11 Haziran 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

11 Haziran 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

görünmesindeki ana sorun sini hiç bir zaman saklamamıştır. ifade edilmiştir: — Biz nasıl millet ve memleketi kurtarmak için ihtilâl etmiş isek, şimdi de inkılâpları kurtarmak ve memlekete maledebilmek için ihtilâl etmesini ve bu ruhu daima göğüslerimizde taşımasını bilir insanla- Bu felsefe şöyle Aradan geçen yıllar Zarfında, Türkiyede ne za- man bir demokratik rejime geçiş denemesi olsa -Atatürkün kurduğu sistemin esası budur- C.H.P'nin karşısında yer alanlar devrimlerin bu tabiatının han- dikapından faydalanmayı, kolay oy avcılığının ilk şar- tı bilmişler, onlara hücumla kolları sıvamışlardır. 1924'lerde ve 1930'larda bunun doğrudan doğruya ya- pılabileceği sanılmış, hata iflâsla ödenmiştir, D.P. ve bugünkü A.P. tecrübelerinde ise, devrimler açıktan karşıya alınamadığından taarruzlar ve tecavüzler hep dolambaçlı olmuş, ama daima aynı kütleyi muhatap bilmiştir. 1966 yılının ortasında, hem de iktidarda bir partinin genel başkam "Halk devrimlerden şikâyetçi değildir ama, bunların kabul ettiriliş tarzını benimse- memektedir" diyebilmekte ve kendisini "milletin ser- bestçe Allah diyebilmesini temine çalışan adam" ola- rak tanıtmaktadır. Milletin serbestçe "Allah" diyebilmesi ne Atatür- kün zamanında, ne daha sonra, hiç bir zaman her hangi bir Süleyman Beyin delâletine muhtaç halde bulunmamış, her isteyen namazında, niyazında, oru- cunda olmuştur. Ama hacıların, hocaların sultası kalkmış, fetva veren şeyhülislâmlar devri kapanmış, namaz kılmamak, oruç tutmamak suç olmaktan çık- mış, memleketin idaresiyle din birbirinden ayrılmış, batılı bir hayat tarzı kendini din adamı sayan men- faatcilerin direnmesine rağmen Türkiyeye gelmiştir. 1924'lerde, 1930'larda, D.P. Tecrübesi sırasında ve şimdi, C.H.P.'nin karşısında yer almış olanlar -Süley- man Demrel bunların sonuncusudur - aslında vicdan hürriyetinden kilitleri kaldıran lâik cumhuriyet esası- nı vicdanlara zorla konmuş bir kilit olarak gösterme- nin çabasına kapılmışlardır. Bunların lâik cumhuri- yetin, yani bugünkü Türki Cumhuriyetinin düş- manlarıyla ilk birleşmeleri bu noktada olmakta ve sonra, devrimlerin bir ucundan girip ötekinden çı- karken işbirliği ister istemez ilerlemektedir. Aslına bakılırsa bu, C.H.P.'nin kuvvetini ve köklü- lüğünü sösteren bir hadisedir. 1924'lerde de, 1930'lar- da da C.H.P.'ye karşı olanlar bütün suçlamaları yap- tıktan sonra bunların C.FLP.yi yı ln. yetmediğini görmüşler ve hepsi, en sonda, "vicdanl ilitler demagojisine gelmişler, 6 silâha sanlı edeme- mişlerdir. Aradan otuzbeş otuzaltı yıl VA Bir Demirel geliyor, elindeki hücum silâhı "C.H.P.'nin dine koy- duğu killit"tir. Taraftarlarının "Muhteşem Süleyman" veya "İkinci Menderes" diye alkışladıkları bu taze politikacı âdeta Cenabı hak tarafından, türk milleti- nin vicdanı üzerine konmuş kilitleri sökün atmakla görevlendirilmiştir. Din ne dereceye kadar devlet iş- 11 Haziran 1966 Metin TOKER lerine karışacaktır? Bunu milli irade tâyin edecektir. evrimler m aza edilip hangileri tasfiye olunacaktır? Buttu milli irade tâyin edecektir. Demi- rel Türkiyesinde insanlar okullarda değil de medre- selerde okumak isterlerse onlara niçin mâni oluna- caktır ki? Nurcu olmak İsteyen niçin olamayacaktır ki? Kılık ve kıyafet gibi şahsi hakların kanunlarla sı- nırlandırılması hangi demokratik ülkede görülen şey- dir? Demirelin iki seçimdeki bütün kampanyası lâik cumhuriyetin reddiyle başlamış ve derece derece bu- ralara gelmiştir. O kampanyasında buralara gelirken şaşkın bazı hocalar da fetvacı şeyhülislam rolüne çık- meye kalkışacak kadar akıllarını kaçırmışlardır. Türkiye bütün demokrasi tecrübelerinde, lâik cumhuriyetin tartışılmasına geçilmekle iki kampa ay- rılmış manzara almış, mücadele "inananlarla inanma- yanlar"m mücadelesi gibi gösterilmiş, lâik cumhuri- yetin düşmanları kendilerini "inananlar" olarak tak- dim etmişler, ötekileri "inanmayanlar" diye basit hal- kın, kolay iğfal edilir kütlelerin düşmanlığına terket- mişlerdir. Ama bu, hiç bir tecrübede onları feci aki- betlerinden kurtarmamıştır. Çünkü bu toprakların üzerinde yaşayan herkes- bilmekle mükelleftir ki hacılara ve hocalara dönüp “İhtimal bazı kafalar kesilecektir" derken, konuşan, bir Mustafa Kemal değildi. O Mustafa Kemal gücünü, memleketteki yarım asırlık ileri cereyandan, onun et- rafında toplanmış kuvvetlerden. Milli Mücadeleyi ba- zen çok engele rağmen idare edip zafere ulaştıran kendi takımından alıyordu. Bunların başında bulu- nan Ordudur. Bugün ileri cereyan üzüncü yaşına yaklaşmış, ona herkese, hattâ "milli irade" diye gös- terilmek istenilen ve aslında milli iradenin dema- goglar tarafından fesat bulaştırılmış bir şekli ele ola- bilecek oy kalabalığına karşı canıyla, kanıyla savuna- cak kuvvetler daha genişlemişler, daha güçlenmişler - dir. Demokrasi bu İki kamp arasında çatışma çıkar- makla değil, bu iki kampı yaratmamakla yürüyecek- tir. Türkiyede, eğer bir gafil iktidar, gündelik ve aslın- da akılsız hesaplarla arka çıkmazsa artık bir irtica hareketi olmaz. Ama irtica suyun altında durmakta- dır. Bir iktidarın kendisine arka çıktığını hissederse onu sulara çekmeğe hazırdır, Türkiyenin gerçeği fen- dur Demirel "milletin kabul ettiği her seyi herkes ka- bul etmeğe mecburdur" prensibini, kendisi lâik cum- huriyetin esaslarım tartıştığı için, bir oy çokluğu sağ- layıp bunun tartışılmasını herkesten istemek hudut- larına götürürse, memleketin nereye yuvarlanacağını ei İnönü tam bir açıklıkla söylemiştir: Bir iç sa- > aslında bu tâbir, gerçek ölçüleri içinde değildir. İç savaş için, vuruşucu iki kuvvet lâzımdır. Türkiyede, lâik cumhuriyetin esasları bahis konu- su olduğunda bu kuvvetin tek bulunduğu geçmiş üç tecrübeyle ( ispatlanmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: