30 Temmuz 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 22

30 Temmuz 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 22
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

terinde yok. Hibaşi denilen ocak, futon denilen yer yatağı, hatta tabi denilen iki parmaklı ja- pon çorapları, Şeref Köşesi, oradaki süsler bu yüzden bebek evlerinin eşyalarını hatırlatı- yor. Şimdi tatamiler çok rahat, oldukça ka- lın, üzerinde rahat edilen bir çeşit taban halı- ları. Hele hasır yeni olursa, ayakları gerçekten rahat ettiriyor ve bir japon evinde dolaşmak in- sana huzur veriyor. Bu evlerde oturan insanlar da, Hollywood filmlerinde gösterilen hunhar japon tiplerin- den bambaşka kimseler. Bir defa son derece nazik ve cömert oluyorlar. Evlerine gittiğiniz- de paralanıyorlar. Bir şeyi beğendiğinizi söyler- deniz, hemen çıkarıp size veriyorlar ye "Buy- run, sizin olsun.." diyorlar. Bu, bir "lâf gelişi" sayılmamalıdır. Zira, "Buyrun, sizin olsun" la- fının dil pelesengi olduğu batı ülkeleri yok de- ğildir. Japon "Buyrun, sizin olsun" diyor ve bu- nu hem gerçekten söylüyor, hem de beğenileni hediye etmek için öylesine ısrar ediyor ki en sonda almaya mecbur kalıyorsunuz ve tabii, beğendiğinizi söyleyip söyleyeceğinize pişman oluyorsunuz. Bu, Nagoyada bir gün bizim başımıza gel- di. Nagoyada otelde, genç mihmandarımızla otelin barında buluşacaktık. Bara gittiğimiz- de baktım, yanında kendi yaşında bir arkadaşı var. Bana da takdim etti. Adı Kataoka idi. Ço- cuk bizimle barda biraz içti, sonra, davet ettik, yemeği birlikte yedik. Bu sefer o, bizi, birer kadeh içki içmeğe evine çağırdı. Daha önce- den de karısına telefon etti, bunu ona haber verdi. Akşam, oldukça geç bir saatte gittik. Daha önceden anlattığım, tipik bir japon eviy- di. Bayan Kataoka genç, zarif ve kibardı. Ye- mek odası yerine de geçen mutfakta biz viski- lerimizi içerken Bayan Kataoka karımı yuka- rıya çıkardı, dolaplarını gösterdi. Çamaşırları- nın arasında, tıpkı bizim eski evlerimizde an- nelerimizin tülbent keseler içinde koydukları güzel kokulu otlar gibi, güzel koku veren tor- balar varmış. Bayan Kataoka, iki kimonosunu karıma, japon tarzında giydirmiş, kuşağını öy- le bağlamış, ayaklarına tabiler vermiş, sandal geçirmiş. Saçını da öyle düzeltmiş. Beraberce aşağıya indiler. "Aman, ne kadar güzel oldu" Çıkıyorduk, kapıda Bayan Kataoka bize bir bohça uzattı. Bohçanın içinde iki kimono, kuşakları, tabiler ve sandallar vardı. Şaşırdık, kaldık. Böyle bir hediye, hatırımızın köşesin- den geçmiyordu. Fena halde mahcup olduk ve tabii bir tartışmadır başladı. Biz "Dünyada ol- amaz.. Katiyen almayız.. Olur mu böyle şey, ca- nım" diyorduk, evlerine bir tek defa gittiğimiz, her hâlde bir daha rastlayamayacağımız Ka- 56 taokalar ısrar ediyorlardı: "Ne münasebet? Eğer reddederseniz, almaya tenezzül etmezse- niz fena halde alınırız. Madem ki beğendiniz, bu bizim için kâfi bir şereftir. Bu, bizim size verebileceğimiz küçük ve basit bir hediyedir. Kırmayın bizi.." Onlar bohçayı bizim kolumu- zun altına sıkıştırmaya çalışıyor, biz itiyorduk. En sonda, o kadar samimi olduklarını gördük ki hediyelerini almamakla onları fena halde gücendireceğimizi anladık ve bohçayı yüklenip otelimize geldik. Allahtan ki, hediye verilmek üzere yanımızda, ufak tefek bazı türk işleri vardı. Onlardan bir kaç parçayı ertesi sabah Bayan Kataokaya gönderdik. Ama Japonyada bir daha da, her hangi bir kimseye, malı olan her hangi bir şey için "Aman ne güzel! Pek beğendik.." demedik. Japon böylesine cömert, samimi ve arka- daş canlısı. Hislerini belki kolay ve çabuk gös- termiyor. Belki, dış görünüşü itibariyle daha soğuk ve donuk. Nitekim, Japonyada alışveri- şe çıkan kadınlara pazarlığın âdet olmadığını söylerken japonlar ilave ediyorlar: "— Pazarlık Çinde çok olur. Zira çok konuşmayı severler.." Japonların birbirlerini selamlaması da bu karakteri aksettiriyor. Bir gün Ginzada dola- şıyor, film çekiyordum. Tesadüfen iki kadının birbirlerini selamlamasına rastladım ve onun filmini çektim. O kadar eğlenceli bir sahne ol- du ki.. Anlaşılan kadınlar sokakta birbirlerine rastlamışlar ve konuşmuşlardı. Ben gördüğüm- de birbirlerinden ayrılıyorlardı. Japonlar el sıkışmıyorlar. İki ellerini diz- lerinin üstüne koyuyorlar ve bellerinden sırt- larını dik tutarak eğiliyorlar. Selam tarzı, bu. Önce kadınlardan biri bunu yaptı. Sonra öteki buna mukabele etti. Arkadan, ilki tekrar eğil- di. Bu eğilişi tekrar mukabele gördü ve birinci, kadın buna mukabele etti. Böylece, belki altı, yedi kere karşılıklı eğilip kalktılar. Hele laf- ları da bitip bitip devam ettiğinden bu, tam bir parodi halini aldı. Japon nezaketi batılıla- rın alıştığı bir nezaket olmaktan ziyade, bizim eski nezaketimizi hatırlatan bir nezaket, Bü- yük - küçük, baba - evlat, karı - koca münase- betleri de bizim bundan yarım asır kadar ön- ceki âdetlerimizi o kadar hatırlatıyor ki japon- ların kendilerine mahsus çizgileri olmasa ve şe- hirlerin değişikliği göze çarpmasa insan bugün kendini hâlâ pek âlâ Yüzyılın başındaki İstan- bulda yaşıyor sanabilir. onlar Gelecek yazı Çalışan Japonya

Bu sayıdan diğer sayfalar: