11 Haziran 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 6

11 Haziran 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAFTANIN İÇİNDEN Milletin iki kampta “Hiç kimsenin gözünden kaçmamıştır ki, son kısmi senato seçimlerinin propagandası milletin iki ayrı kampta bulunduğu esası üzerine yürütülmüştür. A.P. din savunucusu rolüne dört elle sarılmışken ve ken- dini, bütün müslüman türklerin serbestçe "Allah" di- yebilmelerini sağlamak için savaşıyor gösterirken .H.P. din er mem ae karşısında şiddetle vazi- yet Almış, h olarak, müslümanlığın bir defor- masyonunu, nurculuğu seçmiştir. Bu piş memleketin akhbaşında çok çevresinde hüzün, ha kırıklığı ve endişe yaratmıştır. Böyle bir ortam içinde demokratik rejimin nasıl yürütülebileceği sorusu tek- rar ve bu sefer büyük ciddiyetle dudakların ucuna gelmiştir Türkiyede çok partili rejimin ilk iki tecrübesi, Terakkiperver Fırka ve Serbest Fırka maceraları, de- mokratik mücadelenin bi hemen ayini devrimlerin tartışılması platformun: rtulması yüzünden iflâs etmiştir. Din konusu, bu platformda en kolay sömü- rülme konusu olmuştur. C.H.P.'ye karşı 1924'lerde, 1930'larda ve daha sonra, İnönü Devrinde savaşan bü- tün siyasi teşekküller "halkı dinine kavuşturacağı ve H.P. nin vicdan hürriyetine koyduğu kilitleri kaldı- racağı" vaadiyle ortaya çıkmışlar, Attürkü, İnönüyü din düşmanları olarak ilân etmişler, lâikliği kendileri- ne göre tarife kalkışmışlardır, 1924'leri, 1930'ları, hatta 1946-50 arasını bırakız. Son kısmi senato seçimlerinin, kampanyası yürütü- lürken, 3 Haziran 1966 tarihinde bir AP. orga Son Havadis- inanılmaz bir fütursuzlukla şöyle yazabil- miştir: "İnönünün bu sözleri -Nurculuk hakkındaki it- hamları- yalnız bir tarikata kartı harp ilâmdır. Böy- lece bir mezhep kavgasına işaret verir mahiyeti var. Nurculuğa hücum diyor. üşen, vicdan hürriye- tine karışmadan lâikliği savunmaktır. Lâiklik muha- faza edildiği müddetçe | her mezhep birbirinin aynı,." Halbuki nurculuk muhakeme edilmiş, yasaklan- mış, hakkındaki hüküm ilâma bağlanmış ve bir yâr- gıtay kararı olarak yürürlüğe girmiştir. Nurculuğu vicdan hürriyetinin bit hakkı saymak, komünistliği fikir hürriyetinin bir hakkı saymaktan farklı bir dü- şünce tana değildir. Cumhuriyetin kanunları bunların de un dışı" ilân etmiştir. Ama, bu ni almanın temelinde yatan başka ni hesap vardır. hesabı, tuhaf tesadüf, aynı 3 Haziran 1966 ü AP” nin bir milletvekili Osman Yüksel Serdengeçti- baş- ka bir A.P. organında -Yeni İstanbul- şöyle açığa vur- muştur "Nurcuların, her dini bütün müslüman gibi C.H.P.'ye karsı A.P.'yi tuttukları bir vakıadır.” Bu "vakıa"dır ki kampanya boyunca bizzat AP. Genel Başkanı Süleyman Demirlin nurculuğu red- detmesine mâni olmuş, Genel Başkanın kendisi "vic- dan hürriyeti"ni nurcu olmanın da bir hakkı gibi say- dığını belli etmiş, C.H.P.'nin lâik değil, dine baskı yapan bir teşekkül hüviyetinde olageldiğini o söyle- miştir. Hesabın, sandığa bir takım oylar getirmiş bu- lunduğu muhakkatır. Ama, demokratik rejim tecrü- belerinin sağlam bir temele oturamamasındaki sebe- bin de bu hesap olduğu aynı derecede şaşmaz bir gerçektir. Şimdi bu hesabın, hem de iktidardaki bir parti tarafından şaşkınca yapılması yeni demokrasi tecrübesini şiddetle sarsmaya eee ağaçtan kuvvetli bulunduğu yrinde iki, İ- nönü Devrinde bir defa akmış. “Kanla kazanı- lan bir zaferin kan neticesi olan meyvalarının yeni bir kürsü demagoguyla beri tehlikeli takımının etine “demokrasinin icabı" olarak teslim edilebileceği sanı- lıyorsa, bu hayal hemen terkedilmektedir. İsmet İnönünün bir hatırlatması üzerinde dikkat- le durulmak lâzımdır. 1924 ayan yapıcıların- dan olan C.H.P, Genel Başkam, bu Anayasayla bütün teşrii haklar Meclise verildiği halde Meclisten, devle- tin idare şeklini Cumhuriyeten başka bir sekle EN mek hakkının, hattâ bunun teklifi hakkının esirgendi- ğini belirtmiştir. Aksi teşebbüsler, bilhassa Cumhuri- yetin ilk yıllarında çok başın koparılmasına yol aç- mıştır. Demokrasi için de durum aynıdır. Türkiye Cum- huriyeti, devrimleri kabul edilmiş olarak, bundan böyle demokratik bir rejim altında yaşayacaktır. İkti dara gelmek ve iktidardan gitmek serbest seçimle ola- cak, millet çoğunluğunun iradesi memleketin yöneti cilerini tâyin edecektir. Devrimlerin âkibetini, hangi lar Türkiyede ne bir seçim, ne bir referandum konu- sudur. Bunlar Türkiyede her hangi, bir rejimin, her hangi bir sistemin, hukuk tabiriyle “sine gua non olmazsa olmaz" şartlandır. Zira devrimler, seçimle yeya a Pe ri Bır bu buki da rızasını tatürk, de inler geçirirken bazı Meclis üyelerini bile, kellelerini koparmakla tehdit- ten çekinmemiştir. Demirelin, içinde yaşadığı memle- kette, meselâ Saltanatla Hilâfetin nasıl ayrıldığım bil- meşinde fayda vardır. Mesele Mecliste görüşülüyor. Mecliste, zamanın icabı, hacılar TC hocalar da var. Bunlar konuyu bir "mâlümat-ı diniye" yarışı haline sokmaya çalışıyorlar. Atatürk oradadır. Bakıyor, tar- tışmalar uzuyor ve tadsız bir mecraya giriyor, karnen bir sıranın Üzerine çıkıyor, kendi görüşünü anlatıyor ve hacı-hoca takımının gözleri içine bakarak aynen şöyle diyor: — Burada toplananlar, Meclis ve herkes, mese- leyi tabii görürse, fikrimce çok iyi olur. Aksi takdirde hakikat gene usulü dairesinde ifade olunur. Fakat, İh- timal bazı kafalar kesilecektir. Meclisten böyle çıkan Devrim Kanunlarının, ilk başlarda, memlekette, adı bile İnkılâp Mahkemeleri olan özel yetkili mahkemelerle ve bir çok akılsız ka- fanın kesilmesi suretiyle yerleştirildiği herkesin bil- diği bir gerçektir. Atatürkün ihtilâlci takımı, felsefe 11 Haziran 1966

Bu sayıdan diğer sayfalar: