6 Ağustos 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

6 Ağustos 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DÜNYADA OLUP BİTENLER İtalya İtalyan stili boşanma Durum Türkiyede de bundan pek farklı değildir ama, İtalyada e- ğer aldatılmış bir okocaysanız, hiç çekinmeden silâha sarılıp, hem ka- rınızı, hem de âşığını rahat rahat öldürebilirsiniz. Karşılığında göre- ceğiniz ceza, eğer çok defa beraat değilse, en çok iki yıl hapistir. Aynı biçimde, ümitlerinizi boşa çıkaran kızınızı, aile namusuna leke süren kızkardeşinizi, hattâ uzak - yakın bütün dişi akrabalarınızı da fazla bir ceza çekmek korkusu olmadan ahrete göndermeniz mümkündür. Fakat namusu kirlenmiş baba- lar, aldatılmış kocalar için İtalyan eza Kanununda öngörülen bu sal- tanat, çok yakında sona erecek gibi görünüyor. Bundan öyle bir namus dâvası yüzünden iki kişinin ölümüyle biten bir cina- yeti işleyen katile verilen iki yıllık ceza italyan kamuoyunda öylesine tepkiler yaratmıştır ki, İtalya Ada- let Bakanı şimdi Parlâmentoya bir kanun tasarısı getirerek, "namus suçları"m da diğer suçlar arasına almak kararını vermiştin Sadakat- sizlik, bundan sonra am bir hafifletici sebep olacak Ancak gelip görünüz pi bir za- manlar cezaların artırılmasını iste- yen italyanlar şimdi de bu değişik- (AKİS: 249) 6 Ağustos 1966 liğe cephe almışlardır. Şu sırada italyan gazetelerinde en çok tartışı- lan konu, budur. Bazılarına göre "namus suçları"nı diğer suçlar ara- sına koymak kadar yanlış birşey o- lamaz. Çünkü lar arasında caktır! bu, zamanla, kadın- sadakatsizliği artıra- Kle verir talkını.. Son günlerde yaptığı bir konuşmaya bakılınca, Birleşik Amerikanın teksaslı başkanı Johnson'un Vietnam konusunda birazcık olsun doğru yolu görmeye başladığını sanıp sevinç duymamak mümkün değildir. Gerçekten, Başkan Johnson bu konuşmasında, ilk defa ola- rak, Vietnam sorununun silâh gücüyle çözülemiyeceğini söylemek- tedir. Bu, uzun süredir bütün aklı başındakiler tarafından bilinen bir gerçekti. Johnson'un da bu gerçeği nihayet anlaması, kaçınılmaz sonucun en inatçı kafalara bile dank etmeye başladığım açıkça gös- teriyor olsa gerektir. Fakat işe bakınız ki, Başkan Johnson bir yandan bu ümit veri- ci konuşmasını yaparken, öteyandan Kuzey Vietnama yapılan hava alanları hızlanmış, şimdiye kadar dokunulmamış olan Hanoi ve Hayfong çevreleri de artık amerikan bombalarıyla yakılıp yıkılmaya başlanmıştır. Başka bir deyişle, Birleşik Amerika, Vietnam sorunu- nu çözemiyeceğine inandığı silân gücüne hergün biraz daha fazla sarılmaktadır.Bu, hiç şüphesiz, şimdiye kadar yeryüzünde görülen en acayip perhiz ve en acayip lahana turşusudur. Buna cevap olarak, Başkan Johnson'un bu sözleri kendisi için değil, Hanoi ile Vietkong yöneticilerine bir ihtar diye söylediği ileri sürülecektir. Ancak bir noktanın iyice bilinmesi gerekir: Vietnam so- rununu bugünkü çıkmazına sokan, siyasal çözümleri daha başlangı- cında bir tarafa iterek işi savaş alanlarına dökenler kimlerdir? İşle- rine geldiği zaman can kurtaran simidi gibi sarılmaya çalıştıkları 1954 Cenevre sözleşmelerini uygulamaktan, haydi uygulamaktan geç- tik, imzalamaktan kaçınanlar hangileridir? Bu soruların cevabı gün ışığı gibi ortada dururken, başkalarına barışçı yolların faziletinden bahsetmek herhalde fazlaca faziletli bir davranış değildir. İnsanlar gibi devletler de herşeyden önce söyledikleriyle yaptık- larında tutarlı olmak zorundadırlar. Amerikan propaganda mekaniz- masının bütün dünyaya yaymaya çalıştığına göre, amerikan askerleri Vietnamda "Güney Vietnam halkı"nın isteği üzerine ve bu ülkede de- mokrasiyi korumak amacıyla bulunmaktadırlar! Öteyandan, "Güney Vietnam halkı"nm isteğinin 1954 Cenevre sözleşmeleriyle öngörüldü- ğü gibi, kuzeydeki soydaşlarıyla birleşmek, kendi seçecekleri bir yö- netim altında ve barış içinde yaşamak olduğu söylendiği zaman Was- hington'un verdiği cevap, "Güney Vietnam halkı" diye birşeyin bu- gün düşünülemiyeceği, ülkenin çeşitli din ve politika akımlarına bö- lünmüş olduğudur! Aynı biçimde, Güney Vietnamda demokrasinin koruyucusu rolüne çıkan Birleşik Amerika, gene bu nedenle bu ülke- de seçimlerin yapılmasına istekli görünmemekte, kimi ne kadar tem- sil ettiği belli olmayan bir askeri yönetimin arkasına bütün ağırlığım koymaktadır. Doğruyu söylemekten çekinmeyen bazı açıkkalpli ame- rikan dostlarımız, böylesine bölünmüş bir ülkede istikrarlı yönetime giden yolun elbette diktatörlükten geçtiğini ve Washington'un bunu pek iyi bildiğini söylemektedirler. Eğer durum gerçekten böyleyse, o zaman Washington ile Pekin arasında ne fark kalmıştır? Demek ki, her ikisi de, Vietnamda kendi istedikleri biçimde diktatörlüklerin peşindedirler. New York Times'ın ünlü yazarı James Reston'un da bundan bir süre önce açıkça belirttiği gibi, amerikan politikası Vietnamda çeliş- meler içindedir. Bu çelişmelerden kurtulunmadıkça, bugünkü kanlı kavganın sonu pek geleceğe benzemiyor. Olan, zavallı Vietnamlılara olmaktadır. 25

Bu sayıdan diğer sayfalar: