28 Ocak 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 17

28 Ocak 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

lukla karşıladı. 14'lerin aklından geçenleri bi- liyordu, bunun getireceği -kendilerine ve mem- lekete- tehlikeyi de görüyordu, "İsmet Paşa unsuru" 27 Mayısta ihtilâlcilerden yana işlemiş- ti. Çünkü ihtilâlciler. Menderesin elinde öldü- rülmeye kalkışılan demokratik rejimin -o gün ve bugün, İsmet Paşa için önem taşıyan tek ide- al- savunucusu olarak harekete geçmişlerdi. Bu ideale ihanet etmeye kararlı olanlar, tıpkı Menderes gibi, karşılarında elbette ki "İsmet Paşa unsuru"nu bulacaklardı. Nitekim 13 Ka- sım operasyonunda da, 22 Şubatta da, 21 Ma- yısta da bu unsur başarının hangi tarafta kala* cağının tayininde en büyük payı aldı. Bu un- sur daha sonraları da, başka hevesler belirdi- ğinde aynı rolü oynayacaktır ya.. İsmet Paşa, 14'lerin tasfiyesinden Uç gün sonra, Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesinin konferans salonunda Atatürk hakkında bir konuşma yaptı. Toplantı, Atatürk haftası mü- nasebetiyle tertiplenmişti. Bu, on yıldan beri İsmet Paşanın bir üniversitede yaptığı ilk ko- nuşmaydı ve son hadiseler üzerine daha da faz- la önem kazanmıştı. Ben o gün İstanbuldaydım. Yassıada duruşmalarını takip ediyordum. Hi- kâyeyi, o haftanın Pazar günü alelacele Anka- raya koşup geldiğimizde kayınvaldemden işit- mişimdir. Salon, ayakta duracak bir tek yer kalma- macasına doluymuş ve bunun neticesi son dere- ce sıcakmış. Konuşmacılar Prof. Afet Inan, Sabiha Gökçen gibi Atatürkün yakınları, on- dan hatıraları bulunan kimselermiş. İsmet Pa- şa, muazzam bir tezahürat içinde salona gir- miş. Gençler kendisini çılgınca alkışlıyorlar- MIŞ. İlk sözü Prof. Âfet İnan almış. Demiş ki: "Aramızda, kendisi tarih olan bir şahsiyet var. Onun için, hep beraber onu dinleyelim." İsmet Paşa çoşkun bir alkış tufanı, teza- hürat arasında kürsüye gelmiş ve birbuçuk sa- at Atatürkü anlatmış. Onun devrimlerinin ma- nasını söylemiş. Bu arada Ordudan da bahset- miş ve subayların demokratik bir idareye ta- raftar olduklarını belirtmiş, nitekim ihtilâli yapar yapmaz sivil bir hükümet kurduklarını hatırlatmış. 27 Mayısın hedefinin bu olduğunu bildirmiş. Gençler bu sözler üzerine daha da fazla heyecana gelmişler. İsmet Paşa konuş- masını tamamlayıp kürsüden indiğinde dört bir yanı sarılmış. Kendisine subaylar yol açmış- lar, otomobiline kadar onlar götürmüşler. Ka- yınvaldem "Paşa o akşam çok yoruldu, bilhas- sa fazla sıcak onu rahatsız etti" dedi. İsmet Paşa ertesi sabah Finlandiya Bü- yük Elçisini kabul etmiş. Günlerden Perşem- beydi. Cuma günü Emin Dırvanayla konuşmuş, akşamüstü Anadolu Klübüne gidip bezik oyna- mış. Gece yemekte Raif Aybar varmış. Onun- la geç vakte kadar politika görüşmüş. Cumar- tesi sabahı ll'de misafiri varmış: Eski gene- rallerden Pertev Paşa. Öğleden sonra biraz is- tirahat etmiş. Gece, sabaha karşı ikibuçukta bir kalp kriziyle uyanmış. Evvela ne olduğunu anlamamış, basit bir ağrı sanmış. Hanımını bi- le hemen uyandırmamış. Fakat ağrının mahi- yetinin ne olduğunu anlamakta gecikmemiş. E- ve derhal, hemen karşıda oturan Prof. Zafer Paykoçu çağırmışlar. Prof. Paykoç İsmet Paşa- nın önemli bir kalp krizi geçirmekte olduğunu tesbit etmiş, derhal gerekli tedbirleri almış. Bize kayınvaldem ertesi sabah, Ankara- dan telefonla durumu bildirdi. Ömerlere de ha- ber vermiş. Öğle uçağında dört kişilik yer bul- duk ve alelacele meydana koştuk. Uçağın hare- ket saatine on dakika kala meydana ulaştığımız halde uçağın kapılan kapanmıştı. Uçak bizi al- madı ve kalktı gitti. Hırsımdan deliye dönmüş- tüm. Meydan komutanı olan hava yarbayıyla bir hayli tartıştık. -Sonradan bu, bir dostluğun başlangıcı oldu ya..-. Ankaraya gitmekte niçin acelemiz bulunduğunu da söyliyemiyorduk. Meydandan Ayten Sokağa telefon ettik, hem durumu anlattık, hem İsmet Paşadan haber sorduk. Kayınvaldem üzgün bir sesle "iyi" de- di. Nihayet akşam eve vardığımızda hastalığın sandığımızdan, daha doğrusu (o kayınvaldemin bize söylediğinden çok daha ağır olduğunu gör- dük. Paşayı yatağına, oturmakla yatmak ara- sında bir vaziyette koymuşlardı. Arkasında yastıklar vardı. Yüzü bembeyazdı. Konuşması yasak edilmişti. Elini öptük. Munis bir şekilde gülümsedi. Kendisini hiç bu kadar bitkin gör- memiştim. Prof. Paykoç, gelen krizin ağır bir kriz olduğunu saklamadı. Tehlikenin devam e- dip etmediğini sordum. Başıyla, ettiği işaretini verdi, fakat merak etmememizi, asıl oOönemli anın geçirildiğini söyledi.. Nitekim Prof, Pay- koç ancak on gün sonra, Kasımın otuzunda, İs- met Paşaya nekahat devresine girdiğini bildi- recektir. Kalp krizi elbette ki bir talihsizlikti. Ama doktor olarak Zafer Paykoçu bulmak bir talih teşkil etti. İsmet Paşanın hastalandığı, tabii, gecik- meden duyuldu. Dr. Paykoçun tavsiyesiyle İs- tanbuldan, konsültasyon için meslekdaşları geldi. Şimdi bunlardan Reşat Garanı ve Muzaf- fer Esatı hatırlıyorum. İsmet Paşayı beraberce muayene ettiler, tedavinin aynen devamını ka- rarlaştırdılar. Gazeteciler tabu en fazla merak izhar eden kimselerdi ve her zaman olduğu gibi beni ara- yıp duruyorlardı. İstanbuldan doktorlar gelmiş- ti, İstanbuldan İsmet Paşanın çocukları gel- mişti Olağanüstü bir halin bulunduğu anlaşılı- yordu. Ne vardı? İsmet Paşanın rahatsızlığı neydi? Doktorlarla mutabık kalarak buna 131

Bu sayıdan diğer sayfalar: