4 Şubat 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

4 Şubat 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Şubatta biten af Af kanunları seçim kazanan hükümetlerin m doğ- Bia partilerin bir "atıfeti" olarak daima va da rafından beklenmiş ve istenmiştir. İşini bilir a lir, açıktan açığa vaad edemedikleri için, gizlice, köprü altından su bağışlar gibi, affı, bir oy karşılığı niteliğine götürürler. Seçim kazanıldı mı, affın kanunlaşması zorunluğu, iktidara gelen hükü- metin karşısına, dağ gibi dikilir. Aşılacak dağda, muhalefetin karşı koyması da vardır, bilhassa, mali af müessesesinin, bütçelerin deliğini genişletme tehlikesi, işi biraz daha yokuşa sürer, hele, işe, bir de siyasi af karıştı mı, hükümet ler, ne yapatağını şaşırır, iktidarın tadını çıkaramaz, bam olurlar. 1960'dan evvelki hikâyesini bir (tarafa a 1960'dan sonraki 218 sayılı af kanunu da bir kenara itelim. Şu 780 saydı, son ve büyük af ka- nununun mali affa değinen, tavşan kuyruğu, 8 inci maddesini ele alalım : İhtilâl Kli gari birçok milletvekillerinin, ver- gi cezaları için canla başla çalışmaları sonu- cu, getirilebilen bu hüküm, nasıl her kanun, her hadi senin ölçüsüne uygun bir elbise olamıyorsa, öylesine bir yetersizliğe düştü! Az verip, çok almak, gibi dar bir hazinecilik gö- rüşünün, gerçekleştiği tavşan kuyruğu madde, yürür- lüğe girince, hastaya yan tesirleri düşünülmeden ve- rilen ilâç gibi, tesir etti. Daha ilk günden şikâyetler, tereddütler aldı yürüdü. Bir vergi cezasının affedilmesi için, madde, şun- ları istiyordu: ceza 31/12/1965 tarihine kadar kesil- miş olacak- verginin aslı (kanunun yürürlük tarihi olan 9/8/1966 tarihinden itibaren altı ay ay içinde yani 9/2/1967 tarihine kadar) ödenmiş olacak- eğer vergi ve ceza ihtilaflı ise, yani, taraflar mali ve idari kaza mercilerine müracaat etmişlerse, haksız bıkılan vergi Bilhassa ilkokul öğretmenlerinin, toplumun en kıymetli kimseleri a- rasında bulunduğunu, yüksek bir seviyede olduklarını söyledi. Bunu kendi torunlarının takip ettiği ders- retmenlere "sahip çıktığı nı verecek bir demecini lar. Fakat demeç, mutad üzere, H. Nihat EKER aslı 90 10 fazlasiyle süresinde ödenmiş olacak (süre, ancak itiraz komisyonu kararlarının ve Danıştayın kararları sonucunda kanunlarda bir ödeme süresi yoktur, sebebi ise bu mercilerde tahsilatın ancak te- hiri icra karariyle geciktirilmesinin mümkün olma- lıdır. Kanun, süresinde ödenmeyen vergilerden alına- gelmekte olan gecikme zamlarını da, af içine almış- tır. Ancak, maddenin metnine küçük bir kılçık atıl- mıştır. tahsil edilmemiş bulunan vergi cezaları ile... uygulanan gecikme zamları... affedilmiştir-. cümlesin- deki "ile" kelimesi, işi karıştırmaktadır. Hazineciler, "ile" kelimesine bakmadan, gecikme zamlarının da vergi cezalarına konulan şartlarla aftan faydalana- bileceğini kabul etmekte, böylece, gecikme zamları, garip bir çapraza girmektedir. nce, akıl ve mantığın kabul ettiği ve kanun koyucunun şüphe gö- türmez temel düşüncesi olan "borcunun aslını gönül rızasiyle ödeyen vatandaşın cezadan ve zamdan affe- dilmesi" hakkı, böylece, yaralanmaktadır. Sonuç, 31/12/1965 tarihine kadar hesaplanmış gecikme zam- ları, affa girmekte 1/1/1966 tarihinden borcun öden- me tarihine kadar olan gecikme zamları, tahsil edil- mektedir. Kanun, affi, vergi aslının ödenmesine bağlandı- gından, vergi aslı olmadan salınan cezalar, affın dı- şında kalmaktadır. Bizdeki, vergi cezası affının, Dünya vergi huku- kunda muteber bir müessese sayılmamasına rağmen, vergi cezası yüzünden işini gücünü bırakan, türlü za- rarlara giren vatandaş çoğunluktadır. Salının vergi ve cezayı ödememek, çoğu zaman, Devlete karşı koy- maktan, iyi niyet sahibi olmamaktan değil, mali ikti- darsızlığa ve zor duruma düşmekten doğmaktadır. Ama ne diyeceksiniz ki, kanun "ille aslını ödeyecek- sin" diyor borçlu vatandaşa.. ve böylece, aslını öde- meye gücü yetmeyenin ceza yükü de sırtında kalıyor. ğı" intibaı- larla, geçerken hâlâ söyleniyordu. yayınladı- Bu yüzden, bazı odacıların kendisi- ne endişeyle bakıp "salâvat" getir- mg diklerini bile duymadı. tür- lerinden de biliyordu. — Öğretmenlere sahip çıkınız. Ama ayi sahip çıkınız" dedi. Demirel İsmet Paşanın görüşme talebini teşkil eden iki konu üzerin- deki konuşma tamamlandığında - Hayır, Cemal Turala geçmedi..- dış politikaya geçti ve son bazı gelişme- ler hakkında bilgi verdi. Başbakan umumiyetle içtenve kibar bir ölçü- lülük içinde konuşuyor, fakat bir- den Başbakanlığım hatırladığında onun çalımını tatlı tatlı satmaktan da kendini almıyordu. İnönü çok nezaketle ve az istifadeyle bu bilgiyi dinledi. Onun da inancı Kosiginin Türkiyeden memnun ayrıldığıydı. Bunu Demirele belirtti. O akşam radyolar Demirelin, öğ- 4 Şubat 1967 lü - çeşitli" şekilde tefsir edilebile- cek bir demeçti. Anlaşılan, Demire- lin âdeti buydu. İdare Müsteşarın işleri Kapı sertçe açıldı, içeriye hışımla dalan, öfkeden dudakları morar- mış orta boylu yaşlıca zat, kendine hakim olmağa çalışarak bağırmağa iz adı: — Siz kim oluyorsunuz? Ben yaptım ,oldu işte! İstersem yeni bir Bakanlık kurar, bu işleri orada ya- parım Verilecek cevabı dahi obekleme- den döndü, aynı hışımla kapıyı çe- kip çıktı. Koridordan uygun adım- Olay, bundan bir süre önce, Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Ku- rulunda geçti. Yakın geçmişte adı, basma "Eşek dâvası" diye geçen o- laylara sanık olarak karışan Milli E- gitim Bakanlığının dehşetengiz Kül- tür Müsteşarı Adnan Ötüken, başı- na "türlü - çeşitli" işler açması muh- temel bir meseleyi kapatabilmek için o gün, Bakanlığın Talim Ter biye Kurulu yetkililerine esaslı bir gözdağı verme gereğini duymuş ve muhtemelen, daha önce birkaç ke- re provasını yaptığı bu yeni "hu- ruc"u uygulamıştı. Son aylarda Bakanlık çerçeve- sinde olup - bitenlerden ötürü öğret- menler arasında adı "Eğitimin El- malısı "ha çıkan Kültür Müsteşarı Ötükenin bu çıkışı, aslında, öfkeden 13

Bu sayıdan diğer sayfalar: