14 Ocak 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 34

14 Ocak 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 34
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİNEMA yorlardı; peki ama, bundan iki yıl önce yine yıldız sistemine karşı bü- yük bir gösterişle açıkladıkları baş- ka bir kararı hiç bir vakit uygulaya- madıklarını da mı göz önüne alma- dılar? İki yıl önce, hiç bir yıldızın yılda yarım düzineden fazla filmde oynatılmaması kararını alanlar, ye- ni kararlarını aldıkları vakit yıldız- ların yılda iki düzine film çevirerek rekor kırdıklarından habersiz iniy- diler? Yıldız sistemi bir kere yürü- meyegörsün; yapımcı oyuncuların yarım düzineden fazla filmde oyna- maması kararını imzalar, sonra, daha kararın mürekkebi okuruma- dan, ilk fırsatta bir düzine film için sözleşme imzalar, 25 bin li- ralık tavan fiyatı kararına imzayı basar, ondan sonra da, 75 bin i- radan rakibini atlatmaya kalkar. No.2: Budist hikâyesi İkinci örnek, gazetelerin okuyucu mektupları sütunlarını ayni tip mektuplarla dolduran bir yapımcı - yönetmenin İstanbul Vilâyeti önün- de plânlı - programlı film yakma te- şebbüsüyle -bizimki, budist rahip- ler kadar yürekli (ooolmadığından, kendini değil, filmini yakacaktı- or- apımcı - yönetmenin yerli filmlere malzeme olması, b malzemeden meydana getirilen yer- li filmlerin belediye eğlence resmin- den yararlanmasıydı. e Böylelikle, kendisi gibi "yüzdeyüz yerli film" çevirenlerin hakkı yeniyordu. Aslına bakılırsa, bu olayın hiç bir ciddi yönü yoktu ve şaşkınlık da, bu değildi. Şaşkınlık, sinemamızda bir süreden, uzunca bir süredenberi "yüzdeyüz yerli film" yapılmasından yana olan, bunun nazariyesini yap- mağa an, bu yüzden kavgalı- çekişmeli tartışmalara girişen (o bir sinemacılar grupunun ortaya masında ve... ve film" uğrunda filmini yakmağa kal- kan sinemacının protesto ettiği ya- bancı kaynaklı filmleri çevirmekte en hızlı, en ateşli davrananların da bu grup olmasındaydı. No. 3: Çalı hikâyesi Ü güncü örnek, türk sinemasında çalışanların çoğunu içinde barın- dıran bir sendikanın türk sineması konusunda inceleme, araştırma yap- mak için bir program hazırlaması, bürolar kurmasıdır. "Şaşkınlık bu- 34 nun neresinde?" diye sorulabilir. Bu sendika, bundan üç yıl kadar önce türk sinemasına çekidüzen vermek için Turizm ve Tanıtma Bakanlığı tarafından bir "Sinema Şürası" top- landığı vakit, işveren sendikasıyla da işbirliği yapıp, "Türk sineması- na çekidüzen vermeğe lüzum yok. Türk sineması iyidir, Hem, zaten böyle bir şeye lüzum ol- sa, bunu kendimiz yaparız. Çünkü türk sinemasını bizden başka kim- se bilmez" diyen sendikadır. Üç yıl önce, türk sinemasını kendilerinden başka kimsenin bilmiyeceği için, si- nemacılardan başka herkesin top- lantıdan çıkarılmasını isteyen, bu kabul edilmeyince de toplantıyı iş- veren sendikasıyla birlikte terkeden sendika şimdi, türk sinemasına çe- kidüzen vermek için "bazı bilgiler"e ihtiyaç olduğunu anlamış! Türk si- nemasını herkesten iyi bilen bu sendikanın öğrenmek istediği şey- ler arasında da meselâ Türkiyedeki sinema salonlarının sayısı, sinema- lardaki koltukların sayısı, açık ve kapalı sinemaların sayısı gibi şeyler var! Herşeyi bilen sendikamız bun- ları oOöğrenecek, değerlendirecek, sonra da "bünyemize uygun" tedbir- ler öne sürüp, sinemamıza çekidü- zen verecek No. 4: Talkın hikâyesi u, "bünyemize uygun" deyimi bu- rada mahsus kullanıldı. (Çünkü (AKİS: 15) iyi yoldadır. dördüncü örnek de yine bu sendi- ola bu deyimi her fırsatta kulla- ü hocalarının bir davranışıy- ia ilgilidir. Bu akıl hocaları, sine- mamız için ne vakit bir şeyler ya- pılmak istenmiş, tedbirler alınmağa çalışılmışsa, ne olduğunu, ne yapıla- cağını öğrenmek zahmetine ( bile girmeden, "Bu, yabana işidir. Bu, bize uymaz, bünyemize uygun düş- mez" deyip karşı çıkmışlardır. A- ma, herhalde inceleme ve araştır- malarının sonucunu bekliyor olma- lılar ki, bünyemize uygun düşenin ne olduğunu da bir türlü söyliye- memişlerdir. Fakat öte yandan, Parlâmentoya sunulan Belediye Ge- lir Kanunu tasarısında yerli film- lere tanınan eğlence resmi indirimi- nin yükseltileceğini duyunca da bu- nu önlemek için hemen harekete geçmişlerdir. Oysa 1948'de yerli fil- mi sözde korumak amacıyla sine- macılar tarafından hükümete yapı- lan telkinle alman bu tedbir hem tam yabancı kaynaklıydı, hem de, sadece bizim bünyemize değil, hiç bir ülkenin bünyesine ouymıyacak bir koruma tedbiriydi. Sendikamız şimdi var gücüyle bu "bünyemize uym ' koruma tedbirini savun- vee lere ani No. 5: Küp hikâyesi Bu yerli sinemanın korunması meselesinin yalnız sinemacılar yönü değil, resmi makamlar yönü de bir âlemdir. Bunun için, şaşkın- lıklar örneğinin beşincisini de "çıl- gınlar gemisi"nin yolcularından de- $il, seyircilerinden vermek yerinde olacaktır. Belediye Gelir Kanunu ta- sarısında yerli filmlere tanınan eğ- lence resmi indiriminin yükseltil- mesi için ileri sürülen bir gerekçe mevcuttur ki bu, dünyadan ne kadar habersiz olduğumuzu açıkça ortaya koymaktadır. Gerekçe, yerli sinema- nın artık korunmaya muhtaç du- rumdan kurtulduğunu öne sürmek- tedir. Yani bu tasarıyı hazırlıyan kişi. ne sinemamızın asıl bugün ko- runmaya muhtaç olduğunun, ne de bu korunmaya muhtaç olma hali- ni, yine yerine yenisi geçirilmek is- tenen eski kanundaki o koruma hükmünün yarattığının farkındadır. 1948'denberi üstüste dizilen küple- rin en altındaki o sakat koruma maddesi çekildiği vakit kopacak gü- rültü duyulunca, türk sineması ko- runmaya muhtaç mıdır, değil mi- dir, anlaşılacaktır. 14 Ocak 1967

Bu sayıdan diğer sayfalar: