CİNSEL YAŞAM / EROTOMANYA Hayallerim, aşkım ve sen... Hiç tanımadığınız birine âşık oldunuz mu? Peki onun size âşık olduğuna inandınız ve bu uğurda işinizi, evinizi terk ettiniz mi? O zaman siz bir adın 53 yaşında. Üniver- sitenin kütüphanesinde çalışıyor. Hayatı, iş ve arasında geçen düz bir çizgi gibi. İşinin de pek çekici olduğu söylenemez, yıllanmış arşivler arasında, hepsi birbirine benzeyen günler... Tüm bunların arasında hayatındaki tek hoş renk, bir fizik profesörü. Yakışıklı, zeki, hareketli... İlişkilerini yıllarca giz- lemeyi başarmışlar. Kadın “kapalı kapılar ardındaki” mutlulukları- nın, kimsenin anlayamayacağı ka- dar büyük olduğunu söylüyor. Ve derken, adam kalp krizi geçiriyor. Bu beklenmedik ölüm karşısında depresyona giriyor kadın ve tedavi olmak üzere bir kliniğe yatıyor. Bir hafta sonra kendine geldiğinde ilk sözleri “Eğer yaşasaydı karısını terk edecekti” oluyor. Kanada Psikiatri dergisinde kü- tüphaneci kadının yaşadıkları hak- kında geniş bir makale yazan Dr. Murray Stein “Profesörle ilişkisi hakkında hiç konuşmuyor, kimsey- le görüşmüyor, kütüphanedeki asosyal yaşantısına devam ediyor”” diye belirtiyor kadının son halini. Bilimsel bir dergi, sıradan bir ka- dının yaşadığı sık rastlanabilecek nitelikteki bir aşk hikâyesine neden bu kadar yer veriyordu? Yoksa olayda bir tuhaflık mı vardı? Aca- ba doktorlar kadının halinin psiko- lojik bir “vaka” niteliği taşıdığını mı düşünüyorlardı? Kim bilir, bel- ki de böyle bir aşk hiçbir zaman ya- şanmamıştı... 72 NOKTA 7 OCAK 1990 erotomanyaksınız Gerçekten de doktorlar bir süre sonra, tüm bu aşk hikâyesinin bir hayal ürünü olduğunu anladılar. Profesör, kadını sadece kitap alma- ya geldiği zaman görüyordu. Bu sı- rada konuştuklarıysa üç-beş keli- meyi geçmemişti. Ama bir sorun vardı, kadın, profesörün kendisini sevdiğinden emindi: ““Gözlerinde- ki ifade, sesinin tonu bunu söylü- yordu.” Sessiz umutsuzluk. Nasıl oluycr- du da kadın hemen hnemen hiç ta- nımadığı bir adama âşık oluyor ve üstelik adamın da kendisini sevdi- ğini düşünüyordu? Az bilinen bir sendromun “kurban''ıydı o: Ero- tomanyanın... İlk kez 1921 yılında Fransız psikiyatrist Gaetan De Cle- rambault tarafından ayrıntılarıyla anlatılan erotomanya, tekdüze, renksiz bir hayat yaşayan insanla- rın, ulaşılması güç, yüksek bir sta- tü sahibi kişiler tarafından sevildik- lerini hayal etmeleri şeklinde tanım- lanıyor. Bu statü sahibi kişi, bazen bir profesör, bazen bir patron, ba- zen de tanınmış bir film yıldızı ola- biliyor. Clerambault, erotomanya- nın, sessiz umutsuzluk içinde yaşa- yan hayatların ürünü olduğunu özellikle vurguluyor. Bir diğer psi- kiyatrist, Jonathan Segal, benzer başarıya son uzanışı...”” 70 yıla yakın bir geçmişi olması- na rağmen, erotomanya bugüne kadar pek bilinmiyordu. Elde iop- * lanan vaka sayısının yüzü geçme- NÖ bir tanımlamayı farklı bir şekildex dile getiriyor: “Başarısız insanın miş olması, uzmanların erotoman- yayı çok nadir görülen bir sendrom olarak algılamasına yol açmıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde, Ameri- ka'da çeşitli ülkelerden psikiyatrist- lerin katılımıyla gerçekleştirilen bir seminerde erotomanyanın zanne- dildiğinden daha yaygın olduğu, gerçek sayının, kesin olmamakla beraber binleri aştığı belirtildi. Newsweek konuya geniş yer avırir- ken, erotomanyanın yeniden keşfe- dildiğini söylüyordu. Prensesi bekliyor... Türkiye'de psikiyatri çevreleri erotomanya sendromunu pek telaffuz etmese de, günlük gazetelerde çıkan haber- lerde bu sendromun ipuçlarına rast- EMRE ULAŞINOKTA ea eee