SİNEMA öbür sanat eserleri gibi korunmaya lâyık olup olmadığını ortaya koya- caktır. Mahkeme bu konuda bir ka- rara varırken yanlış bir adım at- mamak için, tanınmış sinema Sa- natçılarının düşüncelerini de öğ- renmeyi ihmal etmemektedir. Ni- tekim, bu konuda ilk olarak Elia Kazan dinlenmiştir. Kazan mahke- medeki ifadesinde, herhangi (o bir filmden o çıkarılacak bir dakikalık parçanın bile o filmin anlamını de- giştirebileceğini (o söylemiştir. Tele- vizyon şirketinin avukatı Myles La- ne, Kazan'ın bu iddasına karşılık o- larak William Wyler ile Billy Wik- der'in filmlerinin televizyonda gös- terilmesini ve istenildiği gibi kesil- mesini kabul ettiklerini ileri sürün- ce Preminger'in avukatı hemen bu iki sinemacının "Variety" dergisin- de çıkan demeçlerini mahkeme he- yetine sunmuştur. Gerek Wyler, ge- rekse Wilder bu demeçlerinde, ame- rikan televizyonunda filmlere reva görülen muameleyi acı bir şekilde yermekteydiler. Mahkemede yönetmenler Preminger'in, dâvasının birinci kıs- mını kaybetmesine rağmen, ikin- ci kısımdan umutlu olmasını o ge- rektirecek sebepler mevcuttur. Ni- hayet romana, tiyatroya, müziğe ta- nınan hakların sinemadan esirgen- mesi için haklı herhangi bir sebep ileri sürülemez. Bunun hukuki AKİS formülü ortaya atılıncaya (okadar, yönetmenler, teşebbüsü elden bırak- mıyacaklarını göstermişlerdir. Pre- minger'den daha pratik bir yol iz- leyen George Stevens, 1951'de çe- virdiği "A Place in the Sun İn- sanlık Suçu"nun "N.B.C." televiz- yonunda budanarak gösterileceğini duyunca, daha film programa a- lınmadan televizyon şirketi aleyhi- ne I milyon dolarlık bir tazminat dâvası açmıştır. Bu kadar yüklü bir tazminatı göze alamıyan televiz- yon şirketi, dâvanın sonucuna ka- dar filmi programa almamağı daha uygun görmüştür. Mark Robson ise, Preminger ile Stevens'in televizyon şirketlerine karşı giriştikleri mücadeleye, film- leri aynı âkibete lâyık gören ou- çak şirketlerine karşı odâva rak katılmıştır. Geçenlerde düfen New York - Los Angeles a- rasında uçakla seyahat (o ederken ve genişperde sistemine göre çev- rilen film uçakta siyah - beyaz ve görüntüleri en münasebetsiz yerin- den kesen bir perde ölçüsüyle oy- natılmaktaydı. Robson da, Birleşik Amerikada her gün onbine yakın uçak yolcusunun karşısına filmle- rin böyle tanınmıyacak kılıkta oçı- karılmasını önlemek üzere hareke- te geçmiştir. (AKİS: 190) 25 Haziran 1966