25 Haziran 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 11

25 Haziran 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yine artmıştır. 1950-60 arası, başlı- yan bu huzursuzluk 960 Devrimiyle giderilmişse de, AP'nin gerek parti, gerekse iktidar olarak benimsediği tutum, memleketi bugünkü üzücü a- levi - sünni çatışmasına kadar ge- tirmiştir. Çatışmanın tarihçes Alevilikle sünniliğin çıkış noktala- rı aynıdır. Aliyi sevenlere, Mu- hammedden sonra onun halifeliği- ne inananlara alevi denilmektedir. Ali, Muhammedin amcası Ebutali- bin oğludur ve ayni zamanda Mu- hammedin damadıdır. Muhamme- din ölümüyle Aliye devredilmesi ge- reken hilâfet Ebubekire, sonra O- mere, sonra Osmana devredilmiş, dördüncü halife Ali olmuştur. Fakat Muhammedden sonra hilafetin Ali- ye ait olması gerektiğini söyliyen- lerle aksini savunanlar arasında di- dişme başlamıştır. Emevi ailesin- den, mali ve siyasi kudret sa- hibi Şam Valisi Muaviye ile Ali a- rasında başgösteren ve yıllarca sü- ren hilafet kavgası, islâm tarihinin kanlı sayfalarını teşkil etmiştir. So- nunda hilâfet, hileli bir hakem ka- rarıyla Muaviyeye geçmiş, Muaviye- nin adamlarından İbn Mülcem ve arkadaşları, Aliyi, sabah namazına giderken kılıçla (o yaralamışlardır. Muhammede ilk inanan insan Ali, islâmiyetin Ooyayılmasında (o büyük gayretleri olan mert, yiğit, âdil, ce- sur bir kimsedir. Devlet adamlığıy- la din liderliğinin Muaviyenin şah- sında Emevi ailesine devri, bilim- sel deyimle, iktidarın arap burjuva- zisinin eline geçmesi sonucunu do- gurmuştur. Alinin oğlu Hasan zehirlenerek öldürülmüştür. Muaviye, daha sağ- lığında, halkı, oğlu Yezide mutlak itaate mecbur etmiştir. Baskıya da- yanamıyan halk, Küfeden, Alinin oğlu Hüseyini çağırmıştır. Hüseyin, Kerbelâda, Yezidin yolladığı asker- ler tarafından kuşatılmış ve yetmiş- seksen kişilik yakınıyla birlikte, za- limce öldürülmüştür. Hüseyinin en küçük oğlu Zeynelâbidin ve onun oğlu Zeyd de yine zehirlenerek öl- dürülmüşlerdir. Horasanda ayakla- nan Zeydin oğlu Yahyanın öldürül- mesinden sonradır ki atalarının ka- nını isteyen Yahyanın oğlu Abdul- lah, Yemende, Emevi halifelerinden Mervan tarafından öldürülmüştür. Minin soyuna yapılan bu zulüm, a- dalete susamış olan halkı Ali tara- fina daha çok itmiştir. O kadar ki, sünni iki mezhebin -Hanefi ve Ma- liki mezhepleri- önderleri Ebu Ha- nife ile İmam Malik bile Emevile- re düşman olmuşlar, Ali tarafını tutmuşlar, bu yüzden çok zulüm görmüşlerdir. Bu iki önder de hali- 25 Haziran 1966 Yemiyenin malını yerler! Türkiyede bir tozkoparan fırtına esiyor. A.P. İktidarının başı kor- kunç bir faaliyet içinde. Barajların temelini atıyor, tesislerin kur- delâlarını kesiyor, inşaatlara harç koyuyor, bir şantiyeden bir şan- tiyeye koşuyor ve bütün bunları, kendilerinin ilk neticeleri olarak ilân ediyor. eser kattıklarını, iktidara gelişlerinin Parlak nutuklar veriyor, eserlere daha da katacaklarım söylüyor, Türkiyenin niha- yet dinamik, cesur, atılgan, yaratıcı bir iktidara, böyle bir Başba- kana tekrar kavuştuğunu belli ediyor. "Türkiyede hareket başladı" diyor, bunun sonunda bereketin de geleceğinden hiç kimsenin şüphe etmemesini istiyor. C.H.P. saflarında ise bir şaşkınlık, bir hayret ve bir karış açıl- mış ağızlar, gözler.. A "- Aaa! Adama, bak. Yahu bütün bunlar bizim yaptığımız, pa- rasını bulduğumuz, müzakerelerini neticeye bağlad ığımız, en azın- dan plânladığımız işler. Üstelik biz bunları, A.P.'nin muhalefetine karşı, ona rağmen yaptık. Şimdi, biç fütursuz, üstüne oturuyorlar. Adama bak, yahu. Bizden tek kelimeyle bahsetmiyor, hepsini ken- dine malediyor.." diye yükselen feryatlar. Süleyman Demirel hiç tınmıyor. Hep A.P. İktidarından, onun yarattığı "yeni çağ"dan bahsediyor, toz toprak içinde dolaşıyor. Ge- rekli yerlerden işletmeye hazır veya temeli atılmış da olsa tekrar temeli atılabilecek tesislerin listesini almış. Elinde, o liste. Listeyi işaretleye işaretleye dört dönüyor. O dört döndükçe de C.HP.liler çileden çıkıyorlar. Oh olsun! Yemeyenin malını başkasının yediği, bizim denenmiş bir atasözümüzdür. er şeyi, üçbuçuk yıllık gerçekten başarılı, ama sünepe ve sessiz iktidarları sırasında hazırlamış olanlara lâyık akı- bet, işte böyle, hırs içinde tırnaklarını kemirmekten başka şey de- ğildir. Bu iktidarın, Türkiye için felâket olabilecek askeri iki darbe teşebbüsünü önlediği dahi unutulmuştur ve demokrasinin o sayede yürüdüğü, bugünlere o sayede gelindiği hatıra bile getirilmemekte- dir, kimse dönüp te o devrenin kudret Sahiplerine bir şükran sözü söylememektedir. Ona da, oh olsun! C.H.P. bütün dünyada "public relation — ka- muoyuyla münasebetler" diye bir ilim teşekkül etmişken bunu hiç kaale almamasının, gösterişten hoşlanmayan aslında, yapılanın pro- paganda edilmesinin faydasını bilmeyen, anlamayan ihtiyar Paşa- sını o sahada doğru yola getirememesinin, aksine, onun modası geç- miş icraat tarzına uyuşunun cezasını çekmektedir. İşte böyle, elin oğlu dağdan gelir, bağdakini kovar ve bağın ü- zümlerini kendi hesabına satar. O üzümler bitince bağ viran kalır, dağlı da iflâs eder ama, arada atı alan Üsküdarı aşar, bağcıya da hep, nankör, bağı tamir etmek ödevi düşer ya... Feliğin Emevilere ve Abbasilere geç- mesine karşı çıkmışlardır. Türk halkının, softaların ve araplaşmış- ların dışında, birbirlerini sünni - alevi diye ayırmamalarının sebebi budur. Ali soyunun gördüğü büyük zulüm ve halifeliğin arap burjuva- zisinin Emevilerin ve Abbasilerin- eline geçmesi, yoksul, baskıya ma- ruz halkı ister istemez, Aliyi sev- meğe zorlamıştır. Aleviliğin kökleş- mesi böyle olmuştur. Aleviler ve alevilik Bugün Türkiyede bulunan aleviler, bundan bin yıl kadar önce Hora- sandan gelmiş ve Anadolunun muh- telif yerlerine yerleşmiş türkmenler- dir. Anadolu aleviliği önce Sarı Sal- tuk, sonra da Otman Baba ile Rume- li ve Balkanlara yayılmıştır. Yesevi, Haydarı, Kalenderi gibi adlarla anı- lan topluluklar aslında hep alevidir- ler. Güneybatı Anadoluda, Toros- larda yaşayan alevilere tahtacılar denir. Bektaşiler, tasavvuf eğitimi görmüş, Anadolu hümanizmini tem- sil eden alevilerdir. Alevilere kızılbaş (denilmesinin sebebi ise, Alinin, Sıffin savaşında, Muaviyenin askerleriyle karışmasın diye kendi askerlerinin başlıklarına kırmızı işaret takmış olmasıdır. Bu usul, sonraları, İrandaki alevilerce de benimsenmiş, böylece, alevilere kızılbaş denilmeğe başlanmıştır. Alevilik süratle İrana ve Anado- luya yayılmıştır. Bunun sebebi, hal- kın çoğunluğunun yoksul, baskı al- tında oluşu, çeşitli kötülüklerle te- dirgin halde bulunuşudur. 1517'de 11

Bu sayıdan diğer sayfalar: