16 Temmuz 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

16 Temmuz 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Orgeneralin yanıldığı nokta Bir Genel Kurmay Başkanı, konuşmaması gerektiği halde konuşursa, kimse onun ağızını eliyle kapa- tamaz. Cumhurbaşkanları da öyledir. Sayın Gürsel, kendisini sevenlerin bütün rica ve ısrarlarına, hattâ aldıkları tedbirlere rağmen durmadan konuşmuş ve prestijinden durmadan kaybetmiştir. O kadar ki, en sonda söyledikleri gazetelere ya girmezdi, ya da, söz- lerini bir maksat için kullanmak isteyenler onları alırlar, süslerler püslerler, polemik konusu yapar- lardı Orgeneral Cemal Tural, maalesef sayın adaşının yolunda görünüyor. Gazeteleri açınız: Her birinde, Genel Kurmay Başkanının tartışılmasının yapıldığı- nı göreceksiniz. Buna, bizzat Tural vesile vermekte- dir. Bir Genel Kurmay Başkam bir defa polemiklere yakasını kaptırdı mı, hele bu polemiklerde çok talih- siz beyanlarda bulunmaya başladı mı, süratle yıp- ranması mukadderdir. Tural, bunu hararetle iste- yenlerin mevcudiyetini, sanırız, yanlış yerlerde arı- yor. Orgeneral Turalı tanıyanlar, katı ve fazla iddialı olduğunu bilirler. Belki de, kendisini polemiklere iten bu huylandır. Ama bir Genel Kurmay Başkanının, 1966 Türkiyesinde, bu huylarına hâkim kalması bir zarurettir. 1966 Türkiyesi, Ordunun sesinin hatasız tefsir edilmesine (o ihtiyaç duyulan bir memlekettir. Yanlışlıklar, telafisi güç anlaşmazlıklara vesile o ve- rebilirler. Türkiyede İhtilâl Hastalarının bulunduğu, hiç kimsenin meçhulü değildir. Türkiyede ve bütün dün- yada, her ordu içinde İhtilâl Hastalan dalma vardır. Bunlardan bir tanesi, bir megalo manyak geçenler- de ciddi ciddi yazıyordu: İki yüzbaşıymışlar.. Bir ak- şam, -anlaşılan kafayı da çekiyorlarmış, oturmuşlar, "Bu iş böyle gitmez. Bizim ihtilâl yapmamız lâzım" demişler. Bizimki ilave etmiş "Her ihtilâl bir gizli ko- miteyle yapılır. Bir komite ise en az iki iy ku- rulur. O halde, arkadaş, bu komiteyi biz bu akşam burada neden kurmuyoruz?" demiş. Öteki de "Peki"- yi basmış Sene, 1954, 27 Mayıs 1960 İhtilâlini yapan komi- şılmağa başlandı. tenin esası, meğer bu değil miymiş! Evet, Turalın tabiriyle bir İhtilâl Hastası, bunu ciddi ciddi yazıyor. Sanki, 1960 İlkbaharının şartla- rı DP İktidarı tarafından yaratılımasaydı, bir 27 Ma- yıs olabilirmiş gibi.. "Şartları olmayan ihtilâl"lerin âkibetlerini, herkes 22 Şubatta ve 21 Mayısta gör- müştür. İhtilal Hastalarını, sergüzeştçileri (o "zaruri müdahaleciler"le karıştırmamak lâzımdır. Bugün Türkiyede ihtilâlin hiç bir şartı oyoktur. Fakat iktidarda, bunları gafilce yaratacak istidatta bir ekip vardır. "Türkiyede artık ihtilâl olmaz" saf- satası, bunların ağızındadır. Türkiyede de, her yer- de de, şartları yaratırsan ihtilâl oluverir ve seni de, gene üç saat içinde toparlayıverirler. Muzaffer Özdağ, henüz paketlenip yurt ( dışına sevkedilmemişken, o meşhur çalımı içinde İsmet Pa- Sanığı « evine geliyor ve: Paşam, biz size karşı da ihtilâl yapardık" di- yor. Düşü gülüyor: bana karşı ihtilâli zor yapardın. Ben, İhtilâllerin şartlarını bilirim ve onları yaratmam..' Mesele, bu şartları bilmek ve onları yaratmamak- tır. Çok konuşan bir Genel Kurmay Başkanı, Ordu- nun temayüllerini dile getirecekken kendi temayül- lerini söyleyen bir Tural zaten tecrübesiz iktidarları ancak yanlış hesaplara sürükler, bir takım vaziyetler almakla onları şaşırtır. 27 Mayıstan sonra Amerikada, o tarihlerdeki A- merika Büyük Elçisi Fletcher Warren'in State De- partment'e raporları açıklanmıştır. Ekselans şöyle yazmaktaydı: Türkiyede bir askeri ihtilâl kesinlikle bahis konusu değildir, zira Genel Kurmay Başkanı Erdelhun rejimi sıkı sıkıya tutmaktadır! Orgeneral Tural bir dahaki konuşmasını yapma- dan önce, AP gazetelerinin son konuşmasını yayınla- yış tarzını ve Kendisinin kimlere karşıymış gibi gös- terildiğini bir güzel, mutlaka incelemelidir. O zaman, sükütun faziletini mutlaka daha iyi anlayacaktır. Kulaktan kulağa (o rikalılarca nötralize edilmesi lüzum- mes Faruk Sükan bir baskın tertip- ledi ama avucunu yaladı. Haydar Tunçkanatın, vesikaları açıkladığının ertesi günü ('Cuma”- Mecliste düzenlediği basın toplantı- sında söyledikleri, esrar perdesini biraz daha kalınlaştırdı. Tunçkana- ta göre, amerikalılara rapor veren ajanın "DP'li bir AP yöneticisi" ol- ması kuvvetle muhtemeldi. Rapor- daki ifadelerden, ajanın ingilizceyi çok iyi bildiği, amerikalılarla çok üst seviyede dostluk kurabildiği an- laşılıyordu. Bu tahminlerden sonra bütün dikkatler AP'ye çevrildi. o Acaba Tunçkanatın, ajan olabileceğine kuv- vetle ihtimal verdiği AP'li kimdi? Bundan sonra Meclis kulisinde, AP'li ajanın kim olabileceği tartı- 16 Temmuz 1966 iki isim fısıldandı. Birincisi üzerin- de pek durulmadı. İkincisinin bazı özellikleri, şüphelerin onun üzerinde toplanmasına yol açtı. Olayın partilerdeki tepkisi Ode çok farklı oldu. Muhalefet partileri, Hükümeti, olayın ve vesikaların ü- zerine ciddiyetle eğilmeğe davet e- derlerken, AP'liler bu defa, ele ge- çirilen vesikanın aslında normal ol- duğunu, bunun her memlekette za- man zaman görüldüğünü söyleme- ğe başladılar. Daha ziyade olayın örtbas edilmesi gayreti içinde görü- nüyorlardı. AP'lilere göre, vesika an- cak, ajanın kim olduğu meydana çıktığında bir değer taşıyabilirdi. Bu satırların yazıldığı (o sırada, rapor hakkındaki bütün bilgi, ame- lu görülen 50 kişinin isimlerinin a- -ıklanmasından ibaretti. Netice, bü- tün çevrelerce merakla beklenmek- tedir. AF Bitti derken.. Eğer meşhur Af Kanunu, mahiyeti- nin değiştirilip içerdekilerin de- gil de dışardakilerin affı haline so- kulmasından dolayı hak ettiği çel- melerden kurtulur ve çıkarsa, âdeta hemen ertesi günü, Türkiyede bir yeni Af Kampanyası başlayacaktır. Bunu, içinde bulunduğumuz hafta Ankaraya gelen veya İstanbulda ka- lan eski DP'nin Büyük Başları, An- 7

Bu sayıdan diğer sayfalar: