25 Haziran 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

25 Haziran 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

datifi mükemmel karşılanıyor. Ne de olsa, in- san eski kısmın o loş ve serin koridorlarını, girintilerini ve çıkıntılarını arıyor. Imperial 0- telinde iki Japonya yanyana yatıyor. Biri, ha- yallerdeki memleket. Diğeri, Doğunun en uza- ğında Batının en mükemmel modelini yaratmış olan insanların diyarı.. Japon tarihinde bu değişikliğin mimarı sa- yılan ve japonların, muhatapları türkse "Bi- zim Atatürkümüz" diye tanıttıkları imparator Mciji'nin Anıt Kabirine güneşli bir sabah bu Imperial Otelinden çıkarak gittik. imparator Meiji, Tokugawa Şogunlarının iktidarlarını eline teslim ettikleri hükümdar- dır. Fakat İmparatorun bu iktidarı bizzat kul- landığı sanılmamalıdır. Japon tarihinde böyle bir tek hükümdar yok. Son Tokugawa Şogunu- nun devrettiği kudreti başkaları almakta ge- cikmemişler ve evvelâ ilerleme, sonra felâket yolunda Japonyayı onlar idare etmişler. İlk Tokugawa Şogunu İeyasunun iktidarı alışından son Tokugawa Şogunu Keiki'nin bu- nu tahta devretmesi arasındaki zaman 264 yıl- dır. Japonya bu 264 yılı bütün dünyaya kapalı olarak geçirmiştir. e Fakat barış içinde geçir- miştir, sükunet içinde geçirmiştir, müessesele- rini kurarak geçirmiştir. - Dünyanın hiç, ama hiç bir milletinin tarihinde bu kadar uzun bir harpsiz devrenin bulunmadığını o hatırlatmak, Tokugawa devrinin "Japonlar için kıymetini göz- ler önüne serecek bir noktadır. 264 barış yılı! Bu, erişilmesi güç bir rekordur. Şogunlara gelince, onların çoğu ehliyetli, dirayetli, kuvvetli şahsiyetlere sahip, ne iste- diklerini bilen liderler olmuşlardır. o Japonya- nın batılılaşma hareketinin başlangıç tarihi 1867'dir. Ama Ondokuzucu Yüzyılın reform- cuları ellerinin altında tam 264 yılını harpsiz geçirmiş bir memleket bulmuşlardır ve bu, on- ların büyük talihini teşkil etmiştir. Zaten on- dan sonra da, harpler başkalarının değil, dai- ma Japonların iradesinin neticesi olmuştur ya.. Japonyayı dolaşırken çok yapılan bir ya- kınlaşma üzerinde ben de düşündüm. Batılılaş- ma dünyanın birbirine uzak iki memleketinde, Türkiyede ve Japonyada hemen hemen aynı ta- rihte başlamıştır. Bu, Ondokuzuncu Yüzyılın ikinci yarısıdır. Bir yüzyıllık gayretlerin so- nunda alınan neticeler arasındaki fark baş dön- dürücüdür. Japonya bir gelişmiş, zengin, tek- nikte son derece ileri devlet haline gelmişken Türkiye, hiç olmazsa ekonomi alanında kaplum- bağa adımlarıyla ilerlemiş, hele bir Dünya Dev- leti olmanın kapısına bile yaklaşmamıştır. Sos- yologlar ve diğer, araştırıcı ilim adamları bunun sayısız sebeplerini bulmuş, söyle- mişlerdir. Ama bir, 264 sürekli barış yılını ve onu takiben, hiç tecavüze uğramaksızın geçiri- len kıymetli zaman parçasını düşününüz, bir 10 de yakasını harplerden, tecavüzlerden bir gün kurtaramamış, her hamlesini bir yeni savaş yüzünden yarıda kesmek zorunda kalmış talih- siz Türkiyeyi. 44 devamlı barış yılını, bütün ta- rihinde Türkiye ancak Cumhuriyet devrinde görmüştür. Bu farkı hiç nazara almadan veri- lecek hükümlerin insaflı (o sayılmasına imkân olur mu? Tokugawa Şogunları Japonyaya bir poli- tik sistem vermek için, Onyedinci Yüzyılın ba- şında kolları sıvadılar. İeyasu, bir kudretli a- damdan sonra yıkılan idareleri çok görmüş bu- lunduğundan kendisini takiben de ayakta ka- lacak kadar kuvvetli bir rejimin o peşindeydi. Bundan dolayıdır ki siyasi istikrar başlıca he- defi oldu ve halefleri bu gayeyi gözden hiç bir zaman uzak tutmadılar. Tokugawa Şogunları bunun çaresi olarak memleketin kendi içine ka- panık kalmasını buldular. Komodor Perry'nin "kara gemiler"i Tokyo körfezinde görününceye kadar japonlar dünyadan habersiz ve onunla ilişkisiz yaşadılar. Tokugavva'ların kurdukları, sıkı ve müsama- hasız bir polis rejimi oldu. Önce kendilerini em- niyete aldılar. Başkent olarak bildikleri Edo- daki kalelerini bir geliştirdiler ki bunun zaptı âdeta imkansızlaştı. Bu kale, şimdi Tokyonun tam göbeğine düşüyor ve imparatorluk Sara- yını teşkil ediyor. Onun nefis bahçeleri, Toku- gawa'ların mükemmel kalesinin iç kısmıymış. Zaten imparatorluk Sarayı hala bir suni ada halinde. Su dolu hendeklerinin kıyıları yemye- şil setler. Saraya, bir eski zaman kalesine girer gibi giriliyor. Bir takım duvarlar bugün dahi mevcut ilk kale içice daireler halindeymiş ve hepsinin kutru iki milden fazlaymış. Şogunların, hayatlarını korumak için al- dıkları tedbirlerin göründüğü tek yer bu, Edo- daki kale değildir. Kyoto'daki meşhur ve nefis Nijo kalesinin içindeki Şogun sarayının bir ö- zelliği insanı hem güldürüyor, hem düşündürü- yor. Bunu, Tokugawa Şogunlarının ilki, İeyasu yaptırtmış. İmparatorluğun başkentine geldiği zaman kalmak üzere.. Saraya girerken ayakka- bılarımızı çıkardık.Japonyada çok yer böyle dolaşılıyor ve japonlar kendi evlerine ayakka- bılarıyla değil, kapıda terlik giyerek giriyor- lar. Tıpkı, bizim eski zaman evlerine büyükleri- mizin girdikleri gibi... Koridorlarda yürüyor- uk. Bir ses. Gicirtiyla bülbül sesi arası, tuhaf bir şey. Zaten saray, koridorların bir tarafın- daki boş, sade, tatami döşenmiş tatami, ha- sır odalar. Ziyaretçilerin bekledikleri odalar, samurayların bekledikleri odalar, Şogunun ka- bul odaları, Şogunun özel dairesi.. Her kori- dorda aynı ses. "— Bu koridorların adı Bülbül Koridoru- dur" dediler. Tahtalar özel olarak öyle sesli yapılmış.

Bu sayıdan diğer sayfalar: