3 Aralık 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 6

3 Aralık 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAFTANIN İÇİNDEN İsmet Paşa, Başbakan ve Bugünlerde çok tanıdığım, rastlaştığımızda, aşikâr bir merakla ve sesini de hafiften alçaltarak so- ruyon “— Yahu, ne olup bitiyor allahaşkına? Sen bilir- sin. Gene bir şeyler mi olacak?. — Ne münasebet? Nereden çıkarıyorsun bunla- n?.." diyorum. “— Nereden çıkarıyorum var mı? Başbakan her gün, bir ihtilâl takdirinde halkı silâhla dayanmaya ça- ğırıyor. İsmet Paşa gidip Başbakanı görüyor. Cumhur- başkanını görüyor. Demirelin omuzuna dayanıyor, koluna giriyor, sanki ona karşı bir hürekei olursa ken- disinin de bu hareketin karşısında olacağım belli et- mek istiyor. Hükümeti bile fazla tenkit etmiyor, hat- tâ savunuyor. Yok, yok.. Ortada bir şeyler dönüyor!" Bu endişe, her halde, sadece benim tanıdıklarımı sarmış bir his değildir. Geçenlerde, Demirelin bir “çok yakını" anlatıyordu. £ İstanbuldaki kayınpederi telefonu açmış, bir şeylerin olup a sormuş, . Elinde otuz bin liralık'bir bono varmış, onu kırdıra- m ai işin, bir bekleyiş içinde Kaımduğu gö- rülmektedi: Memlekete bu huzursuzluğu, elbette ki Başbakan vermiştir. Bir Başbakan her şeyden önce neyi, nasıl söyleyeceğini bilmelidir. Demirelin, hemen hemen po- litikaya atılmasıyla birlikte, Türkiyenin bazı talihsiz şartlarının neticesi Başbakan oluvermesinin milletçe Ödediğimiz. faturasıdır bu.. Demirelin kendisi, müte- madiyen "Beni anlamıyorsunuz, ne demek istediğimi anlamıyorsunuz.." diye şikâyet etmektedir. Bir ada- mın lâfını bir kişi anlamaz, bin kişi anlamaz, on bin kişi anlamaz. Diyelim ki o bir kişi, bin kişi, on bin kişi anlayışsızdır. Ama bir kocaman millet bir adamın sözünden onun meram ettiği mânanın aksini çıkarır- sa, o adam şapkasını önüne koyup, "yahu, acaba be- nim ifade-i meramımda mı bir noksanlık var" diye düşünmelidir. Demirel böyle yaparsa, konuşmalarıyla D.P. Ikti- darını da her gün meşruiyet dışına çıkmakla suçladı- ğım, yani başkanlığını yaptığı kimselerle çelişmeye düştüğünü farkedecektir. Meşru bir hükümete karşı ayaklanma teşebbüsü oldu mu, o teşebbüs nereden gelirse Ee karşısında halkı bulacağı çok doğru- dur. Seçmenin, oyunu verdiği kimseler meşruiyet hu- dutları içinde kaldıkları süre, onlara senin el sür- mesine müşaade etmeyeceği de gerçektir. Nitekim Menderes İdaresi bu hududun dışına çıktığı ve meş- ruluğunu kaybettiği içindir ki 27 Mayısta tek bir fert, ne bir asker, ne bir sivil, ne devletin kuvvetleri ne başka kuvvetler, küçük parmaklarını dırıp da o ida- reyi müdafaa etmişlerdir. Demirelin İdaresi, aksine, meşruluğu kimse tarafından tartışılmayan bir idare olduğundan dolayı ona karşı bir hareket hem devletin kuvvetlerini, hem de, o yetmezse halkı ayağa kaldırır, mukavemete sevkeder. Türkiyenin bir avuç âsi tara- fından idare edilebilecek bir memleket olmadığı 22 Şubatlarda ve 21 Mayıslarda gayet açık şekilde ispat- lanmıştır. Peki, Demirel tam bu sırada, bunları söylemek lü- zumunu neden duyuyor? Neden halka, meşru bir idare bir avuç âsinin baskınına uğrarsa ne yapman gerek- tiğini hatırlatıyor? Yani, başında bulunduğu hükümet kuvvetleri böyle bir hadisede hareketsiz mi kalacak- lardır? Yoksa, güçleri âsilere karşı yetmeyecek midir? İkinci ihtimal bahis konusu m göre, De- mirelin sözlerinden çıkan mâna, elbette ki, bir avuç âsiyi devletin güvenlik kuvvetleri içinde mütalea et- tiğidir. Bu basit mantık, Tural üzerindeki tartışmala- ra eklenince yurtta elbette ki bugünün huzursuz ve endişeli havası belirir Tural üzerindeki caruşwelarn Türkiyede bir ihti- lâl ortamı yaratabileceğini düşünmek için deli olmak bile kâfi değildir. Genel Kurmay Başkanı, İlhami Soy- salın dövülmesi hadisesinin aldığı şekil karşısında o kadar müşkil bir duruma düşmüştür ki kendisini kur- tarmak için tek çaresi ihtilâl yapıp idareye el koyma- sıdır, Türk Silâhlı Kuvvetleri de onun bu sebeple ve- receği işarete uyup "kalkın ey ehli vatan" diye ayak- lanacaktır! Ne bir Genel Kurmay Başkanı bu sebep- ten ihtilâl düşünür, ne bir ordu böyle ihlâl yapar, ne de ihtilâli bu sebepten düşünen kimse “vatan - millet edebiyatı"yla bunu maskelemek istese Türk Silâhlı Kuvvetleri ona kanar İlhami Soysalın dövülmesi hadisesinde bir hata- nın yapıldığı ortadadır. Üç asker itham altındadır. A- dalet bunları talep eder, askeri makamlar onları ve- rir. Ama adalet talep etmez, askeri makamlar vermez- se, hele bunların başında gösterilen kimse, üstelik usulsüz olarak yurt dışına çıkarılırsa, zaten "İlhami Soysalı Tural dövdürdü" lâfları dolaştırıldığına göre Genel Kurmay Başkanı rahatsız bir vaziyete düşer. Adamlar gelip hesap verirler, , dövenler gerçekten on- lar mıdırlar, onlarsa Tural den mi yoksa başka sebepten mi dövmüşlerdir, sebep Soysalın Turala kar- şı açtığı kampanyaysa niyetlerinden Turalı haberdar etmişler midir, etmemişler midir, bütün bunlar açığa çıkar, suçluysalar cezalarını görürler, dövme emrini Tural vermişse o, Genel Kurmay Başkanlığından çe- kilir, haberi dahi yoksa görevine şerefle devam eder, mesele biter. Ama, bütün bunlar yapılmasa dahi, bu- nun Türkiyede bir askeri ihtilâlin Sebebi olabileceğini düşünmek dört yaşındaki çocuğun düşmeyeceği bir teşhis hatasıdır. Aksine, tek askeri ihtilâl sebebi bu olan memleketler ,huzur ve güven içinde bulunmalı- dırlar. Onun Başbakanları da, ağızlarını açarken bu açılmış ağızlardan çıkacak lâfın nereye gideceğini iyi hesaplamalıdırlar. Türkiyede bugün, bir askeri ihtilâli gerektiren 3 Aralık 1966

Bu sayıdan diğer sayfalar: