SİNEMA Türkiye "Okumadan âlim... Sinemamızın en garip ren biri de, elli yaşını geçkin o sına, yılda 200'den fazla film mey. dana getirmesine, bunun için ge- nişçe bir kadro o bulundurmasına rağmen, bugüne kadar ne sinema- cıların, ne özel teşebbüsün, ne de devletin bir sinemacılık okulu ku- rulmasını düşünmesi, buna teşeb- büs etmesidir. "Peki ama, ya piya- sadakiler nereden gelmektedirler?" diye sorulacaktır. Onlar, hikmetin- den sual olunmaz, ya alaydan ye- tişme, ya da anadan doğma sinema cılardır. Hani Ahmet Rasimin, gali- ba, Kavuklu Hamdi Efendiyle ilgili bir anısı vardır: Müsteşrik Kunoş, Kavuklu oOHamdi oKfendiye "Siz hangi okuldan yetiştiniz?" diye so- runca Hamdi' Efendi şaşırır, "Allah allah, tuhaflığın, da okulu mu olur- muş? Biz mahallede, aramızda oy- naya oynaya yetiştik" gibilerden bir cevap verir. Kavuklu Hamdi Efen- diyi bütün çağdaşları överler. Ham- di Efendinin, tabiatın nâdir yetiş- tirdiği, "hudayinâbit" denilen kim- selerden olduğu anlaşılıyor. | Ama Kavuklu Hamdi Efendi geçen yüz- yılın insanıdır, biz ise 1967 yılında- yız. Kavuklu Hamdi Efendi orta- oyunu dünyasının insanıdır, bizim konumuz ise sinemadır. 1967 yılın- da Kavuklu Hamdi Efendi anlayı- şıyla sinemacılığa girişilirse, o her- kesin yakındığı ve ancak Kavuklu Hamdi Efendi anlayışının savun- mağa kalkıştığı bugünkü türk sine- ması ortaya çıkar. Bugün sinemanın hem bir mes- leki eğitim kolu, hem de bir temel eğitim kolu olarak yer alması 7o- runluğu, sineması azıcık gelişmiş bütün ülkelerde benimsenmiştir. Yönetmen, görüntü yönetmeni, kur- gucu, sanat yönetmeni, Iyo ibi sinemanın kollarında çalışacak kimselerin ye- tiştirilmesinde birincisi, yânı mes- leki eğitim kolu; her yaştan yurtta- şın temel sinema bilgisini, kültürü- nü edinmesinde ise ikincisi, yâni te- mel eğitim kolu, çağdaş ve uygar toplumların vazgeçilmez (unsurları sayılmaktadır. Bunlar (birbirlerini tamamlamakta veya birinin bulun- madığı yerde öbürü az çok bu boş- luğu doldurmağa çalışmaktadır. 28 Ocak 1967 Birinci Dünya Savaşındanberi Öpür sanat kollarında olduğu gibi, sinemada da mesleki eğitim, sa- natçı yaratacağı iddiasında değildir. Buna zaten imkân yoktur: Sanatçı yeteneği olmıyan bir. kimseye bunu sonradan kazandırmak mümkün de- gildir. Ne var ki, sinema okulları bu yetenekteki kimselere en kestirme, en elverişli yetişme ve çalışma im- kânlarını sağlar. Kaldı ki sinemada mesleki eğitimin bir de tamamiyle teknik yönü vardır. Bugün yurdu- muzda çevrilen filmlerin çoğunda meselâ görüntülerin ya doğrudan doğruya çevirimde, ya da sonradan lâboratuvarda hatalı çıkması, mese- lâ seslendirmenin bugüne kadar bir tek filmde bile, yüzdeyüz başarılı olmaması bu mesleki eğitim eksik- liğinden doğmaktadır. Birçok bü- yük sinema sanatçısının sinema O- kulundan çıkmamış olması, sinema okullarının zorunluluğunu hiçbir vakit ortadan kaldırmaz. Çünkü bu sanatçılar sinema okulunun sağladı- ğı ortamı kendi günlük yaşantıla- rında haşır neşir oldukları başka kurumlarda, sinemanın temel eği- timinin bir bölümünü yüklenen si- nema dernekleri, sinematekler, ö- zel sinemalarda bulmuşlardır. Son- ra da, bu sanatçıların sağlamak is- tediği görüntüleri, sesleri berbat e- den bir teknisyenin, bir lâboratu- varın bir daha çalışma imkânı bul- ması düşünülemez Bundan dolayıdır ki, sinemanın (AKİS: 30) mesleki eğitimini o gerçekleştirecek sinema okulları, yüksek ulları, enstitüleri, araştırma merkezlerinin tarihi çok eskilere uzanmakta, sayı- ları da her yıl biraz daha artmak- ta, kendi ülkelerinin sineması ka- dar başka ülkelerin sineması için de yararlı olabilmektedir. Sovyetleı Birliğinde yeni sinemanın doğuşu- nu hazırlıyan ve bugün Devlet Ens- titüsü adım taşıyan okulun kuru- luş yılı 1919'dur. Japonyada Sinema Araştırmaları Enstitüsü 1921'de ku- rulmuştur. İkinci Dünya Savaşın- dan sonra İtalyaya dünya sinema- sında ön sırayı kazandırmakta en büyük rolü oynıyan "Centro Speri- mentale di Cinematografia" adlı si- nema enstitüsünün kuruluşu 1935'e rastlar. "Yeni Dalga"cılardan çoğu- nun yetiştiği, birçok iyi teknisyen, e- leştirici ve araştırıcının ortaya çık- masını sağlıyan, ayrıca birçok ya- bancıya kucak açarak bunların ken- di ülkelerindeki sinemaya önayak olmalarını sağlıyan "Institut des Hautes Etudes Cinematographigue" adlı fransız sinema enstitüsü 1944- te kurulmuştur. Sinema okulları, özellikle İkin- ci Dünya Savaşından sonra ulusal sinemaların birdenbire gelişmesiy- le büsbütün önem kazanarak ço- galmı: -nitekim 1955'teki Cannes Film Festivalinde bir "Sinema ve Televizyon Okulları (Uluslararası İrtibat Merkezi'nin kurulmasına bu yüzden karar verilmiştir- ve bu gelişmede (o önemli roller oynamış- tır. Polonyada 1947'de Lodz Sine- ma Yüksek Okulunun -1959'da Lodz Sinema Bilimi Enstitüsü- kuruluşu, öbür Doğu Avrupa ülkelerinin izle- dikleri bir örnek olmuştur. Bu hare- ket, bugün de aynı hızla devam et- mektedir. Kübanın 1959'da kurduğu sinema enstitüsü örneğini son bir- kaç yıldır hemen bütün küçük Lâ- tin Amerika ülkeleri izlemektedir- ler. Bu ülkelerde son bir-iki yıl i- çinde ulusal sinemaların serpilip gelişmesinde gerek bu ülkelerden bazı öğrencilerin yukarıda adları sayılan okullardan birinde eğitim görmüş olmaları, gerekse yeni ku- rulan okulların sağladığı imkânlar' önemli bir rol oynamaktadır. Batı Avrupada bile büyük bir istisnayla bu alanda geç kalmış olan ülkeler' de açığı kapatmağa çalışmaktadır- lar. İsveçte 1965'te Sinema Enstitü- süne bağlı bir okul kurulmuştur. Batı Almanya bu yıl iki sinema o- kulunun birden kapılarını açmağa hazırlanmaktadır. Örnekler o çoğal- tılabilir. 33