostum Ha- ba temasız yazar. Ben temasız ya- zamam ama onların yaptığını ka- bul ederim, oi rım. Bugün de Pragda softa müzikçiler yok. — Öyleyse bir yılda epey de- gişmiş Prag. Geçen festivalde ben oldukça hayal kırıklığına uğramış- tım. Çağdaş bestecilerin eserlerin- de bugünün ileri arının izi- ne taslamadığım için. Glazunof ite Prokofyef arasında salınan bir mü- zik; üstelik Prokofyef kadar da ustaca değil. Sonra kırk yılda bir kaliteli bir konser olduğu vakit salon boş kalıyordu. Meselâ Viya- nadan gelen bir topluluk Schoen- berg'in eserlerini seslendirdi; kon- serde bir avuç dinleyici ya vardı, ya yoktu. Peki, devletle sanatçı münasebe- tini nasıl buldunuz Pragda? Devlet, sanatçıları gütme- den, belirli bir yöne doğru itme- den her yapılan işi değerlen- diriyor. Besteci eserini tamamlar 11 Haziran 1966 tamamlamaz notalar yazılıyor, en güzel şekilde basılıyor; gecikme- den orkestralar çalıyor eseri, bu kayıtlardan güzel plaklar yapılı- yor. Biliyorsunuz, Supraphon plak- ları bugün bütün dünyaya yayıl- mış vaziyette. Eskiden kalitesi o kadar iyi değildi bu plakların ama şimdi en iyi plaklarla boy ölçüşe- cek gibi. Çekoslovakyada hemen hemen her konserde bir çek beste- cisinin eseri çalınır. — Biliyorum, acaba biz de o günleri görecek miyiz diye düşü- nüyorsunuz şimdi. Vakıa eskisi gi- bi sırt çevirmiş, değil Cumhurbaş- kanlığı Senfoni Orkestrası türk bestecilerine ama insan bütün so- listlerden daha fazla ilgi bekliyor. Geçenlerde ben birine bu konuda sitem ettim de "zaten kaç eserleri var bizimkilerin" dedi. — Olanları çalsınlar, biz sevi- niriz. Bu iş herşeyden önce bir "arz-talep" meselesidir. Neyse, biz Oo konumuzda çıkmayalım. dünyanın misil inizyiciieiğ çek mü- ziğini, yorumcularını tanıt- mak. — peki bu kadar dostunuz oldu- ğuna göre Pragda, ilerisi için fay- dalı bazı temaslarda bulunabildi- niz mi? — Umuyorum. Çeşitli toplantı- larda yetkili çek müzikçileriyle biraraya geldik. Kendilerine an- latmak istediğim şey çok basitti. Dostluk, kültür münasebeti karşı- lıklı olur, dedim. Biz Türkiyede çek bestecilerinin eserlerine tasav- vur edilemiyecek kadar çok yer veririz. Dvorak, Smetana ve hat- ta Janacek memleketimde en po- püler bestecilerin arasında sayılır. Buna karşı siz ne yaptınız; tek türk bestecisinin eserini konser programlarınıza aldınız mı? Son- ra bu seçkin müzikçi topluluğuna benim Balladumla Ulvi Cemal Erkinin keman konçertosunun bandlarnı dinlettim. Ulvinin kon- çertosunu Suna Kan çalıyordu. Hem eserleri beğendiler, hem de Suna Kana bayıldılar. Ayrıca Prag Radyosu da bu bandların birer Faruk GÜVENÇ m çıkardı. - Cumhuriyet Ba ayramı da bir saatlik bir türk müziği li hazırlayacaklar ve bu eserleri yayınlayacaklar. Ay- nı bandların bir kopyasını da mü- zik fondu arşivlerine aldı. Bu te- masların meyvesini (önümüzdeki yâ toplayacağımızı sanıyorum. Ayrıca oradaki Büyük Elçimiz İsmail Erez de yok sanatsever bir insan. Elçilikte büyük bir ziyafet verdi ve Çekoslovakyanın kalbur- üstü bütün müzikçilerini birara- ya topladı. O toplantıda da kültür konuları üzerinde etraflıca konuş- tuk. Sanat mübadelesi konusunda uygun bir zemin hazırlayabildiği- mi sanıyorum. Son olarak bir de müjde vereyim: Filarmoni Orkestrası e mevsimin ba- şında İstanbul v kon- serler verecek. Üç konser İstan- bulda, iki konser de Ankarada. mi var Ançeri Yk Gİ , dinleyici olarak s Foztivalde hangi olaylar etkiledi? — Artur Rubinstein'dan Bra- hms'ı ın ikinci piyano konçertosu- nu dinledim. Bugün Rubinstein tam seksen yaşında. Tabii hariku- lade çaldı; ama insan seksen ya- şındaki bir adamı bu kadar sıkıntı- ya sokar mı? Festivalde kompozisyon olarak en çok Kabelaçın orkestra için 9 minyatürünü beğendim. Eserin ilk . Bir de Mn eseri söyliyeyim: Milhaud'nun o- nuncu senfonisi. Prag Festivali için yazmış. Hep aynı şeyleri söy- lüyor ve bir söylüyor, bir süre son- ra Milhaud'nun o kolaylığından sıkılıveriyorsunuz. Sözün kısası, tadı tuzu yoktu bu senfoninin. — Ben Pragın konser salonla- rını beğenmemiştim. Seslerin faz- la yankılandığı (o gürültülü salon- lar, — Evet, öyle. Hepsi eski bina- lar. Ama Pragda ki konser salonla- rını, Pragda konser verilebilecek yerleri iki elin on parmağıyla sa- yamazsınız. Simdi yeni ve modern Ur konser salonu daha yapacak- larmış. İster beğen, ister beğen- me; koca İstanbul şehrinin tek bir konser salonu olmadığım dü- şününce insan Pragın kötü salon- larını bile kıskanıyor. 31