2 Nisan 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

2 Nisan 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Besleme Dernekler Dernek kavramı, memleketimizde ötedenberi çok değişik şekilde değerlendirilmiştir. Fakat dernek- lerin tarihçesine bakılacak olursa, bunların Türkiye- de daha çok ilerici bir görüşün mahsulü olduğunu kabul etmek gerekir. Meselâ, kadın dernekleri böy- le bir kaygunun eseri olarak doğmuştur. Kadını evin dört duvarı arasından alıp, toplum hayatına yönel- ten İlk teşebbüsler, 1874 yılında, kara taassubun sert tepkisiyle karşılaşmıştır. O zaman hasta ve malül as- kerlere yardım amacıyla kurulan Yardım Cemiyeti, 1907'den itibaren Hilâli Ahmer (Kızılay) olarak faa- liyetine devam etmiştir. Balkan Harbinde türk ka- dınlarının "Kadınlar Eşya Pazarı" adı altında kur- dukları 30 bin liralık sermayeli cemiyetin amacı ise, orduya elbise ve çamaşır sağlamaktı. Türk toplumunda, şeriatin, kafesin sıkı rejimi altında ezilen kadına toplum kapısı ilk defa dernek- ler yoluyla aralanmıştır. Siyasi alanda da memleke- te yenilik getirmek isteyen bütün hareketler, gizli veya açık olarak kurulan cemiyetlerde gelişmiştir. Bunlardan en büyüğü, hiç şüphe yok ki, Atatürk ta- rafından, İstiklâl mücadelesinin teşkilatlandırılma- sı için Sıvasta kurulan "Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti"dir ki bu, sonradan, bir siyasi parti şeklinde devam etmiştir. Fakat Cumhuriyetten sonra dernekler, çeşitli alanlarda, yerden biter gibi bitmiş ve bu defa da ka- muoyunun haklı veya haksız tepkileriyle karşılaşmış- lardır. Toplum sorunlarına yalandan ilgi duyan, bun- ların üzerine olumlu bir şekilde eğilen dernekler ya- nında, elbette ki bunları bir istismar, çıkar ve hatta dolandırıcılık aracı olarak kullananlar da olmuştur. Ayrıca, memleketimizdeki ekonomik ve sosyal bütün dertlere ancak devlet eliyle birşeyler (o yapılabileceği- ne inanan görüş, kişisel çabaların sembolü olan ha- reketleri, başarılı da olsa, yermekte ve daha çok ka- rikatürize etme yoluna gitmektedir. Oysa ki dernek- leri toplum sorunlarına çare değil, ancak yardımcı bir unsur olarak ele alan ve bu şekilde, kullanılma- yan güçlerden faydalanma imkânını bulan gerçekci ve mantıklı bir görüş, bu dernekleri devlete yardım- cı kuruluşlar haline getirebilir. Böylece, özellikle ge- ri kalmış toplumlarda büyük bir mesele olarak meydana çıkan personel yetersizliği de bu yoldan bir' miktar karşılanabilir. Tek şart, devletin derneklere değil, derneklerin devlete yardımcı olmasıdır. Eğer devlet, kendi mali gücünü, ne olduğu belirsiz bir ta- kım kuruluşlara sarfedecek olursa, dernekcilik ta- pardösüler, diyagonal, deri kemer- zı satenden yapılmış mamiyle dejenere olur ve çıkarcıların elinde, toplum zararına bir araç olmaktan öteye gidemez. Gerçi devlet ötedenberi, varlık gösteren denenmiş bazı der- neklere, gençlik teşekküllerine bir miktar maddi yar- dımda bulunmuştur. Ama bu da ancak, uzun yıllar deneme geçirmiş ve gerçekten topluma fayda sağla- mış olan dernekler için söz konusu olabilir. Aksi, ya- ni devletin, kendisinin yapması gereken işleri, sözüm ona büyük amaçlarla kurulmuş, İsmi dahi işitilmemiş derneklere yaptırtma yoluna gitmesi, kendi görevini yetkisiz, sorumsuz kişilere devretmesi anlamına ge- lir ki, hem bu uğurda sarfedilen paralara yazık olur, em de son yıllarda memleketimizde olumlu bir şe- kilde gelişen demekçiliğe Örnek olarak, son aylar içinde "komünizmle mü- cadele" amacıyla kurulduğu söylenen ve son bütçede devletin yardım gören, iktidar bitmesi bazı besleme dernekleri ele almak istiyorum. Türkiyede komünizm, kanun dışıdır. Buna rağmen, elbette ki bütün dünya- da olduğu gibi bizde de komünist faaliyetler, bir mik- tar vardır. Bunlarla baş etmek devlete düşen bir iş- tir. Devletin ise emniyeti vardır, mahkemesi yi kanunu vardır. Hem, mevcut kanunlarımız da bu nuda yeterlidir. Ama "komünizmle mücadele" adı al tında memleketteki ilerici hareketleri durdurmak, türk milletinin uyanmasına, çağdaş uygarlık seviyesi- ne ulaşmasına engel olmak elbette ki bu kanunlarla mümkün değildir. Eğer devlet, var kabul edilen ko- münist faaliyetleri ne olduğu belirsiz bir takım besle- me dernekler yoluyla yasaklama hevesine kapılacak olursa, İstanbuldaki komünizmi telin mitinginde ol- duğu gibi, ancak gerici kuvvetlere yâr olur ve üste- lik de irticai hortlatan bu tip gösterilerle, müessese- lerinde çalışan emekçilere İnsanca davranan, gerçek komünizmle mücadele yolunun sefaleti ve haksızlığı ortadan kaldırmaya bağlı bulunduğunu bilen namus- lu iş adamlarım dahi karşısına alarak, tamamiyle yan- lış bir şekilde tarif ettiği için, komünizmi çok çekici bale getirir. Bir Koçun, bir Eczacıbaşının komünist olarak damgalanmak istendiği bir töplmez komü- nizmle mücadelenin ciddi bir yönü kalır mı? Büyük halk kitlelerinin okur-yazar olmadığı memleketimiz- de, komünizmin ne demek olduğunu bile bilmeyen kişiler arasında, besleme derneklerin eline teslim edi- len silahlar geri tepme istidadındadır. Reformları sa- vunan bütün aydınlar komünist diye damgalanırsa, komünizm sevimli hale gelmez de ne olur? Bu, tehli- keli gülünç oyunu derhal terketmek lâzımdır. Jale CANDAN "Kızgın Gü- çok modem seramik trapez küpe- sera- li tayyörler ve hafifçe çapkın, ağır görünüşlü gece elbiseleri... o Bunlar- dan bir tanesi özellikle ilgi çekti. Elbise siyah yün danteldi. Akıllı - uslu bir şömizye elbiseydi ama, şö- mizyenin önündeki düğmeler biraz seyrek (dikilmişti ve hafifçe içini gösteriyordu. Betigül, defilenin en modern fe- za elbiselerini giymişti. Hülya Ayay- dın ise sıcak ve egzotik kıyafetleri seçmişti. Meselâ mor-sarı ve kırmı- 2 Nisan 1966 neş" ona en çok yakışanlardandı. Ama, arada sırada o da akıllı-uslu birşey, meselâ yıkandıktan sonra ütü istemiyen beyaz naylon brokar karışımı bir kumaştan, dümdüz bir gece tayyörü giyebilirdi. Tayyör, dar etekliydi. Tek süsü, straslı düğ- meleriydi. Kumaş, Bursada özel o- larak dokunmuştu. Esin Avşarın çok güzel taşıdığı kasket şapkalar Paris etiketini ta- şıyordu ama, defileye renk veren ler, büyük seramik broşlar, mik kolyeler ressam Rami Uluer ta- rafından hazırlanmıştı. İşte, güzel sanatların girdiği yeni bir alan da bu idi: Pırlanta ve zümrüt yerine, insan emeğiyle değerlenen ucuz malzeme... "Biraz toprak, biraz bo- ya, biraz hayal"... Defile, Sevda Aydanın söylediği bir napoliten şarkı ile sanat yönünü tamamladı ve değişik, fakat çekici bir hava içinde bitti. 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: