İKTİSADİ Kalkınma Dışardan gelen sesler Geçtiğimiz haftanın başında, AP Genel Başkanı ve Başbakan Sü- leyman Demirel için Grupta, "Hü- kümet ve Grup İdare Heyeti çalış- maları hakkında" gerekçesiyle ge- nel görüşme açılması kabul edilmiş, Bilgiçci Yeni İstanbul gazetesi ise, ertesi gün, birinci (sayfada çıkan bir, yazısında Demirel için "eyyam- cı", "lüpçü" sıfatlarını kullanmıştı. Kendi partisi içindeki bazı ar- kadaşlarının homurdanmağa baş- ladıktan, Demirele "tecrübesiz", "bilgisiz", "kabiliyetsiz" denildiği ve Türkiyenin gelecek beş yıllık ik- tisadi çalışmalarının temeliyle ilgili stratejik kararların alındığı şu gün- lerde, dış kuruluşlardan da dolaylı veya dolaysız bazı sesler gelmeğe başlamıştır. Demirelin herkesçe bilinen iş ha- yatı, birdenbire AP Genel Başkan- lığına ve Başbakanlığa getirilişi a- rasındaki sürenin kısalığı dikkatle- ri çekerken, ekibindeki arkadaşla- rından, bir türlü ayrılamadığı kafa- dengi bazılarının eski ve yeni mari- fetlerinin gün ışığına çıkması, gele- cek beş yıllık ekonomik meseleler hakkında alınacak bu kararların durumunu gitgide korkutucu hale getirmeğe başlamıştır. Hiçbir su- retle aydın kitlenin tasvibini kaza- namamış olan Süleyman Demirel, bugün, parti içinden de eleştiril- meğe başlanmıştır. Temel atma tö- renleri ve ilk bakışta göze çarpan geniş, siyah güneş gözlükleri, 1954 yılları sonralarından itibaren basi- reti bağlanmağa başlayan bir eski Başbakanı çok hatırlatır olmuştur. Şimdiden görünen odur ki, Türki- ye bugün, her zamankinden daha kritik bir döneme girmiştir. Bunun neden böyle olduğu, ikinci beş yıl- lık kalkınma Plânının son çalışma- larına başlanıldığı şu günlerde bir İstanbul gazetesinde yayınlanan, yetkili kişilerin hazırladığı, ilgi çe- kici bir yazı serisinden ve bu seri- de belirtilen problemlerle karşılaş- tırılması gereken bir başka belge- den, Milletlerarası Ticaret Odası- nın son tebliğinden anlaşılmakta- dır. Makalesinde, "Gelecek Plân dö- neminde ekonomik gelişmeyi dur- durmayı göze almayacak olan her hükümetin işleri ogüçleşmiştir" di- yen eski Plânlama Teşkilâtı Müste- şarı Aytürün de belirttiği gibi, ikti- 24 VE MALİ sadi bir veri olarak ikinci Plân dö- neminde milli gelirde belli bir bi- rim kadar artış sağlamak için, bi- rinci Plândakinden daha çok ser- maye yatırmak gerekmektedir. E- konomi geliştikçe, kısa sürede ge- niş etkileri olan yatırımlar başlan- gıçta yapılmış olduğundan, sıra, da- ha ileri teknik kullanılan daha pa- halı yatırımlara gelmekte, bu ise, gelişme arttıkça milli gelirde artış sağlamayı daha büyük tasarruflar- la gerçekleştirebilecek oOolan geniş ve yoğun programlara bağlamakta- dır. Aytürün makalesinde kibarca değinilen bu husus, "hem hızlı kal- kınma, hem de ciddi fedakârlıktarı göze almamak"la şartlanmış bir AP İktidarının, sonunda "dışarıya daha çok borçlanma"dan başka umudu kalmıyacağını ortaya koymaktadır. Ancak bunun da hayırlı bir yol ol- madığı, dış yardım ve yabancı ser- maye beklenen dış kuruluş ve dev- letlerden bugünlerde uzatılan fatu- raların geçen yıllara göre biraz da- ha kabarık olmasından anlaşılmak- tadır. Sadece halkın istediği okul, yol, su ve cami gibi işleri yapmak için değil, "bu toprakların üstünde beka bulmak için bile hızlı kalkın- mak zorunda olduğumuzu" belirten Memduh Aytürün makalesinde, ko- laya kaçmak isteyen hükümetlerin (AKİS — 217) SAHADA millete neler getireceği de ifade e- dilmektedir. Önemli bir ikaz ür, makalesinde şöyle demek- "Batıya 250 yılda erişece- ğimize 300 yılda erişsek ne olur, di- yemeyiz. Milletlerin hür ve bağım- sız yaşayabilmeleri, onların hızlı kalkınma güçlerine bağlıdır. Sü- ratle kalkınan ülkeler, yavaş ve güçsüz komşularını şu veya bu a- landa, kendi lehlerine birşeyler ter- ke mecbur ederler. Türk tarihi bu- nun örnekleriyle doludur. Girit, Bal- kanlar, Adalar, Kıbrıs bu gerçeği si- yasi alanda türk halkına tanıtmış- tır." Makale ayrıca, kalkınmayı sade- ce iktisadi açıdan bir problem ola- rak ele alan "tuzu kuru"ları da u- yandırmak istemektedir. Kendi kalkınma m. az gelişmişlik şartlarımıza yüz ers olarak "öz teşebbüs eliyle refah devleti kurmak" şeklinde ta- nımlamaya çalışan AP İktidarı, bu düşüncenin birşey getirmeyeceğini yakında görecektir. AP İktidarının bu tutumu ve bilgisizliği ikinci Plân dönemi gibi kritik bir dönemde Türkiyenin geleceği konusunda baş- lıca şu noktalarda çelişkiler yara- tacaktır: 1) Asırların ihmali ile yozlaşan bir kitlenin oylarını aldığı için ken- disini sandıktan çıkma hint kuma- şı sanan bir iktidarın, tenkide kar- şı bile kapalı tutumuyla, demokra- tik plânlı kalkınma metodunun "hü- kümet etmenin sınırlanması" ve "siyasi iktidarların ancak, Plâncıla- rın hazırlayacakları ve herbirinin bedellerini ogösterecekleri alterna- tiflerin dışında alternatif seçmeye hakkı olmaması" ve bu şekilde ha- zırlanan, kabul edilen bir kalkınma plânının "değiştirilmeden, ruhuyla birlikte uygulamaya aktarılması" İl- kelerine uyması zor olacaktır. 2) Şimdiye kadarki plân uygu- lamasında, dolaylı yollarla plân he- deflerine yöneltilmek istenen özel sektör yatırımlarının ekonomiye ya- rarlı yerlere kaydırılması için, demokratik plânlamada en ge- niş şekilde özel sektörcü olan Hin- distanda bile uygulanan "özel yatı- rımların lisansa bağlanması" esası- nın kabulü artık bir şart haline gel- miştir. AP bunu yapamıyacaktır. 3) Yüzde 7, asgari bir kalkınma hızıdır. Bunu sağlamak için bile ge- lecek yıllarda çok geniş mali kay- naklar bulmak, fakat bu arada fa- 16 Temmuz 1966