Sıddık Saminin başkanlığındaki bitirebileceği ümidiyle masa başına oturdu. Fakat profesörlerin itibarım fena halde zedelemiş olduğu halde masadan kalkü. Bir Kurucu Meclis ku- rulması o zaman zaruret oldu. Zira, profesörler beklenseydi Türkiye muhtemelen bugün dahi bir Anayasaya kavuşamayacaktı. Bu ihtilâlcilerin etrafını o çevirenleri ben ilk defa, Leylâ Çambelin evindeki bir kokteyl- de gördüm. O sırada aradan biraz zaman geç- mişti ve bilhassa en genç Komitecilerden yeni mevkilerini hiç hazmedememiş olanlar bu ku- surlarını göstermeye başlamışlardı. Eğer her hangi bir kimse, meselâ gittiği oyerlerde bazı generalleri arkasında yürütmeyi marifet sayan Yüzbaşı Muzaffer Özdağın İhtilâlin ve Komi- tenin prestijine zarar vermediğini sanıyorsa, O kimse fena halde yanılıyor demektir. Bu ha- zımsızlıktır ki Orduda Komite aleyhinde bir cereyan yaratmış, bu çalımın başka sahalarda- ki akisleridir ki bir ara üniformalılara karşı halkta bir antipati doğurmuştur. Ama, kabahat onlarda mıydı? Sadece o kokteylde, kadınlı erkekli bir kalabalık bu "ye- ni ilahlar" a neler söylemiyordu ki.. Aman ya- rabbi, onları pohpohlamak için ne laflar bulu- nuyordu. Yapılan telkinlerin başında "Bizi bı- rakıp ta nereye gideceksiniz?" telkini geliyor- du ve yeni hayatlarından hiç de şikâyetçi olma- yan yeni ilâhlar elbette ki bu seslere kulak ve- Anayasa Komisyonu bir ön proje hazırlamak üzere, işi bir ayda. aylar sonra, hiç bir şey hazırlıyamamış, sadece riyorlar, içlerinden "Canım, yalan mı söylüyor- lar?" diye düşünüyorlardı. Bunun yanında, bir başka sebebi daha his- setmişimdir. İhtilâlci subaylar, kafalarında bir takım kendi ilanlarıyla Ankaraya gelmişlerdi, Koca koca profesörler, büyük gazeteciler, ka- lantor siyaset adamları, isimlerini o bildikleri, fakat tanımadıkları ulu şahsiyetler.. (Sonra bunlarla, kendi üzerlerinde iktidar hırkası bu- lunduğu halde tanışmışlar ve bunlardan bazı larırının küçüklüklerinden, bayağılıklarından, â- diliklerinden iğrenmişlerdir. Koca profesörle- rin, kurdukları İlim Komisyonunda birbirleri- ne girmeleri, çocuklar gibi kavga etmeleri, ken- di etraflarında bir menfaatçi zümrenin türe- mesi ihtilâlcilerdeki hislerde, görüşlerde tarif- siz önemde değişiklik yapmıştır. Kendi gözle- rinden o ilahlar küçülürken, kendileri, kendi gözlerinde o kadar büyümüştür ve gelen "Bizi bırakıp nereye gideceksiniz?" telkinine "Yani bunlara mı bırakacağız?" mazereti eklenmiş- tir. Bunun, ihtilâlden sonra, Demokrasiye ge- 47