16 Temmuz 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

16 Temmuz 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS Meclise getirmiş ve Adalet Komis- yonundan geçirmişti ama, Grupun bazı hususlardaki görüşü henüz belirgin hale gelmemişti. AP'li Grup yöneticileri, yaptıkları toplantılar- da, tasarının gürültüsüz bir şekilde Meclisten geçirilmesi için taktik a- ramaktan meseleyi Grupa götürme- yi düşünmeğe fırsat bile bulama- mışlardı. Halbuki Gruptaki görüş- ler birbirinden farklıydı. Bir kısım AP'liler, 21 Mayıs suçlularıyla 141 ve 142. maddelere giren suçluların da affını istiyorlardı. Fırtınadan önce AP'li yöneticiler, taktik peşinde koşmaktan ve bir görüş birliğine varılamamış olması yüzünden alela- cele düzenledikleri partilerarası uz- laşma toplantısında da güç durum- lara düşmekten kurtulamadılar. Bunun üzerinedir ki mesele, ta- sarının ele alındığı günün sabahı AP Ortak Grupuna getirildi. Yapılan oy- lamalar sonunda, 141 ve 142. mad- delerden hüküm giyenlerin veya yargılanmakta olanların af dışı bı- rakılması, ölüm cezalarının müeb- bet hapse, mübbet hapsin 24 yıla in- dirilmesi, 163. maddenin |. fıkrası kapsamına giren o suçların da affa dahil edilmesi ve af sınırının 5 Ha- ziran 1966 olarak tespiti kararlaştı- rıldı. Öğleden sonra Mecliste bulu- nulmak üzere toplantıya son veril- di. Ferruh Bozbeyli saat 15'te Baş- kanlık Divanındaki yerini aldığında salonda hüküm sürmekte olan ses- sizlik oldukça manidardı. Bu, âdeta, fırtınadan önceki sessizliğe benzi- yordu. Nitekim (Bozbeyli, gündem dışı söz isteklerine, toplantının ö- nemini belirtircesine (o şöyle cevap yek — Gündemin yüklü oluşu sebe- tk kimseye gündem dışı söz ve- rilmeyecektir! " Bozbeyli, bu işaretten sonra, Af Kanunu Tasarısının görüşülmeğe başlanacağını, çalışma O saatlerinin düzenlenmesi için parti gruplarınca önergeler verildiğini, dan 13'e, 15'den 20Ye; MP, CKMP ve TİP'in Cumartesi ve Pazar gün- leri dışında her gün saat 15'den 20'ye kadar çalışılmasını, (CHP'nin ise mevcut çalışma sisteminin mu- hafaza edilmesini istediğini söyledi. Tabii, AP'nin önergesi kabul edildi ve ilk gün tasarının tümü görüşül- dü. İkinci gün de bazı maddeler 16 Temmuz 1966 bitti. Ama TİP bir oyun oynayınca bir gensoru, Salı günü görüşmeler Bizim megalo-manyak Amerikalılara, “meşgul olma- tarafından verilmiş bulunması tabii, eğ- ei spekülasyonlara yol aç- Bir süredir bütün iz'an sı- yıların aşarak son süratle Mazhar Osmanın müşterisi" payesine doğru giden "Kripto Çetin" bakınız ne diyormuş: "Listede adı bulunanlardan Çetin Altan, imha edilmesi ge- rekenler arasında bulunması- na şaşmadığını söylemiş, 'Va- tanımın düşmanları elbet be- Çetin Altan Hamamda şarkı nim de düşmanlarımdır. Düş- man ise, önce o memleketin bilinçli vatanperverlerini yok etmek ister' demiştir." o (Ak- şam Gazetesinden, 10 Temmuz 1966) Çetin Altanın kendi kendi- sine -bırak, bunu başkası yap- sın, be aslanım!- "bilinçli va- tanperver" adını vermesi mü- kemmel bir şey ama, hadisede maalesef bir unsur noksan: Haydar Tunçkanatın elindeki listede, Çetin Altan ismi yok- tur! YURTTA OLUP BİTENLER gene çıkmaza giriverdi. o am AP'liler pek hiddetliy- diler ve içlerinden çoğu söyleniyor- du: "“— Yahu, n bu? Anayasa mı ik- tidarda, biz mi? Bilmedikleri, 27 Mayıs Anayasası düzeninin iktidarda olduğuydu. Rejim Açıldı tıpa.. (Kapaktaki tehlike) Demirel İktidarının tıpasını açtığı büyülü şişeden çıkacak devin is- mini ve mahiyetini Necip Fazıl, geç- tiğimiz hafta Yeni İstanbulda açık- ladı. Necip Fazılın I Temmuz Cuma günlü Yeni İstanbuldaki ma- kalesinde yer alan ve belirli bir kampın ideali olarak, çalışma ama- cı diye ortaya konulan dur: "Her şeyi islâmda toplama ve onu topyekün zaman ve mekâna hâkim kılma ideali". Necip Fazıl, bu deri için Türki- yede çalışmaların 1943'de Büyük Doğu ile başladığını iftiharla belir- tiyor ve gelişmeleri günümüze ka- dar getirerek, bu mücadelenin yü- rütülmesindeki teknik şartları in- celiyordu. Necip Fazıla göre bu mü- cadelede sermaye ile kalem erba- bını ve okuyucuyu ahenkli bir zin- cir halinde birleştirmekte uğranı- lan başarısızlıklar artık sona ermiş- ti. Aşağı yukarı aynı mahiyette bir yazı hemen birkaç gün sonra Yeni İstiklâlde boygösterdi. Mehmet Şev- ket Eygi adındaki "müslüman" ya- zar, kendisine o ayrılan eüfunda, müslü ümanların ciha rizasını terkettiklerinden" an 'sa- dece hayır. işleriyle uğraşıp, ortalık- ta kolge ifür ve dalâlet cere- yanlarını görmemenin büyük hata olduğunu" söyledikten sonra şu 70- runluğu belirtiyordu: "Halbuki, â- cilen büyük matbuat tesisleri, tale- be yurtların, hususi liseler, haber a- jJansları, sinema - tiyatro müessese- leri, gazete, kitap tevziat teşkilâtı, v.s... kurmak mecburiyetindeyiz." Bu iki yazar arasındaki fark sa- dece, bugünkü şartlar karşısında bi- risinin iyimser, birisinin ise daha az iyimser olmasından ibarettir. Ne- cip Fazıl, mücadele için gerekli tek- nik zeminin yaratıldığı, Mehmet Şevket Eygi ise daha yapılacak çok şey olduğu görüşündedirler. Ama şurası muhakkak ki, Necip Fazılın 9

Bu sayıdan diğer sayfalar: