14 Ocak 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 18

14 Ocak 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Üniversite, memleketin her müessesesi gibi ku- surluydu. Meselâ, İhtilâlden sonra bir Ali Fuat Başgil temizlenememiş, profesörler bir kilise- nin mensupları gibi kapalı çerçeve içinde kal- mışlar ve ancak bir ikti “e alarma. alı ei olduğu gibi vurduğunda onları , kötü yönde- harekete geçirebilmişti. yı ihlâl davasıyla yetinmediklerini sordum. Zi- ra Menderes bir şarkıcı hanımdan çocuk yap- mış, bu çocuk aldırılmış! Halk bunu, hele Ana- dolu halkı, bir suç telâkki eder miydi? "Bilmem nesine kurban olayım, ne erkek adammış!" demez miydi? Bayar köpeği satmış, tutmuş bir köye su getirtmiş.. Bu mu, halk nazarında bir kabahat sayılacaktı? Aksine, bunlar bir yan- dan hadiseyi, İhtilâl Hadisesini küçültürken kü- çültülmek istenilen kimseleri (o büyültmeyecek miydi"? Sami Küçük asıl, benim bu sözlerimi kü- çümsedi. Kendileri kurmayca bir plân tatbik ediyorlardı. Halk psikolojisini onlar kadar iyi kim bilecekti ki?. Anayasanın ihlâli, kütlenin elle tutup gözle göremeyeceği bir suçtu. Onu anlayacak az çıkardı. Halbuki Köpek Davası, Bebek Davası müşahhas örneklerdi. Bunlarla D.P. İktidarının ileri gelenleri yıpratılacak, yıp- ratılacak ve en sonda, Anayasanın ihlâli suçuy- la bunlara nihai darbe indirilecekti. Sami Küçük, bu "kurmayca plân'"ın başa- 116 rı şansından öylesine emindi ki.. Halbuki, hâlâ inanırım, bu Demokrat bü- yüklerin Yassıadada bir yıla yakın süren mu- hakemeleri tarzı ve birde, o, "gayrımeşru ikti- saplar"ın hesabının sorulması şekli bunlar hakkında halkta uyanan yeni hislerin başlıca sebebini teşkil etmiştir. Acıma ile başlayan bu hisler bunların haksızlığa uğradıkları inancına kadar son sürat gitmiştir. Kimse kızmasın, ken- di görüşümü söylüyorum, hiç bir ihtilâl 27 Ma- yıs ihtilâli kadar, başta, haklılığından doğan bir popülaritenin sahibi olamamış bulunduğu halde.. Sami Küçüğün bahsettiği "kurmayca plân" tam bir fiyasko teşkil etmiştir. Yassıada duruşmaları başladığında İsmet Paşa henüz İstanbulda, Taşlıktaydı. Ada dönü- şü kendisini gördüm, intihalarımı anlattım. Bü- yük bir dikkatle dinledi, fakat bir tefsir yap- madı. Zannederim aklı daha ziyade, Gürselin Cumhurbaşkanlığı o meselesinde ve kurulması için çalışmalar yapılan yeni partideydi. Bunla- rın askeri rejimden sivil demokratik rejime geçme ameliyesinde son derece önemli rol oy- ğa biliyordu. Sadece — Muhakemeler çok sürer mi?" diye sor- du. "— Sanırım.." dedim. Bunu söylerken sandığım, aylardı. Fakat bir hâileyi andıran hikâyenin bir yıla çok yakın bir süre devam ettirileceğini ,doğrusu ya, hatı- rımdan bile geçirmiyordum. İlim Komisyonunun Anayasa Projesini hazırlaması nasıl yılan ma- salına dönüp eşyanın çok tabiatım değiştirdiy- se, Yüksek Adalet Divanının da görevini bir türlü tamamlamaması 1961 seçimlerinin hava- sım aynı nisbette etkiledi. İhtilâl öncesi, D.P. için bir talihsizlikler devridir. İhtilâl sonrası ise, C.H.P. için.. İsmet Paşa Yassıadaya hiç gitmedi. Eylü- lün ortasında bir gün, bir Soruşturma Kurulu Maltepeye geldi ve Yeşilhisarla Uşak hadiseleri hakkında, tanık olarak ifadesini aldı. İsmet Pa- şa kimseyi itham etmemeye gayret gösterdi, bir takım soruları "Bilmiyorum" cevabıyla geçiş- tirdi. Hiç bir sıfatla bu davada bulunmamak ar- zusunu M.B.K.'ne de, Yüksek Adalet Divanına da belli etmişti. Her ikisi de bu arzuya saygı gösterdiler, bir trajedi havası taşıyacak bir karşılaşmaya meydan vermediler. İsmet Paşa, siyasi muarızlarının mahkeme önünde ithamcısı olmak istemiyordu ve arzusuna saygı gösteril- meseydi, her halde bunu yapacak değildi. Mama- fih, duruşmalar sırasında bu, bazı avukatlar tarafından maksatlı bir ısrarla talep olundu. Di van, her seferinde buna lüzum olmadığı kara rını verdi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: