16 Temmuz 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

16 Temmuz 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAFTANIN İÇİNDEN Amerikalılar Amerikalılara, yabancı bir memlekette, bu memle- ketin adı "dost ve müttefik Türkiye" de olsa, neler olup bittiğini öğrenmeye çalıştıkları, adamlar tuttukları için niçin kızmak gerektiğini kimse ma- kul tarzda izah edemez. Parasını verdikten sonra, in- san casus da tutar, uşak da... Endonezya bile Arna- vutlukta ve Rumanya Norveçte siyasi havanın nasıl geliştiğini, oradaki temsilcileri marifetiyle şüphesiz takip etmektedir. Bizim siyasi temsilcilerimizden Dış- işleri Bakanlığına, askeri ataşelerimizden Genel Kur- may Başkanlığına gelen raporlarda çok kere "inanılır bir özel kaynak" lâfı geçer ve elçimiz elçi, ataşemiz ataşeyse, bunların görevleri, ödevleri "inanılır özel kaynak"lara sahip olmaktır. Amerikanın bundan pek kısa bir süre önce yur- dumuzdan ayrılan Kara Ataşesi Donald D. Dickson'un böyle bir "özel kaynak'"ı varmış. Aferin ona. Bu Al- bay Dickson'u ben tanıdım. Gayet güzel türkçe konu- şurdu ve bizim işlerimize derin bir vukufu vardı. Ken- disini son defa, İngiltere Kraliçesinin Doğum Günü partisinde, İngiltere Büyük Elçiliğinde gördüm. Bana veda etti. Türkiyeden ayrıldığından dolayı ne kadar üzgün bulunduğunu söyledi. Bu arada, "havanın nasıl olduğunu" sormayı da ihmal etmedi. Sonra beni ve o sırada yanımızda bulunan Ankara Merkez Komur- tanı Generali, Amerikada gitmekte olduğu yere davet etti. C.I.A.'in Türkiyede çalışmalar yapmakta olmasını kınamak da, Albay Dickson'a kızmak kadar manasız bir davranıştır. Bizim Milli Emniyet Teşkilâtının a- merikalılardan para ve malzeme yardımı gördüğü, gizliliği olmayan bir gerçektir. Adam bizim gizli teş- kilâtımıza para verecek, fakat ona sızmaya çalışma- yacak! Neden? Üstelik, Amerikanın Türkiyede üsle- ri ve bazı gizli silâhları vardır. Bunların güvenliği bakımından, kendi casusluk ( teşkilâtını çalıştırma- ması hiç düşünülebilir mi? Sanki ruslar, kendi casus- luk teşkilâtlarını Türkiyede çalıştırmıyorlar mı? Nihayet, bir Dünya Devleti olan Amerikanın, Türkiyede kendi gönlüne göre bir iktidar istemesini de anlamak gerekir. Amerikayı ilgilendiren, Türkiye- nin değil, kendisinin menfaatleridir. A.P.'yi bu men- faatler bakımından uygun, elverişli görmüştür. Onun idareyi ele almasına, maddi ve manevi yardımcı ol- muştur. Yardımları, "görülüyor ki netice de sağlamış- tr. Biz Yunanistanda kendi gönlümüzce bir iktidar istemez miyiz? Biz a kendi gönlümüzce bir iktidar istemez miyiz? Ama ân meselesi! Ameri- kanın imkânı var. Gönlündekini gerçekleştirmek için çalışıyor. erçi, Amerikanın Türkiyede yaptığı tercih dün- yada cereyan eden bir olayın niçinini pek açık şekil- de gözler önüne seriyor. Bütün dünyaya yıllardır "yardım parası" döken Amerika, her geçen gün dün- yada biraz daha sevimsiz olmaktadır. Amerikaya karşı antipati, her yerde, her geçen gün biraz daha 16 Temmuz 1966 Metin TOKER artmaktadır. Zira Amerika hep yanlış ata oynamakta, üstelik oyunu da en sonda daima meydana çıkmakta- dır ve o ülkenin aydınları, haysiyetli insanları, sağ- lam kuvvetleri Amerikadan sıtkı sıyrılmış hale gel- mektedirler. O, onların bileceği iş. Tunçkanadın açıklamaları, şampiyonluğunu krip- toların" yaptıkları bu "Amerika Düşmanlığı"nı elbette arttırır ve o edebiyata su sağlar ama, asıl mesele Tür- kiyede bir iktidarın bir takım iç tasarrufları bir ya- bancıyla müştereken plânlıyor ve gerçekleştiriyor ola- rak gösterilmesidir. Rapor bu işbirliğinin bazı esaslı noktalarına ışık veriyor. A.P. gibi amerikalılar da Türkiyede bazı kilit mevkilerin Muhalefete bağlı kim- selerin elinde olduğu ve onların oralardan temizlen- mesi gerektiği inancındadırlar. Bir "subay ve memur tasfiyesi" A.P. gibi amerikanların da tavsiyesidir. Başlayan tasfiye muamelesi karşısında Muhalefetin zayıf bir mukavemet göstermiş olması, A.P.'nın har- cadığı kimselere memleketin gereğince sahip çıkma- mış bulunması Demirel gibi amerikalıları da ümitlen- dirmiş, cesaretlendirmiştir. Raporda belli olan bir husus, hiç olmazsa bazı İktidar mensuplarının hiç olmazsa bazı amerikanlarla memleket meselelerini görüştükleri, onlarla bu konularda istişareler yaptık- ları, akıl aldıkları ve yardım talep ettikleridir. Bu, ziyadesiyle hazin bir manzaradır ve bu man- zaranın bir eşine rastlamak için 1918ler İstanbuluna geri gitmek lâzımdır. Hele açıklanan vesikalar karşısında, nihayet bu- gün işgal ettiği makam Başbakanlık olan Süleyman Demirelin gösterdiği tepki ve söylediği "Ben polis hafiyesi değilim" sözü her türkü donduracak nitelik- tedir. Demirelin bir amerikan şirketinin eski komis- yoncusu olması kendisine Başbakanlık görevini unut- turmamalıydı. Bu vesikalar ruslarla meselâ TİP'in ay- nı tarz bir işbirliğini açığa vursaydı, Demirel ile onun gazeteleri acaba böyle mi davranırlardı ve tepkileri bu' mu olurdu? Bir Başbakan, böyle hallerde polis hafiyesinin ta kendisi olmak gerekir. Demirelden baş- ka her Başbakan EE Tunçkanadı makamına cel- bettirirdi, kendisi B. rupuna gider bilgi alırdı, meseleye el yali ve el koyduğunu millete bildi- rirdi. Vesikalar yalanmış! İyi ya.. Başbakanın ilgisi, ya- lancılığı eğer varsa sadece daha iyi tescil ederdi ve yalancılar eğer varsa halkın daha büyük lanetini çe- kerdi. Bugünkü davranış ise, bir örtbas etme gayre- tinin ta kendisidir. A.P.'nin seçimlerdeki müşterileri e 1918- ler İstanbulunun "Aman canım, ne varmış unda,."cı- ları gibi düşünenler, Mustafa Kemale kızanlar gibi bu işleri karıştıranlara kızanlar bulunabilir. Ama ötekiler ve Demirelin A.P.'sine teşhisi çok önceden koymuş olanlar, karşısında bulunduğumuz tehlikeyi şimdi şüphesiz daha iyi anlamaktadırlar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: