14 Ocak 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 15

14 Ocak 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

XV Yassıada başlıyor ve "kurmayca plân" tatbik sahası buluyor — Köpeklerle bebekler hakkın- -a — M.BK. "Üniversite Bombası'nı patlatıyor. — Sakal bırakan gençler ve üniversiteleri ilmi- leştiren tüysüzler — Beni uyutuyorlar ama daha kimler ve kimler uyumuyor ki... Haier EN arkasında iki hazırlık M.BK. iki grupun birbirini tasfiyesi hazırlığı- ve iki pazarlık -Gürselin Cumhurbaş- kanlığının Türkeşle ve İsmet Paşayla pazarlığı- emen herkesten habersiz cereyan ederken, 1960 Sonbaharında bütün Türkiyenin gözü Marmaranın bir küçük adasına çevrikti: Yassı- ada. D.P. İktidarının sorumlularının duruşma- sı orada, Ekimin ortasında nihayet başladı. e elbette ki türk tarihinin en büyük dâva- sıydı. Duruşmaların safahatı hakkında bir şey anlatacak değilim. Bunlar herkesin önünde ce- reyan etmiştir ve o taraflarının bilinmeyen bir kısmı yoktur. Ben o yıl hep İstanbulda kaldım ve duruşmaları bir başından ötekine fasılasız takip ettim. Dinleyici sıralarının basına ayrıl- mış kısmında rahat bir yerim vardı. Tam rad- yoya ait özel kulübenin yanında olduğumdan sırtımı onun duvarına dayayabiliyordum. Son- bahar geçti kış geldi, kış seçti ılkbahar geldi, ilkbahar geçti yaz geldi ve 1961 Yazının o unu- tulmaz sonuna erişildi, ben B/168 numarayı ta- şıyan yerimden önümde açılan panoramayı he- men her gün ibretle seyrettim. Duruşmaların en ilgi çekici günü, ilk gü- nüydü. O gün, bir Cumaydı. Biz gazetecileri da- ha önceden Adaya götürmüşler, orayı gezdir- mişlerdi ama tutuklulardan kimseyi gösterme- mişlerdi. Bir çoğunu pek yakından ve uzun yıl- lardır tanıdığım o adamları, başlarından geçen KAŞ maceradan sonra ilk defa seyrediyor- um. Şimdi, aradan geçen zamanın getirdiği sü- künet içinde o günkü hislerimin ne olduğunu düşünüyorum da sadece bir tek hişsin bana hâ- kim bulunmadığını farkediyorum. İçimde kinin, ya da hınç çıkmış olmasının buruk lezzetinin zerresi yoktu ama kalbimi merhamet ve şefkat da doldurmuyordu. Tarifi güç bir ruh haleti içindeydim. Bir zamanların kudret sahiplerini birerle kolda, tomsonlu askerlerin arasında, jimnastikhaneden bozma duruşma salonuna getirmişler ve tahta sandalyaların üzerine En Hemen hepsi şaşkın ve perişan- dı. Çoğu, kasabın önüne düşmüş koyunları an- dırıyordu. Biraz "Sonunuzun başka mı olacağı- nı sanıyordunuz?" hissi, biraz da iğrenme.. İğ renme, onca çalımdan sonra bu kadar düşme- nin neticesiydi. Bütün o grup içinde manzarası en hazin olanı Adnan Menderesti. Tamamile bitikti. Za- yıflamış, sararmış, solmuştu. Ayağa kalktığın- da titriyordu. O ilk gün mikrofonun başına gel- diğini, yaptığı şikâyeti hatırlıyorum. Bütün sa- lonun gözü ona çevrikti. Bilhassa sanık sandal - yalarında oturanlar, gözü kara, emrinde gittik- leri adamı dikkatle tetkik ediyorlardı. Diktatör bu muydu? Diktatör şimdi, süt çanağını devir- miş bir kedi veya kabahat işleyip de suçu mey- dana çıkmış ondört yaşında bir çocuk intibaı- nı uyandırıyordu. Ellerini önüne bağlamıştı ve bunları uğuşturuyordu. Mikrofondan uzak dur- duğunu gören Başkanın mikrofona yaklaşması ihtarı karşısında incecik hale gelmiş boynu- nu eğdi, "Peki efendim" dedi. Eziliyor ve büzü- lüyordu. İlk anda konuşmaya muvaffak olamadı. Kelimelerin hecelerini telâfftuz edemiyordu. Se- si, dişleri takma olan ve bunları su bardağın- da unutmuş bir insanın sesi gibi çıkıyordu. Sesi çıktığı zaman kekeledi, bocaladı. Kelimelerini bulamıyor, cümlelerini bağlayamıyordu. Söyle- dikleri insicamsızdı. Nihayet, meramını ifade edebildi. Konuşmak ihtiyacındaydı. 24 saatin 23 saati odasında tutuluyor, bir saat dolaşması- na müsaade ediliyordu. Odasında gece ve gün- düz bir "subay bey" vardı. Kullandığı bu tâbir bile kimseyi güldürmedi. Salona, öylesine dra- matik bir hava hâkimdi. Hayır, kendisine gösterilen muameleden çok memnundu. Allah razı olsun, "kumandan bey" kendisiyle belirli zamanlarda konuşuyor- du. Ama muhafiz subaylarla konuşamıyordu. Onlar kendisiyle konuşmuyorlardı. Halbuki o konuşmak istiyordu. "Akli melekâtım zaafa uğramış bulunuyor" dedi. İstediği, moralini ve âsâbını düzeltecek bir çarenin bulunmasıydı. dnan Menderes, kısa konuşmasını bitirip yerine dönerken arkadaşlarına bir göz atmak- tan kendisini alamadı. Fakat -bu sırada yüzü basın sıralarına çevrikti ve yüz hatları belliydi. Eminim, hani sanık sandalyalarından bir alkış sesi yükselse belki de moralini ve âsâbını dü- zeltecek çareyi bulduğundan memnun, başıyla 113

Bu sayıdan diğer sayfalar: