16 Temmuz 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

16 Temmuz 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Japon evi, dünyanın en sade evi. Bir defa, yük- sek eşyası yok. Her şey yerde olup bitiyor. Yer- de yemek yeniyor. Yerde yatılıyor. Yerde ye- mek veya çay pişiriliyor. Minder, japon evle- rinin tek mobilyası. Herkes, minder üzerine diz çöküyor. Tabii, alışmayan için yorucu bir oturma tarzı. munun adı günde kaç kişi ziyaret eder, bilir misiniz?" dediler. Sonra, cevabı gene kendileri verdiler: "— Onbin.." Yeşil muşambalı yerler, ziyaretçilere mü- saade olunan kısımlarmış. Gerçekten de ora- larda, çok sayıda öğrenciye rastladık. o Zaten Japonyanın her tarafında öğrenci grupları dik- kati çekiyor. Bunlar, öğretmenlerinin nezare- tinde memleketin görülecek yerlerini, müesse- selerini, tarihi binalarını, parklarını, mabetle- rini dolaşıyorlar. Japon, bu işe çok meraklı. Ondan dolayıdır ki bir çok fabrikada mesela Canon fotoğraf fabrikasında ziyaretçilere ve- rilen izahatı banda almışlar. Her bir kısımda önce banddan izahat dinletiliyor. Bize ingiliz- cesini çaldılar. Başka bir otomobil fabrikasın- da da, bizim hemen önümüzde kalabalık bir ja- pon grup vardı. Herkes, dikketle dinliyordu. Japonun, geçim pahalılığına karşı buldu- ğu çare, sade hayat. Bütün Japonyanın, gece- kondularda yaşadığını söylemek mübalağa sa- 34 anlatılanları büyük yılmamalıdır. Japon evi, bizim gecekondular büyüklüğünde. Tabii onun bakımlısı, temizi ve bilhassa, sıhhi şartları yerinde olanı. Çok kim- se, evinin kendi sahibi. Japonyada bir günümü, japon gibi yaşayarak geçirdim. erede, bilir misiniz? Otelde. Japonlar, bir gününü japon gibi geçirmek isteyenlerin çok çıkacağını düşünmüşler ve ya, o tip ayrı oteller yapmışlar, ya da modern otel- lere böyle bir kısım eklemişler. Japon tertibi otellere riokan diyorlar. Bunlar, tahtadan, iki veya üç katlı binalar. Tam, japon stilinde. Çoğu- nun önünde veya avlusunda bir japon bahçe- si bulunuyor. Odalar, japon evlerindeki odala- rın eşi. Banyoları da öyle. Size önce, bir japon hamamındaki yıkan- mamın eğlenceli hikâyesini anlatmalıyım. Eski Japonun en iyi şekilde muhafaza edil- diği yer olan Kyotodaydık. Tokyodan evvelki imparatorluk başkentini Ikinci Dünya Harbin- de amerikanlar bile korumuşlar ve bombalama- mışlar. Saraylar, mabetler, bahçeler hep duru- yor. Bizim kaldığımız Miyako Hotel şehrin en güzel oteli. Bir küçük tepenin üzerinde. Son derece bakımlı, bütün konfora sahip bir bina. Arka tarafında, riokan kısmı var. Biz bir gece avrupa tarzındaki odada kalacağız, bir gece, japon tarzı odada yer yatağında yatacağız. Buhar banyosu yapıp yapmayacağımı sor- dular. "Sonra da masaj olursunuz" dediler. Bir haftadan fazla zamandır Japonyadaydık, bol bol yiyip içmiştik, hep otomobilde dolaşmış, fazla hareket yapmamıştık. Tokyodayken, bi- zim mihmandara, sauna bulunup bulunmadığı- nı sormuştum. Saunanın fazla moda olmadığını söylemişti. "Toksinler japon hamamında da çı- kar" demişti. Buhar banyosunu istedim. "Saat kaçta gidersiniz?" dediler. Akşam için rande- vu alındı. Hamam, otelin ikinci veya üçüncü katın- daydı. Gittim. Bir daireye aldılar. Bir masaj odası vardı. Bir başka kısımda buhar makine- si duruyordu. Onun yanı da banyoydu. Bir genç japon kızı karşıladı. Sonradan çat pat konuş- tuğumuzda yaşının yirmi olduğunu söyledi. Kı- sacık, ama kısacık bir şort giymişti. Üzerinde de, şeffaf bir bluz vardı. Ayaklarına, burada "ginza" diye satılan sandaletlerden geçirmişti. Oldukça güzeldi, kibardı ve nazikti. Belki bi- raz kalıncaydı. "— Soyunun!" dedi. Zaten gömlek ve pantalonlaydım. Onları çıkardım, ayakkabımı çıkardım, çoraplarımı çıkardım. Bana da, kendisininki gibi bir çift sandalet verdi. Baktı: "— Soyunun.." diye tekrarladı. Biraz mahcup: "— Bunu da mı?" diye sordum.

Bu sayıdan diğer sayfalar: