2 Nisan 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 34

2 Nisan 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 34
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİNEMA ten çekinen bu insanlar ancak gece- leyin biraz canlanmakta, can sıkın- tısıyla uyanmakta ve bu sıkıntıdan kurtulmak için akla gelebilecek her çareye başvurmaktadırlar. Ama ye- niden ışımağa başlıyan yeni bir gü- ne bir öncekinden daha bunalmış o- larak girmektedirler. Bu, artık ke- mikleşmiş, kendini yenilemek gü- cünden yoksun, bir yanıyla adama- kıllı çürümeğe yüztutmuş bir sını- fin hikâyesidir. Fellini'nin acı bir a- layla "Tatlı Hayat" diye adlandır- dığı, ondan sonra günlük gazetelere kadar sık sık kullanılmağa başlıyan bu söz, aslında, apacı bir yaşayışı belirtmektedir. "Tatlı Hayat" bu dünyayı basını, sineması, eğlencesi ve din, aile, aşk, cinsiyet anlayı- şıyla ortaya koymaktadır. Fellini her filminde olduğu gibi burada da çok zengin, değişik ve canlı tipler tanıtmaktadır. Gerek bu tipler ge- rekse bu tiplerin o karşılaştığı du- rumlar çok zaman beklenmedik, çarpıcı, hattâ bazan gerçeküstü, fantastik gibi görünmektedir. Ama helikopterle gezdirilen bir İsa hey- keliyle başlayıp, deniz kıyısındaki ölü bir deniz canavarıyla sona eren "Tatlı Hayat'ın en aşırı görünen yönleri bile çok vakit gerçek olay- lardan alınmadır. Bundan dolayı bu gerçeküstücü, fantastik durum- lar Fellini'den değil, kendi kendini bu çeşit davranışlarla kandırmağa, oyalamağa çabalıyan sınıftan gel- mektedir "Soluk umut ışığı" "Tatlı Hayat'ta alışılagelmiş film kuruluşu yoktur. Belli bir ko- nu, bir başlangıç noktasından yola çıkıp, gelişip, belli bir sonuca var- maktadır. Fellini, "Tatlı Hayat'ı, düzinelerce tipin karıştığı tek tek olaylarla dokumuştur. Uzay ve za- man içinde oradan oraya atlıyarak,, bu dünyadan kesitler sunmaktadır. Fellini, "Tatlı Hayat"ta, herhangi bir çözüm ileri sürmediği gibi, hat- tâ hastalığın ne olduğunu, neden ileri geldiğini de açıklamamakta, sadece bu hastalığın belirtilerini ortaya koymakla yetinmektedir. Ni- tekim kendisi, "Tatlı Hayat" için şöyle demektedir: "Bu film bir kı- nama, bir bilanço, şu veya bu dü- şüncenin savunması olmak iddia- sında değildir. 'Tatlı Hayat', hasta bir dünyanın, hem de ateşli hasta olan bir dünyanın derecesini alıyor. Filmin başında derece 40'ı gösteri- yorsa, sonunda da 40'ı gösteriyor. Hiç bir şey değişmemiştir. Tatlı 34 Hayat' devam ediyor. 'Tatlı Hayat'- ın insanları hareketlerine, birbirle- rini yemeğe, soyunmağa, içmeğe... devam ediyorlar. Sanki bir şeyler bekliyorlarmış gibi. Ne beklerler? Kim bilir? Belki bir mucize veya savaş bekliyorlar, yah uçan daire- leri veya merihlileri.. "Tatlı Hayat", bütünüyle kö- tümser bir filmdir. Ele aldığı sınıf için kötümser bir film... Ama Felli- ni'nin bütün filmleri gibi yine bir umut ışığıyla bitmektedir. Fellini'- nin deyişiyle "Tatlı Hayat", tiksinti içinde yapılıp, soluk bir umut İşı- ğıyla sona eren bir gezi"dir. Ama bu soluk umut ışığının "Tatlı Ha- yat"ın asıl kahramanlarıyla bir ili- şiği yoktur. Soluk umut ışığı, fil- min hemen hemen tek temiz, ku- sursuz, arı insanı olan 12-13 yaşın- daki Paola'nın gelecek iyi günlere gülümsemesidir. Türkiye Yılan hikâyesi Geçen yıl UNESCO'nun önayak ol- masıyla Balkan ülkeleri arasında bir Balkan Film Festivali protokolü imzalandığı vakit, Türkiyenin tem- silcileri, bir yandan Kıbrıs mesele- sinde Balkan ülkelerinin desteğini kazanmak için yeni yeni girişilen te- şebbüslerin zorlaması, bir yandan moda. olan "turizm edebiyatı"nın etkisiyle ilk festivalin Türkiyede ya- pılmasını istemişlerdi. Bir festivali hazırlamanın güçlüğü ve aradaki zamanın. kısalığını gözönüne alan daha tecrübeli kimselerin uyarma- HERKES OKUYOR AKİS sıyla ilk festivalin Türkiyede yapıl- masından vazgeçilmiş ve Türkiye sı- rasını Bulgaristana bırakmıştı. İlk festival günü yaklaşmağa başladığı vakit Türkiyede değişen iktidarların ve şartların Balkan Festivalinin de- gil yurdumuzda yapılmasına, başka bir Balkan ülkesinde yapılan festi- vale türk filmcilerinin katılmalına bile elverişli olmadığı hemen orta- ya çıkmıştı. Çeşitli resmi makamlar festivale katılacak filmlere ve sine- macılara akla gelmiyecek güçlük ve engeller çıkarmışlar, bu yüzden si- nemacılar ve filmlerden çoğu festi- vale âdeta "kaçak" olarak katılmış- lardı. Bir başka bahara... Bundan dolayı bu yıl içeride ve dı- şarıda Balkan Festivaliyle ilgile- nen herkesin dikkati Ağustosta İs- tanbulda yapılması gereken İkinci Balkan Festivaline karşı aynı resmi makamların nasıl davranacağına çevrilmişti. Bu konuda bu yılki fes- tivalin yurdumuzda yapılıp yapılmı- yacağı üzerinde bahse girişenler bi- le eksik değildi. Önce her şey iyim- serlere hak verecek şekilde gelişti: İkinci Balkan Film Festivalinin ha zırlığı konusunda ilgililerin sundu- ğu rapora hiç bir itiraz yükselme- mişti. Turizm ve Tanıtma Bakanlı- ğı bütçesine festival için ödenek konmuş ve kabul edilmişti. Bakanlı- ğın 1966 yılı faaliyet programına fes- tival de alınmış ve itiraz eden olma- mıştı. Ancak festival hazırlıklarının elle tutulur bir şekilde başlaması gerektiği vakit, her şey geçen yılki gibi tekrarlanmaya başladı, "ilgili- ler"in itirazları birbirini kovaladı. Nihayet geçen hafta, Balkan Festi- valinin bugünkü şartlarla yurdu- muzda yapılmasına imkân olmadı- ğına bahse girenler, bahsi kazandı- lar. Çünkü UNECO'ya, Bulgaristan ve Romanya Büyük Elçiliklerine ya- zılan yazılarda geçen yıl o sırasını Bulgaristana bırakan Türkiyenin bu yıl da sırasını Romanyaya bıraktığı açıklanıyordu. Bu, beklenmiyen bir şey değildi. Ama Türkiyenin geçen yılki istekliliği ile bu yılki isteksizli- &i arasındaki tutmazlık Balkan Fes- tivali ilgilileri arasında tebessüm- lere yol açtı. Aynı turizm edebiyatı sürüp giderken, festival (o hazırlığı için bir yıllık bir süre sağlanmış- ken, UNESCO'nun hazırladığı Bal- kan Film Festivalinin Türkiyede ya- pılmasından vazgeçilmesi, herhalde bambaşka sebeplere dayanıyordu. 2 Nisan 1966

Bu sayıdan diğer sayfalar: